03 Aralık 2024

Kara Harp Okulu’nda İzmir Marşı süreci ve Beşiktaş’ta “turuncu devrim”in önlenemeyen tükenişi

MSÜ yönetimi görüntü kaydında İzmir Marşı’nın yasaklanmadığı göstermeyi amaçlasa da okulun bir önceki komutanı Gültekin Yaralı’nın imzasını taşıyan talimat / emir Büyüteç’in yayımlandığı güne kadar “talimat panosu”nda asılıydı. “Okunacak marşlar ve yürüyüş kararları” başlıklı listede; Harp Okulu Marşı, Vatan Marşı ve piyade, istihkâm, topçu sınıf marşları olmasına karşın “İzmir Marşı” yok!

Kara Harp Okulu’ndaki (KHO) “kılıçlı yemin töreni” ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla patlak veren teğmenler krizinin ardından yine KHO’da bu kez İzmir Marşı yasağının Büyüteç’te gündeme gelmesi, Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) yönetimini harekete geçirdi.

Üniversite yönetimi, üniformalı bir grup askeri öğrencinin yürüyüş kolunda İzmir Marşı’nı seslendirdiği kısa görüntüyü sosyal medya üzerinden yayımladı.

Kurumun “resmi açıklama” niteliğindeki söz konusu paylaşımı, Büyüteç’in konusuna yönelikti. Böylesi bir yöntemin uygulanması üniversite yönetimi açısından anlaşılabilir durum elbette.

Ancak MSÜ’nün görüntülü açıklamasına yanıt olarak eldeki bilgileri aktarmakta fayda var, sanırım.

Görüntülü açıklamaya kaynak olan ve durumu kurtarmak amacıyla gereken kaydın yapılması için üniversite yönetimince aynı gün “özel emir” verildiği ortaya çıktı!

Her ne kadar MSÜ yönetimi görüntü kaydında İzmir Marşı’nın yasaklanmadığı göstermeyi amaçlasa da son Yüksek Askeri Şur’a kararıyla korgeneralliğe terfi ederek Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı’na atanan okulun bir önceki komutanı Gültekin Yaralı’nın imzasını taşıyan talimat / emir Büyüteç’in yayımlandığı güne kadar “talimat panosu”nda asılıydı.

Hem de herkesin görebileceği şekilde, kısımlar koridorunda bölük faaliyetlerini ilgilendiren talimat / emirlerin asılı olduğu “güncel emirler levhası”nın en sağında alt köşesinde.

Başlığı ise, “Okunacak marşlar ve yürüyüş kararları.” Bu listede; Harp Okulu Marşı, Vatan Marşı ve piyade, istihkâm, topçu sınıf marşları olmasına karşın “İzmir Marşı” yok!

Tabii şimdi bu talimat / emir yazısı panodan apar topar kaldırıldı. Zaten, kaldırmaktan başka yapacak başkaca işlem yoktu!

Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki görev prensibinin, “bir emir ya da talimatın yeni emir veya talimatla kaldırılacağı” olduğunu hatırlatayım. Yani, “okunacak marşlar ve yürüyüş kararları” listesinde düzenleme yapılmayı sağlayan yeni talimat ya da emir yazısı henüz yok.

Kaldı ki, İzmir Marşı konusuna KHO’nun işleyişinden sorumlu Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir açıklama yapılmaması da dikkat çekici.

Yeri gelmişken, askeri camiada son günlerde açıktan seslendirilen bir bilgiyi paylaşayım.

Kulislerdeki bilgiye göre; önceki Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile “bire bir” görüştü. Akar, içinde bulunduğu mevcut durumdan yani siyasi pozisyonundan memnun olmadığını dile getirdi.

Net biçimde söylemese de Akar’ın yeniden Milli Savunma Bakanı olmak istediğini Erdoğan’a “hissettirdiği” iddiaları kulislerde konuşuluyor, hissettirdiğini söylemek daha doğru olacak kanımca.

Bu tabloya bakıldığında; Akar ile mevcut Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler arasında görüş ayrılığı ya da çalışma yöntemi farklılığı bulunduğunu dile getirmek yanlış olmayacak.

