10 Aralık 2024

Taşrada bir zindanda Nuri Bilge’nin ‘Taşra’sına denk gelmek

“Yarabbi! O gün çocuklar cezaevine gelmese de Ahlat Ağacı’nı bir dinlesem" dedim. Filmi izledikten birkaç gün sonra bir gün “Görüşçün var” dediler. Görüş kabinine girdiğimde, karşımda Nuri Bilge Ceylan, Reis Çelik ve Mehmet Eryılmaz duruyordu. Ben o kadar da polat yürekli biri değilim. Ağlamamak için zor tuttum kendimi

Benim zindan tarihim ilk başladığında sübyan (çocuk) koğuşları vardı. Gerçi Mamak’ta yoktu. Ah keşke orada da olaydı. Çünkü orada çocukları, büyüklerin darağacına çıkarıp idam ediyorlardı. Son kez zindana düştüğümde şimdi müze olan Ulucanlar’dan “Sırrı Süreyya Önder bu koğuşta yattı” yazan levhayı müze idaresi sökmüştü. Herhalde “kendisi tekrar geldi, levhasına gerek yok!” diye düşünmüşlerdi. Çok da dert etmedim hani, neticede Nobel Müzesi falan değildi yani. İşte ismimizi sildikleri Ulucanlar’da da sübyan koğuşu vardı ama Allah’tan siyasi mahkûmlar da vardı. Çünkü onların rutin dikkati ve otoritesi olmasa bazı zengin mahkûmlar ya da lümpenler o çocuklara tecavüz ediyorlardı. Güzel yurdumuzun ve bir türlü demokratikleşemeyen cumhuriyetimizin tarihinde çocuklara karşı işlenmiş birçok suçtan biri sübyan koğuşudur. Diğerlerini sonra anlatırım. Geçmeden o günün devletlilerinin meseleye bakışında, ‘tecavüz’ün yapı taşlarına konulan harçtan bir şahikayı bırakayım.

“Arkadaşlarım; Bu konuyu bitirmeden evvel bir noktaya daha dokunmak istiyorum; o da sübyan koğuşlarıdır. Bana mektup yazan insanlar, ‘sübyan koğuşlarını görüp de yüzü kızarmayacak, insanlığından utanmayacak insan acaba bu memlekette var mıdır?’ diye soruyor ve diyorlar ki, ‘Bugün birçok sübyan koğuşlarına giren, girdiğinden çok daha ahlaksız olarak, çıkar’.” (Cumhuriyet Senatosu–1/6/1978 tarihli 62. Birleşim Tutanağı)

Ben şimdi TBMM Başkanvekiliyim. Bugün birisi çocukları “girerken ahlaksız / çıkarken daha da ahlaksız!” olarak kodlayan bir herzeyi kürsüde naklettiğinde lafı ağzına tıkardım. Hep “bilinmeyen dilde… (!)” kesilen mikrofonu ben de ilk kez ve hayırlı bir işte kullanmış olurdum.

Ahlat Ağacı, Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan

Ahlat Ağacı’nı dinlemek

F Tipi Cezaevlerinde, duvara sabitlenmiş pul kadar monitörden yayın yapan bir televizyon vardır. Çoğu TRT kanallarından ibaret 8-10 kanal yayın yapar. Favori kanalım TRT 2 ve TRT Müzik idi. Gözlük numaram ilerlediği için sadece dinliyordum. İşte bir sabah kulağıma bir ses çalındı. Aylardan şubat mıydı neydi. Dışarıda kuşbaşı Kandıra karı yağmaktaydı. Ekrandaki ses Nuri Bilge Ceylan’ın “Ahlat Ağacı” filminin gösterileceğini söylüyordu.

Şimdi sübyan koğuşu yok ama anaları çile dolduran birçok sabi sübyan için bula bula “onları da analarının yattığı hücrelere tıkalım” gibi güya merhametli ama çokça akılsız bir mekanizma var. Bizler zindanda çocukların da yatıya kaldığını, yayına giren TRT Çocuk kanalından anlıyorduk. Buna karşılık başka bir TRT kanalının yayını kesiliyordu. 

“Yarabbi! O gün çocuklar cezaevine gelmese de Ahlat Ağacı’nı bir dinlesem" dedim. Hatta “Çocuklar geleceğine Rahman ve Rahim sıfatınla analarını onlara göndersen ya!” diye ekledim. Sanırım dualarım fazlaca politik bulunduğundan zindan duvarlarını aşamadı. Analar gitmedi, çocuklar geldi ama başka bir TRT kanalı kesildi ve ben size önümüzdeki yazıda, işte o gece dinlediğim Ahlat Ağacı filmini anlatacağım. Bu kadar uzun bir girizgâha filmi kurban etmek istemedim.

