Geçtiğimiz günlerde Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı'nın (TÜSES), Heinrich Böll Vakfı'nın desteğiyle yayınladığı bir araştırma bana bu satırları yazdıran… Araştırmanın adı "İstanbul'daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar: Partizanlık, Yabancı Karşıtlığı, Tehdit Algıları ve Sosyal Temas".
Bir hayli kapsamlı olan araştırmada öne çıkan başlıklardan biri "Suriyeli bir sığınmacıyla yakın ve düzenli ilişkiler kurmuş insanların onlara çok daha olumlu yaklaşması" oldu. Yani tanıdıkça, bildikçe, empatiyi güçlendirdikçe, karşılıklı olarak anlam dünyalarımızda bir yer edindikçe, iletişimin gücünü arkamıza aldığımızda anlıyoruz, dinliyoruz, görüyoruz ve hatta seviyoruz.
Algıyı ölçen araştırmalar, değişimin de dinamosu olabildiği için kıymetli… Neyi nasıl algıladığımız, o alanda yapılabilecek iyileştirici çalışmalara ışık tutabilir. Araştırmanın tanıtım toplantısında konuşan Heinrich Böll Vakfı Göç Mülteciler ve Dış Politikadan Sorumlu Proje Koordinatörü Cem Bico'nun "Dünya çapında demokrasi karşıtı hareketlerin en fazla beslendiği konulardan biri göç ve göçmenler" tespiti konunun sadece birlikte yaşam değil, çok ötesinde anlamlar taşıdığının da altını çiziyor.
Gündelik hayatlarında Suriyeli sığınmacılarla oldukça sık karşılaşan İstanbullular arasında Suriyeli bir sığınmacıyla yakın ve düzenli ilişkiler kuranların oranı sadece yüzde 6.34… Yüzde 94'ümüz uzak duruyor, yokmuş gibi davranıyor. Yine bir diğer bulguya göre Suriyelilere dair düşünce ve izlenimlerimiz çoğunlukla kulaktan dolma bilgilere ya da sosyal medyada yayılan tevatürlere dayanıyor.
Genelde bu tip raporlar bulguları ortaya koyup kenara çekilir. Bu araştırma ise entegrasyon politikalarına destek sunarak, iletişimin gücünü arkasına alan politikaların öneminin altını çiziyor. İlgilisi için raporun linkini aşağıya bırakıyorum. Demek ki iletişimin iyileştirici gücünü burada da kullanabilirsek toplumsal barış adına yol alabiliriz…
Gündemde yaşanan kakafoniden ötürü yetkililerin kulaklarının üstüne yattığı bir ortamda birlikte yaşamı sancısız hale getirecek her türlü öneri dikkat çekmeli, dinlenmeli, gündemde olmalı…
Ülkelerindeki savaştan kaçarak, asgari ücretin altında, sigortasız, en kötü koşullarda çalışan insanlardan nefret etmek, yok saymak yerine belki empati kurmayı seçebiliriz. Bunun için de yerel yönetimlerin desteğiyle yapılabilecekler var. Sunulan politika önerilerden biri okulların ve belediyelerin yerel halkın Suriyeli sığınmacılarla sosyal temasını arttıracak eğitim, spor, sanat ve eğlence faaliyetleri düzenlemesi… Yerelden yükselen demokrasiyi bunca tartıştığımız günlerde belediyelerin gündemine sokabilsek keşke…
Bu arada ülkenin ekonomik gidişatı hakkındaki kaygılar arttıkça Suriyelilere yönelik negatif hislerin de artması şaşırtıcı değil… Kaynaklar azaldıkça paylaşım zorlaşıyor. Katılımcıların yüzde 65.33'ünün ülkenin ekonomik gidişatından yüksek düzeyde kaygı duyduğunu söylerken, kaygı derecesi düşük olanlar ise yüzde 22.25'te kalıyor.
Yazımın bundan sonrasını gündemin karanlığına aldırmadan birlikte üreten, yaratan, umut devşiren insanlara ayırıyorum…
Gülmek devrimci bir eylemdir
Mizah karanlığa karşı en büyük savunmamız, çünkü mizah iyileştirir, hoşgörü eşiğini yükseltir. Son on yılda hemen her alanda yaşanan erozyonun mizah dünyasını da etkisi altına alması kaçınılmazdı…. Buna rağmen karikatüristler kültürel dayanışmanın Türkiye'deki sağlam kalelerinden… Bu ay yayın hayatına başlayan Tarama Ucu Dergisi'ni de işte bu 'gülümseme' özlemiyle karşıladım. Aralarında Ergün Gündüz, Atilla Atalay, Şahin Erkoçak, Latif Demirci, Behiç Pek, Vedat Özdemiroğlu, Erdal Belenlioğlu gibi çok sayıda deneyimli yazar ve çizeri bünyesinde buluşturan dergi dijital olarak yayın hayatına başladı. Genç çizerleri de kazanmak için kolları sıvayan deneyimli kadro ilk sayıda mizah dünyasının unutulmaz ismi Oğuz Aral'ı dosya konusu yaptı… 116 sayfalık bir macera. Kaliteli bir mizah yayınını özleyen herkesin desteğiyle, ilgisiyle büyüyecek... www.taramaucu.com
Ekonomiden masallara geçiş
Ekonomi gazeteciliğinin 'yazmayı' körelten bir yanı vardır. Edebi yanınızın çok önemli olmadığı, hatta 'hikaye yazma' diye haşlandığınız bir alandır ekonomi yayıncılığı… O yüzden de Ekonomist Dergisi'nin deneyimli isimlerinden Özlem Bay masal kitabı çıkarmış dediklerinde şaşkınlıkla ve sevinçle karşıladım. Kendi derinine inerek, içindekini ortaya çıkarmak kolay iş değil zira... Pandemi şartlarında kızları Zeynep ve Nehir ile geçirdiği zamanlar, ona uzun süredir planladığı masal kitabını tamamlanması için yardımcı olmuş. 'İçimdeki Çocuktan Masallar', çocukların zihninde yeni dünyalar açmak amacıyla kaleme alınmış… Kitaptaki hikayelerin resimlemesini de 12 yaşındaki kızı Zeynep üstlenmiş. Yaşam, doğa, sevgi, mutluluk, arkadaşlık, dürüstlük gibi konuları ele alan 20 hikâyeden oluşuyor. Umuda ihtiyacımızın her zamankinden fazla olduğu bir dönemde masalların dünyasında kaybolmak isteyenlere duyurulur…
Araştırma linki: http://tuses.org.tr/userfiles/files/Istanbulda%20Suriyeliler%20Raporu%20BASIM.pdf