Milli Savunma Bakanı Yşaar Güler ve TBMM Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve AKP Kayseri Milletvekili Hulusi Akar

KHO’daki teğmenler kriziyle ilgili olarak Güler’in yakın çevresine rahatsızlıklarını anlattığı da söyleniyor. Buna paralel olarak Akar ve MSÜ Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun, Erdoğan ve ekibine teğmenler süreciyle ilgili negatif bilgilendirme yaptığı iddiası kulislere düştü

Hatırlayacaksınız; Büyüteç’te geçen eylülde KHO’daki teğmen krizi hakkında Güler’in süreçten rahatsız olduğunu ve görevden affını istemeyi düşündüğünü aktardım.

O günden bugüne bu bilgiye dönük aksi bir açıklama gelmedi. Bu çerçevede, özellikle KHO’daki teğmenler sürecinde askeri yönetim ile üniversitenin sivil yönetimi arasında az önce okuduklarınız çerçevesinde “soğukluk” yaşandığını vurgulayayım.

* * *

Beşiktaş’ındaki “turuncu devrim” rüyasının acı sonu

Tam da gününe rastladı; Beşiktaş camiasında yaşananlar.

Beşiktaş’ın 35. Başkanı Hasan Arat’ın “turuncu oy”la başkan seçilmesinin üzerinden yarın bir yıl geçmiş olacak.

Hasan Arat

Arat ve yönetiminin iş başına geldiği son kongrede yaşananları “Beşiktaş’ta turuncu devrim” başlığıyla konu ettim Büyüteç’e.

Büyük umutlarla yönetimi devralan Arat’la ilgili rüya çok çabuk sona erdi. Başkan Arat, sağlık ve özel sebeplerle önce Beşiktaş Futbol AŞ’den, iki gün sonra da Beşiktaş Başkanlığı’ndan istifa etti. Arkasında yerine getiremediği onca vaadi bıraktı.

Bu arada yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle geçmiş olsun dileklerimi ileteyim.

Ancak, Başkan’ın son dönemdeki yönetim yaklaşımının oluşturduğu kötü tablo, kişisel sağlık sorununu rağmen hakkında ağır eleştirilerin ortaya konulmasına zemin hazırladı maalesef.

“Testi kırıldıktan sonra akıl veren çok olur” misali, şimdi ortaya fazlasıyla can sıkıcı bilgiler saçıldı geçen hafta. Bu bilgiler geçen haftayla sınırlı da kalmayacak anlaşılan.

Mayıs’taki genel kurula kadar camia çalkantının içinde boğuşacak.

Kendini bildi bileli siyah beyazlı renklere gönül vermiş bir kişi olan bu satırların yazarının da bazı tespitleri var kuşkusuz.

Çok içinde yer almamayı tercih etmeme karşın gerek mesleki bağlantılar gerekse camia içinden edindiğim bilgiler, Beşiktaş’ta yaşananların geceden sabaha gerçekleşen süreçler olmadığını ortaya koyuyor.

Sanki ilmek ilmek işlenen süreçler var. Kulübü bu noktaya getiren gelişmelerin planlı ve programlı yürütüldüğünü görmek üzücü.

Kulüpte “profesyonel” görevinde çalışan Samet Aybaba’nın anlattıkları akıllara durgunluk verici cinsten.

Aybaba’nın tüyleri ürperten sözleri, kulüp için milattır!

İmza taklidi yapılarak hazırlanan sahte teklif yazısı, transferlerden alınan komisyon iddiaları, yapılması istenilen transferler için “sus payı” komisyon verildiği bilgileri, kimi yöneticilerin mal varlığındaki artış iddiaları, hatır – gönülle yürütülen çalışmalar, yurt dışından getirtilen A Takım Teknik Direktörü’ne kimi futbolcular için telkinde bulunulması, mobbingler…

Samet Aybaba, “kral çıplak” dedi. Diğer değişle duvardan tuğlayı çekti ve duvar yıkıldı!

Şimdi Aybaba’ya düşen, sahte imza konusuyla ilgili savcılığa gidip şikayetçi olmaktır.

Samet Aybaba

Sosyal medya üzerinde oluşturdukları trol hesaplarla seçim yarışına girip kazanan Arat ve yönetiminin gerek seçim öncesi çalışma yöntemleri gerekse iş başına geldikten sonraki yaklaşımları, affedilir gibi değil.

Belki biraz ileri yorum olacak ancak, Aybaba’nın anlatımları ve diğer vahim bilgiler; birilerinin Beşiktaş’ın başarısından çok bireysel menfaatlerini gerçekleştirmek amacıyla bu kurguyu oluşturdukları izlenimini veriyor. 

