The Concert (2009)
Okulların açılmasının ardından kültür sanat sezonu hızla başladı. Kurumlar, salonlar birer birer programlarını ilan etti. Yaz aylarındaki açık hava etkinlikleri yerini kapalı mekanlara bıraktı.
Kuşkusuz kapalı mekânlar bir etkinlik takip etmenin, dış mekanlarda gerçekleşenlere göre daha fazla kuralı var. Hele ki gideceğiniz etkinlik bir klasik müzik konseri ise…
Daha önce klasik müzik konserine gidenler dikkat etmeleri gereken noktaları biliyorlardır.
Peki ya siz? Bir klasik müzik konserine ilk defa mı gideceksiniz? Endişelenmeyin! Kimse sizden Beethoven’ın tüm senfonilerini ezbere bilmenizi beklemiyor. Peki bu büyülü deneyimin tadını nasıl çıkaracaksınız? İşte size kısa bir rehber.
Pretty Woman (1990)
Kıyafet meselesi: Şıklık mı, rahatlık mı?
İşte, daha ilk dakikada safları ikiye bölen konu! Sahnedekiler frankla ve şık siyah elbiseler içinde olunca onlarla yarışmaya kalkıp “Ne giyeceğim?” diye endişelenenler, “Hey! abartmaya ne gerek var, relaks ol dostum!” deyip evden köşedeki bakkala ekmek almaya gider gibi salona gelenler…
Şimdi, gerçek şu: Şıklık her zaman hoş karşılanır ama bu bir zorunluluk değil. Kırmızı halı yürüyüşü yapmayacaksınız sonuçta. Yani smokin ya da uzun elbise şart mı? Elbette hayır! Bir ceket ya da zarif bir elbise yeterli olur. Hatta, daha rahat hissetmek istiyorsanız "smart casual" denilen, yani şık ama rahat bir stil de gayet uygun.
Ama bir de diğer uç var: Bakkala ekmek almaya gider gibi gelmek! Evet tabi nerden bileceğim ki, Ekmek almaya giderken de pekâlâ şık giyiniyor olabilirsiniz. Size sözüm olamaz. Benim sözüm eşofman dizleri hayatın çilekeş yollarında yıpranmış, hayatın koşuşturmacasında gece uyuduğu tişörtü çıkarmayı unutup yanlışlıkla konser salonuna onunla gelmiş olanlara… Ama zaten onlar da bu yazıyı okumuyor. Okusalardı birkaç şey söylemek isterdim.
Sakın geç kalma, erken gel! Aman geç kalma, erken gel!
Tamam, kabul, İstanbul’un trafiği malum ve yetişmek her zaman kolay değil. Ama trafik canavarıyla sadece siz mücadele etmediniz, hepimiz aynı canavara karşı mücadele verip salona ulaştık. Madem geç kaldınız, hıncınızı içeriye “konser arasında” girebileceğinizi söyleyen görevlilerden çıkarmayın! Sesiniz içeri geliyor! Belki sakin kalmayı denerseniz, içeride çalan eseri -içeri alınacağınız vakte kadar- kapının arkasından veya geç kalanlar için ayrılmış farklı bir bölümden dinleyebilirsiniz.
Konser başlamışken kapıda olay çıkarak cebren ve hile ile salona giren, üstüne üstlük herkesi yararak salonun göbeğindeki yerine geçmek için Wagner’in senfonisiyle arasında yarış başlatan o kişi, sözüm sana: Bunu yaptığında seni sapanla, sessizce etkisiz hale getirmek istiyorum! Ve mümkünse o taş sizden sekip, birkaç sıra arkada kendi koltuğu olduğu halde başkasının koltuğuna oturup, konser esnasındaki yerine geçme kaosunun ikiye katlanmasına sebep olan kişiye de gelsin.
Kural basit! Yer kapmaca oynamıyoruz, herkes kendi koltuğunda kalacak ve geç kalan içeri alınmak -yerine geçmek için- konser arasını bekleyecek.
The Devil Wears Prada (2006)
Telefon ve gıda detoksu!
Size iki haberim var! Bir, herkesin telefonu var. İki, konseri ekran ardından takip etmek istiyorsanız boşuna zahmet etmişsiniz; YouTube’da benzer çekilmişleri var.