Filmi izledikten birkaç gün sonra bir gün “Görüşçün var” dediler. Görüş kabinine girdiğimde, karşımda Nuri Bilge Ceylan, Reis Çelik ve Mehmet Eryılmaz duruyordu. Ben o kadar da polat yürekli biri değilim. Ağlamamak için zor tuttum kendimi. Senaryolar, yeni çekilecek filmler üzerine dolu dolu sohbet ettik. Üçü de kitap getirmişlerdi. Ayrılırken bir isteğim olup olmadığını sordular. Üç koca yönetmene, tıpkı devlet gibi ayağımı vuran ayakkabılarımı verip kızıma iletmelerini istedim. Çünkü kızımın sadece ayda bir kez görüşe gelmesini istiyordum.

Ahlat Ağacı

Nuri Bilge Ceylan sahnesi dinginliğinde bir ülke tasavvurundan, en kanlı Tarantino sahnesinin içine düşmüştük.

Yeri gelmişken, o zindanda beni yalnız bırakmayan diğer sanatçı kardeşlerimi de anmalıyım.

Barış Pirhasan, Levent Kazak, Berkun Oya, Ahmet Mümtaz Taylan, Olgun Şimşek, Yıldırım Türker, Settar Tanrıöğen, Elif Ergezen, Elif Ayan ve bu ziyaretleri organize eden sevgili Hasan Saltık.

 Kız Kardeşler, Yönetmen: Emin Alper

İçlerinden belgesel sinemacı Elif Ergezen’e olan minnetimi ayrıca anmam gerekiyor. Çünkü film anlatılarında yazmayı düşündüğüm iki film var; “Roma” ve “Kız Kardeşler.” Bu filmlere ve birçok belgesel filme cezaevi koşullarında bakmamı Elif Ergezen’e borçluyum. Elif, bu filmlerin önemli sahnelerini fotoğraf kartlarına bastırıp altına da diyalogları yazarak bana gönderiyordu. Belgesel filmlerden, uzun metraj filmlere yöneldiğinde yaklaşık 150-200 fotoğraflık zarflar geliyordu postadan. Sonunda Elif, bu kartların sırası bozulmasın diye, onları iple birbirine bağlayıp göndermeye başladı. İpin bir ucunu hücremin bir başına tutturduktan sonra fotoğrafları hücrenin içinde gezdiriyordum; artık nerede biterse. Sonra bir resim sergisi gibi fotoğrafların önünden sırayla geçiyordum. Ahlat Ağacı için izledim demedim dinledim dedim ya, işte bu iki filmi de izlemedim, baktım. Hatta Kız Kardeşler henüz vizyona bile girmemişti. Emin Alper’e film eleştirisi yazıp gönderdim. Bir gün Cezaevi Müdürü hücreme gelerek bir daha bu filmpostal serisini bana vermeyeceklerini duyurdu. Çünkü cezaevi mektup okuma komisyonu, her birini incelemekten diğer mahkûmların mektuplarına zaman kalmıyormuş. O serüven de orada bitti. 

Roma, Yönetmen: Alfonso Cuarón

Çıktıktan sonra ne Roma’yı ne de Kız Kardeşler’i izledim. Onlar baktığım filmler olarak çok özel bir yerde kalacaklar.

Çocuklarla başladık, çocuklara borcunu en çok ödeyen büyük usta Yılmaz Güney’e sübyanları da anlattığı “Duvar” filmi için minnetlerimizle bitirelim.

İnişli çıkışlı bir yaşanmışlığın en büyük faydası, sınanmış dostluklardır.

Sınanmış dostlarınız bol olsun.

Bir sonraki yazı Ahlat Ağacı’nda görüşmek üzere.

Sırrı Süreyya Önder kimdir?

Yönetmenlik, senaristlik ve yazarlığın yanı sıra çok sayıda film ve dizide rol alan, hâlen TBMM Başkanlık Divanı’nda İstanbul Milletvekili olduğu DEM Parti’yi TBMM Başkanvekili olarak temsil eden Sırrı Süreyya Önder, 7 Temmuz 1962’de Adıyaman’da doğdu.

Berber ve arzuhalci olan babası, 1960'lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi'nin Adıyaman’da kurucusu ve il başkanı oldu. Sekiz yaşındayken babasını kaybetti, annesi ve dört kardeşi ile dedesinin evine taşındı. Bu dönemde bir fotoğrafçıda çırak olarak çalışmaya başladı. 16 yaşını bitirdikten sonra Sıtma Savaş ve Eradikasyon Teşkilatı'na mevsimlik işçi olarak girdi. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Milliyetçi Cephe Hükûmeti döneminde bu işini kaybetti, lastik tamiri dükkânı açtı.

1978 yılında Adıyaman Lisesi'nde ikinci sınıf öğrencisiyken Maraş Katliamı'nı protesto ettiği için tutuklandı. Tahliye edilmesi ve lise mezuniyetinin ardından girdiği üniversite sınavında ilk tercihi olan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye) kazandı.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından ilk tutuklama dalgasında Ankara’da gözaltına alındı, işkenceli sorguların yapıldığı Ankara Emniyet Müdürlüğü DAL (Derin Araştırma Laboratuvarı) biriminde 105 gün tutuldu. Çeşitli cezaevlerinde yedi yıl hapis yattı.