Elbette, mevcut yönetim, yaşananlardan tek sorumlu tutulamaz. Tablonun sorumluluğunu, yönetim dışındaki unsurlara paylaştırmak lazım.  

Şöyle ki; önceki başkan Ahmet Nur Çebi’nin görevi bırakmasının ardından başlayan seçim ortamında, Arat’ın adaylığını açıklamasıyla beraber Serdal Adalı, Arat karşıtlarının hamlesi olarak adaylığa ikna edildi.

Kendisini bir anda seçim ortamında bulan Adalı, kendisine destek sözü verenlerin son anda saf değiştirmesiyle sandık yenilgisiyle tanıştı.

Madalyonun ikinci yüzünde ise; yakın çevresince “iyi insan” olarak bilinen Çebi’nin yönetimlerine aldığı üyelerin bazılarının “farklı yaklaşımlar” içinde bulunmasıyla başarısız yönetim sergilemesi ve sonunda görevi bırakması var. Bu da, Arat’ın önünü açan nedenlerden birisi. Arat’ı, “Beşiktaş’ın tarihinde gördüğü en başarısız başkan” olarak tanımlayan Çebi, “iyi başkanlık ve yöneticilik yapsaydı” Arat’ın önü açılır mıydı?

Diğeri, camiada “akil adam” olarak tanımlanan mevcut Divan Kurulu Başkanı Tevfik Yamantürk’ün “başkanlık” istemesine karşı elini taşın altına koymaması. Çöpsüz üzüm misali bir ortam isteyen Yamantürk, başta aday olacağını söylemesine karşın Arat’ın karşısına aday çıkamadı. Yamantürk, Çebi’den kalan enkazı kaldırmak için göreve talip olsaydı Arat, başkan seçilebilir miydi?

Çebi ve önceki yönetimlerin “destekliyoruz” dediği eski başkanlar ve yöneticiler, son dakikada Adalı’yı terk etmeme cesaretini gösterseydi, bugüne gelinir miydi?

Şimdi Beşiktaş’a başkan olacak isim aranıyor.

Geçmişte kıymetleri kendilerinden menkul isimler, “adaylığı düşünüyoruz / aday olabilirim” tarzında ses veriyorlar. Sanki Beşiktaş’ın bugün geldiği noktada payları yokmuş gibi.

“Başkan olacağım, kulübü düzlüğe çıkaracağım” deme cesaretini göstermekten de acizler maalesef.

Efsane kaptan Aybaba’nın verdiği bilgiler kıymetli.

Ancak şunu eklemeden geçemeyeceğim; eski Başkan Arat’ın şoförü Sezgin Gülnar’ın, Galatasaray maçının sonrasında gerçekleştirdiği yumruklu saldırı sebebiyle tutuklanmasının hemen ardından soluğu Ankara’da MHP Genel Merkezi’nde alması da en az anlattıkları kadar dikkati çekici.

Sadece Beşiktaş’ın değil, Türk sporunun bugün geldiği noktadaki etkenlerden birisi spora siyasetin karıştırılagelmesidir.

O günlerde adamını kurtarmaya çalıştığı başkan için bugün açıklamalar yapması dikkat çekici. Bu fotoğraf Aybaba gibi bir profesyonele uygun bir davranış mı?

Sergen Yalçın konusuna gelince; Beşiktaş’a üç kupa kazandıran Yalçın’ın yaşam şekli belli. Beşiktaş’ı yakından takip eden gazeteciler Yalçın’ın Ümraniye’ye nasıl ve hangi koşullarda geldiğini gayet iyi bilir.

Üstelik, üç kupada şampiyon olan takımı, “Başkan’la görüşemedim” diyerek bırakıp giden de bugün ayaklarının altına kırmızı halı serilip Beşiktaş’a davet edilen aynı Sergen Yalçın.

Sergen Yalçın

Bugün menajer oyunları üzerinden yönetimi eleştirenle, nepotizm örneğiyle ağabeyini kulübe yerleştiren aynı Sergen Yalçın değil mi?

Beşiktaş’ın teknik direktörüyken, para için reklam filminde oynayan aynı Sergen Yalçın değil mi?