Biliyoruz siz çok önemlisiniz. Fakat size şunun garantisini verebiliriz: İnsanlar bir saat size ulaşamadı diye dünya durmayacak! Telefonunuzu kapatın demiyoruz, tek dokunuşla uçak modu veya tamamen sessize alabilirsiniz. Hayır, titreşim de olmaz! O minik “vııızzzz” sesi gece yatak odanızda bulamadığınız sivrisineğin matkap etkisi yaratan sesi gibi… Hele ki o telefon çantanızdaysa ve bulamıyorsanız… Ama neden… Neden…
Bitti mi? Hayır! Çanta içinde telefon arayan eliniz, yarı içilmiş su şişesini tuttu, hepimiz anladık, anlayışla kabullendik. Belki henüz ilk kez klasik müzik konserine geldiğiniz için o vıızzz sesinin yankısını tahmin edemediniz. Ooommm, seni sevgiyle kucaklıyoruz. Sadece daha sonra çantanda olduğunu hatırladığın o pet su şişesini çıkarıp sömürerek içme olur mu? Olur mu!? (Geçen konserde muz yiyen o kişi! Seni unutmadım. Kırk dakika sonra verilecek araya kadar içeride şekerin düşecek olamaz değil mi? Ama böyle yaparak etrafındakilerin şekerini düşüyorsun, haber vereyim istedim.)
Salonun dördüncü sırasındaki çok sevgili videosever! Arkadaki yirmi beş sıra konseri sesin telefonun ışığından takip ediyor. Teşekkürler, ama bizim böyle bir hizmet talebimiz olmadı. Muhtemelen sahnedeki sanatçılar da konserlerinin tamamının kayda alınması için profesyonel bir ekiple anlaşmış olmalı. O akşamki konseri senin çekiminden arşivleyeceklerini sanmıyoruz. Şimdi o telefonu yavaşça aşağı indir. Konseri cep telefonu ekranından değil, doğrudan takip etmeyi dene… Böylesi hepimiz için daha huzurlu…
Amadeus (1984)
Peki, alkış ne zaman?
Şimdi gelelim en önemli meseleye: Ne zaman alkışlamalı? Bu iş gerçekten hassas. Eserin tam ortasında coşup alkışlarsanız, bir anda kendinizi yüzlerce kişinin dönüp ters ters baktığı bir durumda bulabilirsiniz. Unutmayın, klasik müzik konserlerinde genellikle bir eserin bölümleri arasında değil, tamamı bittiğinde alkışlanır. Peki, tam olarak ne zaman bittiğini nasıl anlayacaksınız? Sorun değil, bunun da bir yolu var!
Öncelikle, tarihe kısa bir yolculuk yapalım. Mozart’ın döneminde, izleyiciler bölümler arasında alkışladıklarında, bu Mozart’ı mutlu edermiş. Hatta Mozart, babasına yazdığı bir mektupta, dinleyicilerin bazı bölümlerde coşarak alkışlamasından duyduğu hazzı anlatmış. Yani, o zamanlar alkışlama konusunda bugünkü kadar katı kurallar yokmuş.
Fakat bu size cesaret vermesin! Günümüzde durum biraz farklı. Şimdi klasik müzik dünyasında daha sakin, daha sabırlı bir alkış kültürü hâkim. Ancak, Mozart’ın alkıştan mutlu olması bilgisi hafifletici bir detay olarak aklınızda bulunsun. Ortamlarda satar, biri size ters baktığında bu bilgiyle onun bakışına alaycı bir karşılık verebilirsiniz.
Bugüne dönecek olursak, alkış zamanını doğru tutturmak için şefi izlemek genellikle en güvenli yol. Şef, eserin sonuna geldiğinde kollarını indirip seyircilere dönüyorsa, o zaman alkışlama vakti gelmiş demektir. Ancak şef ellerini hala orkestra üzerinde tutuyorsa, bu bir ara değil, bir bölüm geçişi olabilir. Yani, sabırlı olun ve o büyülü son anları kaçırmayın.
Şefin hareketlerini takip etmek dışında başka güvenli bir taktik de var: "İlk taşı başkası atsın!" taktiği. Yani, etrafınızdaki izleyicilerin alkışlamasını bekleyin ve onlara katılın. Bunun riskli yanı ise, bir yanlışın peşinden kapılıp gidiyor olabilirsiniz.
Bir başka yol da kıdemli bir klasik müzik dinleyicisini gözünüzle seçmek ve hareletlerini kollamak. Peki, bu "kıdemli dinleyici" neye benzer? Genellikle sakin, rahat ve ortama hâkim görünüşlüdür. Büyük ihtimalle gözlüklerini dikkatle program kitapçığında gezdiriyor, akışı yakından takip ediyordur. Elinde telefon görmezsiniz, çoktan kapatmıştır.