Mayıs-Haziran 2013 Gezi Parkı direnişi sürecinde biber gazı fişeğinin isabet etmesi sonucu yaralandı. ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ ile sonuçlandıktan sonra rafa kaldırılan Kürt sorununa çözüm sürecinde aktif rol aldı.

2013 yılında Nevruz kutlamaları sırasında yaptığı konuşma nedeniyle 3 Aralık 2018'de 43 ay hapis cezasına çarptırıldı. 6 Aralık 2018'de Kocaeli Cezaevi’ne girdi. Anayasa Mahkemesi'nin “ifade özgürlüğünün ihlal edildiği” kararı üzerine 4 Ekim 2019'da serbest bırakıldı.

BDP'nin desteklediği bağımsızlardan oluşan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku içinde katıldığı 2011 genel seçimlerinde, İstanbul 2. Bölge’den milletvekili seçildi. 2014 yerel seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı olarak yüzde 4,8 oy aldı.

HDP saflarında katıldığı Haziran 2015 ve Kasım 2015 genel seçimlerinde Ankara 1. Bölge’den milletvekili seçilerek parlamentoya girdi. TBMM’de 24. Dönem İstanbul, 25 ve 26. Dönemlerde Ankara Milletvekili olarak görev yaptı. 2023 Türkiye genel seçimlerinde DEM Parti listesinden 28. Dönem İstanbul Milletvekili seçildi ve TBMM Başkanvekili olarak TBMM Başkanlık Divanı’na girdi.

17 Mart 2021'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Anayasa Mahkemesi’nde açtığı HDP’yi kapatma davası kapsamında hakkında beş yıl siyaset yasağı talep edilen isimler arasında yer aldı. Kobani olaylarından yıllar sonra açılan Kobani davasında yargılandı ve Mayıs 2024’te hakkında beraat kararı verildi.

Ödüllü yönetmen, senaryo yazarı, oyuncu

Çok sayıda film ve dizi için senaryo yazan ve senaryo danışmanlığı yapan, rol üstlenen Sırrı Süreyya Önder, Adıyaman’daki yerel müzisyenlerin (gevende) hayatı üzerinden 12 Eylül darbesinin sıkıyönetimini anlattığı Beynelmilel filmi ile büyük yankı yarattı. Senaryosunu yazarak yönettiği ve Türkiye’de sinema tarihine geçen Beynelmilel filmi Uluslararası İstanbul, Ankara, Altın Koza film festivallerinde, Hindistan ve Pakistan’da çok sayıda ödül kazandı.

Yönetmen, senarist, senaryo danışmanı ve oyuncu olarak Emret Komutanım (senarist), Kalpsiz Adam (senaryo danışmanı), Sis ve Gece (oyuncu), Mutluluk (uyarlama), O... Çocukları (senarist), Zombilerin Düğünü (oyuncu), Ejder Kapanı (oyuncu), Mar (oyuncu), Yeraltı (oyuncu), F Tipi Film (ortak yönetmen, senarist), Düğün Dernek (oyuncu), Ferahfeza (oyuncu), İtirazım Var (senarist, oyuncu), İçimdeki Ses (oyuncu), 14 Tirmeh (oyuncu), Manyak (oyuncu), Taş Yok Mu Taş (kısa film; yönetmen, senarist, oyuncu) projelerinde yer aldı.

Radikal İki, Birgün ve Özgür Gündem’de köşe yazdı.
Eylül 2024’te, T24’te film ve diziler üzerine yazılar yazmaya başladı

Yazarın Diğer Yazıları

Yazı -Tura: Bu toprağın bütün evlatları birbirini gözünden sevmeye başlayacak…

Devletin tarif ettiğinin içine girmeyen her şey ‘Had’din konusudur. İşte Yazı Tura filmi bu haddi aşmış ve bedeli Uğur Yücel’e yıllarca görünür görünmez yollarla ödetilmiştir. ‘İstanbul abisi’ dediysek boşuna demedik. Korktuğundan değil ama çelebiliğinden bir gün kimsenin başına kakınç etmemiştir

Ahlat Ağacı

Kuyu, kazdıkça kendilerini bulacakları tek mekândır. Ama kuyunun kadimden gelen bir vasfı daha vardır ki o da ‘zindan’dır. Ben, tek kişilik F Tipi bir kuyuda, bu filmi yarım yamalak görerek çokça dinleyerek bunları düşündüm. Gerçekliği böyle midir hiç önemi yok ama Sinan’ın annesinin dile dökülmeyen ah’ı kulağımdan gitmedi

Sarhoş atların sınırı

Ghobadi, insanı, insanlığı mutsuz eden savaş vahşetinin filmlerini yapıyor. Sakat çocuklar, mayınlar, yakınlarını kaybetmiş insanlar, geleceği belirsiz haritalar işleniyor filmlerde; bu olumsuz, bu kötü koşullara rağmen özel dünyaların altını çiziyor Ghobadi, kendine has, içinde bizim olduğumuz bir dünya

"
"