Beşiktaş’ın sıradan isimlerle günü birlik başarılara değil, adına layık olduğu yönetim sistemine ihtiyacı var, nokta!

Yazının sonuna gelirken, 35. Beşiktaş Başkanı Hasan Arat’a iki sorum olacak.

  1. Aybaba’nın iddiaları sonrasında Arat, kendisiyle ilgili tüm bilgileri Denetleme Kurulu’na teslim etti. Kendisinin İngiltere’de ev aldığı iddiasını “iftira” olarak tanımladı. O zaman; oğlunuz Ali Arat, İngiltere’de evi ne zaman ve hangi finansal şartlarda satın aldı? Genel sekreter Kaan Şakul ile yardımcınız Sezgin Gülnar, hangi tarihte ve koşullarda gayri menkul sahibi oldular?
  2. Borsacı Mehmet Akdere, geçen nisanda İstanbul’da silahlı saldırıya uğradı. Akdere, silahlı saldırı olduğu gün ve saatte kiminle buluşacaktı?

Hasan Arat’ın yanıtı

Her iki sorunun yanıtı için Arat’la görüştüm.

Eski Beşiktaş Başkanı; ilk soruya yanıt olarak, oğlu Ali Arat’ın Londra’da yatırım bankacılığı yaptığını ve kirada oturduğunu anlattı. Oğlunun önde gelen bir yatırım bankacısı olarak gelir sahibi olduğunu ve gelirinden kaynaklı vergisini de verdiğini belirtti.

Arat, borsacı Mehmet Akdere ile ilgili soruyu ise, “Hayatta görmedim, tanımam. Randevu talep edilse de görüşmeyi düşünmem” şeklinde yanıtladı.

Arat, tüm gerçeklerin yakın zamanda ortaya çıkacağını söylemekle yetindi.

İnönü Stadı’nın satışı gündeme gelebilir mi?

Beşiktaş yönetimine talip olanlar; son Göztepe yenilgisinin ardından sosyal medyaya düşen bir video kaydı var, izlemeyen varsa mutlaka bulup izlesin.

Eskişehir’den maç için çocuklarıyla birlikte stada gelen ve 20 bin lira harcayıp takımın halini gören bir babanın yaşadığı hüsran vardı görüntüde.

Bu ve bunun gibi görüntüleri sonlandıracaksanız, gelecek kuşaklara Beşiktaş bırakmak istiyorsanız göreve talip olun.

Aksi takdirde kişisel menfaat ve reklam için göreve talipseniz boşuna uğraşmayın. Hasan Arat’ın durumunu mumla ararsınız.

Öte yandan, Beşiktaş’ın borcu yaklaşık 14 milyar lira. Borç çok büyük. Gelecek yönetimler tarafından söz konusu borcun ödenmesi nasıl olacak şimdilik bilinmiyor.

Bu noktada, İnönü Stadı’nın konumu da ortada. Büyük borcun yapılanması çerçevesinde yakın gelecekte İnönü Stadı’nın arazinin değerlendirilerek borcun kapatılması yoluna gidilmesi gerektiğini söyleyenler bile olacaktır!

Yazının sonunda unutmadan hatırlatayım; “tribünle gelen, tribünle gider…”

Bir de mümkünse, reklamlarınızda “Süleyman Seba” adını kullanmayın!

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel olarak yayınlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği , Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberler Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık görüldü. 

Ayrıca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'ta yayımlananKomonist Masası'nda Nazım Hikmet " adlı araştırma sürecindeki kitabını kaleme aldı. 

2019'dan bu yana T24'te en çok güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor .

 

Yazarın Diğer Yazıları

İliç faciasında tartışılan iddianame ve Emniyet Müdürü Çalışkan’ın mesajı

İddianamede, sanıklara yönelik istenilen hapis cezası “taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek” hükmünden. Oysa Avukat Mürsel Önder, sanıkların işlediği suçun karşılığının “olası kastla ölüme sebebiyet vermek” olduğu görüşünde. Peki neden?

Mal varlığını açıklayamayan ünlü Savcı Bato’ya verilen hapis cezası ve İstanbul Emniyeti’ndeki tayinler

Savcı Okan Bato, eski mal bildirimleri ile HSK müfettişine sunduğu mal bildirimi kapsamında yasal geliri ile örtüşmeyen 8.1 milyon lirayı izah edemedi

"
"