Özetle alkışlamadan önce biraz beklemek her zaman iyi bir strateji. Şef salona döndükten, kıdemli dinleyici alkışladıktan sonra alkışlasanız incileriniz dökülmez. Aksine risk alıp olmadık yerde büyüsünü bozmamış olur, "alkışta acele etmeme" sanatıyla kıdemli bir izleyiciye benzemiş olursunuz. :) (Bu alanda hatırı sayılır kıdeme sahip olsam da, coşkunun seline kendini bırakma potansiyeline sahip biri olarak tercihim şefi takip etmektir. -Bazen zamansız alkışlarla şefi dönmeye mecbur bırakanlar olsa da)
A Quiet Place (2018)
Sadece sen fısıldadığını düşünüyorsun, gerçek öyle değil!: Sessizliğin gücü
Klasik müzik konserinde fısıldamak, öyle hafife alabileceğiniz bir şey değil! O salonun büyülü sessizliğinde fısıldadığınız her kelime, sanki megafonla duyurulmuş gibi herkesin kulağında yankılanır. Hani bir suç işlersiniz de herkesin anında size dönüp baktığı o sahneler var ya, işte tam da öyle bir durum. Denemeyin! Çünkü o derin sessizlik anlarında eserin en duygusal anı saklı olabilir. Belki birkaç saniyelik sükûnet, konserin duygusal yoğunluğunu arttırmak için bırakılmıştır… Tchaikovsky'nin o ince, zarif bir melodisi çalarken, yanınızdaki kişiye "Bu şarkı neydi ya?" diye sorabilin diye değil... (Hem ona şarkı denmez!)
Ne demiş atalarımız “Söz gümüşse, sükût altındır” Eğer konuşmak için dayanılmaz bir istek duyarsanız, o heyecanı içinizde biriktirin ve ara verildiğinde arkadaşlarınıza anlatacak çok daha fazla şeyiniz olsun. Çünkü konserin gerçek tadı, sessizliğe saygı gösterdiğinizde çıkar.
Hem unutmayın, klasik müzikte sessizlik anları da müziğe dahildir!
Tuttuğumuz alkışları bırakma zamanı: Bis
Konserlerde, son nota basıldığında ayağa fırlayıp çıkışa koşanları hepimiz biliriz. Sanki maratonun başlangıç düdüğü çalmış gibi! Kalabalık çıkışa, otoparkta oluşacak trafiğe kalmama maratonu… Sizi de anlıyoruz. Ama o son alkış anını beklemeden, şef daha selamını veremeden salondan çıkmak… O kadar beklediniz, yukarıda “her yerde alkışlanmaz, kendinizi tutun” demiştik; işte şimdi o alkışı bırakma, solisti, şefi ve orkestra üyelerini takdir etme zamanı!
Bazen alkışlar o kadar coşkulu olur ki, selam verip sahne arkasına geçmiş olan sanatçılar tekrar sahneye döner. Bu "bis" dediğimiz, yani sanatçıların yeniden performans sergileme anıdır.
Bis anı, bir nevi sanatçılara "Biz seni sevdik, bir kez daha o harika müziği duymak istiyoruz" demenin en güzel yoludur. Koşarak çıkmak yerine, birkaç dakika daha kalarak bu müzikal ziyafetin sonuna kadar tadını çıkarın. Kim bilir, belki bis, konserin en büyüleyici anı olacak! Genelde de öyle olur! Hem bu kez yanınızdakine fısıldasanız da, cep telefonlarınızı çıkarıp çekim yapmaya başlasanız da kimse ses etmeyecektir. (Bazen şöyle hissederim; uzatmaları beklemeyip stadı terk eden taraftarın çıkmasının ardından takımının üç gol atması gibi…)
La La Land (2016)
En önemli kural!
Ve en önemli kural: Tadını çıkarın! O aakşamın keyfini çıkarın. Notaları hissedin. Kendinizi zorlamadan… Hissetmiyorsanız da belki de tam olması gereken budur! İlle de anlamak, hissetmek, huşu içinde arşa ermek gerekmiyor. Eser size göre olmayabilir, siz esere göre olmayabilirsiniz… veya havanızda değilsinizdir…
Ne demişler, "Müzik ruhun gıdasıdır" Konser salonları da ruhumuza sunulacak ziyafetin mekanları… Kimse yanlış yerde alkışladınız diye sizi yemeyecek. Bazen ilgisiz anda ama içten gelen bir alkış orada bulunan herkesin yüzünde sıcak bir tebessüme bile sebep olabilir.
Bu yazıdaki sitemli yerler “Hey bakın ben buradayım(cılara)!”, “İstediğimi yaparım, kime ne(cilere)! Saygısızlığı özgürlük sananlara!
Sahi neydi o söz: “Bir kişinin özgürlüğü başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter!”miydi?
Herkese saygılı, keyifli, dolu dolu ve huzurlu bir sezon dilerim.…
Sümeyra Gümrah kimdir?
Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.
Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.
2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.
Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.
|