20 Ekim 2024

Günahı yaz, günahkârı muaf tut!

Sonra daha kimleri, kimleri ayırdılar bu ülkenin çocuklarından. Ve sonra, erdemli olmanın yerine edepsizlik soyundu! Ne yapalım biz şimdi, günahı yazıp günahkârı muaf mı tutalım!

Siyasetle meşgul bir arkadaşın, seyrek karşılaşmalarımızda üniversite yıllarından beri beni okuduğunu, özellikle hayata, insana dair yazılarımı sevdiğini her söylediğinde sonunu şöyle tamamlamasını ilginç buluyordum: “Siyaset yazmasan abi.”

Her defasında genelde gülümseyerek geçiştirdiğim bu sohbete peşin yanıtlar vermesem de üzerine düşündüğüm bir geri bildirimdi bu.

Aslında ülkemizde siyasanın geldiği noktada (ve hatta başlangıçtan bu yana) siyaset üzerine düşünmeden, bir çıkarıma varmadan dahası bunu dile getirmeden nasıl olurdu bilemiyorum.

Bana sorarsanız, hayata, insana dair yazıların lezzetini tutturmak, kolay bir tarif.  

İşe bakın ki; bunun için gerekli malzemeyi de aslında siyaset; sağ olsun, her daim elini kolunu sallayarak tepsi de sunuyorken arayışa pek de lüzum yok.

Acıdan beslenen de demek istemiyorum ama bununla yoğurulmuş yaşadığımız toplumun travmaları ne yapıyorsanız o alanda çorabın ucundaki kaçık gibi bir yerinden nüksediyor.

Yani, nasıl anlatmalı; ‘coğrafya kaderdir sözü’ namına yakışır şekilde bizim ülkemizde her gün hakkıyla yaşanıyor.  

Hem de bazen daha bebeler gün yüzü görmeden.

‘Yeni doğan çetesi’ bu ülkenin hali hazırda yaşadıkları yanında daha neler yaşıyor olduğunun bir resmi, röntgeni. Hiç öyle MR’a filan girmeye de gerek yok.

Tanı, net. Şirazemiz kaydı, şirazemiz!

Bakın, tutun bu vahşetin ucundan, tek bir ucundan tutun, artık gerisi, yine benzer bir örnek olacak ama daha iyi bir söz bulamadım; çorap söküğü gibi gelir.  

Şu bir gerçek ki; iliklerimize kadar, toplumsal bir yozlaşma, bir çözülme yaşıyoruz.

Ve tüm bunlar yaşanıyorken bile kuralsızlığın, yanlışların, adaletsizliğin, kayırmanın, bağnazlığın, aç gözlülüğün, nedenli nedensiz kötülüklerin izlerini süren yazıları; yani tüm bunların nedenlerine odaklanmayı seçmek yerine, salt sonuçlarını okumayı sevmek ilginç değil mi?

Acıyı bal eylediğimiz sebepleri ortadan kaldıracak güce, siyasete arada kaşlarımı çatmak o denli keyif vermiyorsa, okur arkadaşa ne desem bence yalan saymalı.

hor baktık mı karıncaya
kırdık mı kanadını serçenin
vurduk mu karacanın yavrulusunu
ya nasıl kıyarız insana (!) 

bak şu bebelerin güzelliğine
kaşı destan
gözü destan
elleri kan içinde 

kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni

Bu dizelerin sahibi öğretmenlik yapıyordu bu ülkede. Hayatı ve insanı ne de çok önemsiyor, düşünüyor ve üzerine titriyordu.

Siyaset yapıyorsun deyip öğretmenlikten attılar.

Kim istemezdi mesela öğretmeni Hasan Hüseyin Korkmazgil olmasın.

Sonra daha kimleri, kimleri ayırdılar bu ülkenin çocuklarından. Ve sonra, erdemli olmanın yerine edepsizlik soyundu!

Ne yapalım biz şimdi, günahı yazıp günahkârı muaf mı tutalım!

Eyvallah.

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında, Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt muhalif terörist, Türk muhalif iltisaklı!

Meclis çatısı altındaki bir başka siyasal partiye ‘silahla ilişkisi var’ göndermesi yaparken Sinan Ateş davası kendisini neden hiç rahatsız etmiyor?

Yaz aşkım Mazı ayakta!

Bugün ormanları, yarın o ormanlarla kucaklaşan kıyılarını tek dişi kalmış bir canavarın kursağından nasıl geri alacağız çiğneyip yutkunmadan ve kalanı yüzümüze tükürmeden?

Efes Selçuk’ta bir zaman!

Onca gidiş, onca yıkım, onca gözyaşı içinde yaşıyoruz ya hayatımızı, inanın yazmak kadar bir yumruk ya da en yakışanından sinkaflı bir küfür sallamak arasında ne edeceğini bilemiyor insan!

"
"