Türk Havacılık ve Uzay Sanayii’ne (TUSAŞ) yönelik terör saldırısının yankıları halen devam ediyor.
Büyüteç okurlarının takip ettiği üzere, kamuoyunda büyük tepki çeken saldırıdan sonra güvenlik ve istihbarat zafiyeti tartışmaları gündemde.
Her ne kadar ülkenin siyasi gündemi, belediyelere yönelik kayyım uygulamasına sıkışmış olsa da TUSAŞ’a yönelik saldırı, en azından adli soruşturma tamamlanıncaya kadar gündemde kalacak.
Geçen hafta iki yazıda, TUSAŞ’a yönelik PKK saldırısında istihbarat zafiyetine dikkat çektim.
TUSAŞ’ın özel güvenlik mekanizmasını bugün Büyüteç’in konusu.
Önce, TUSAŞ ve benzeri tesislerin korunmasını sağlayan mevzuattan yola çıkmak gerekecek.
Çünkü TUSAŞ, herhangi bir kurum ya da tesis değil. Dolayısıyla 5188 sayılı Özel Güvenlik Kanunu’ndan daha güçlü olan 5202 sayılı Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu (SSGK) kapsamında korunması gereken tesisler arasında.
Sözünü ettiğim SSGK, doğrudan Millî Savunma Bakanlığı’nın (MSB) sorumluluğunda. Diğer değişle, ülkenin milli güvenliği çerçevesinde faaliyette bulunan kamu ya da özel sektör tesislerinin korunmasını sağlamakta.
SSGK’nin uygulanması kapsamında; MSB’nin ihtiyacı olan herhangi bir malzemenin üretimi gerçekleştirilen tesislerde faaliyet gösterilmesinin iki önemli belge gerekli.
İlki üretim izin belgesi; diğeri ise, tesis güvenlik izin belgesi.
Tesis güvenlik izin belgesi, “gizlilik dereceli üretim yapan tesislerin korunmasını gerektiren askeri tesisler” statüsündeki kamu ve özel sektöre uygulanıyor.
Diğer yandan, tesis güvenlik belgesinin de kendi için de farklı statüleri var. NATO gizlilik dereceli tesisi güvenlik belgesi, milli gizlilik dereceli tesisi güvenlik belgesi, milli hizmete özel gizlilik dereceli güvenlik belgesi, bunlardan bazıları.
TUSAŞ, Roketsan, Aselsan, Roketsan gibi tam devlet kurumu olmamakla birlikte özel statüsü bulunan tesisler, kendi özel yönetimlerince milli gizlilik dereceli tesis güvenlik belgesi ile korunmakla yükümlü.
Ve söz konusu kurumlar hem üretim izin belgesi hem de tesis güvenlik izin belgesine sahip olabilmek için saldırı ve sabotajlara yönelik faaliyet yürütülmesi kapsamında yüksek güvenlikli önlemler almak zorunda.
Her iki belge için MSB’ye karşı sorumlular.
Bir not daha ekleyim; tesis güvenlik izin belgesine sahip olunması için sadece çevre güvenliğini sağlanması yeterli değil. Fiziki güvenliğin yanı sıra bilgi ve veri güvenliği ile personel güvenliği, tesis güvenlik belgesine sahip olmanın diğer koşulları.
Sonuçta, böylesi tesislerde güvenlik önlemlerinin sağlanmasında, sadece tesisin çevre güvenliği yeterli değil.
TUSAŞ özelinde ise, güvenlik önlemlerinin 5202 sayılı SSGK kapsamında sorgulanması gerekiyor. Saldırıyı gerçekleştiren iki teröristin kamuoyuna yansıyan görüntülerine bakıldığında, TUSAŞ’ta SSGK’nin uygulanıp uygulanmadığı soru işaretlerine neden oldu, kuşkusuz.
Burada tartışılması gereken bir diğer konu ise, TUSAŞ ve benzeri kurumlardaki SSGK kapsamındaki güvenlik önlemlerinin zaman içinde gevşetilmesi.
Teröristlere müdahale edildiği sırada şehit olan özel güvenlik görevlisinin uzun namlulu silah yerine belindeki tabanca ile ateş etmesi bu gevşekliğin bir örneği değil midir?
SSGK’ye göre araç girişlerinin yapıldığı giriş kapılarında alınması gereken yüksek güvenlikli önlemler yerine taksiyle tesise girmeyi başarmalarının izahının kurum yöneticilerince nasıl yapılacağı da ayrı merak konusu.
Bu konuda ciddi bir örnek vereyim.
Şu anda Türkiye’nin havacılık ve uzay çalışmalarındaki öncül kuruluşu Baykar’ın korunmasını anlatayım.
Yalnız örneği açıklarken, Baykar’ın sahiplerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakını olmaları ve siyasi konumlarından bağımsız görülmesi yaklaşımının altını çizeyim.
Baykar tesislerinin korunması uzunca zamandır İstanbul Emniyeti bünyesindeki Özel Harekât Şubesi’nde görevli özel harekâtçı polislerce yapılıyor.
Ayrıca tesiste görevli sivil çalışanların tesisten herhangi bir dijital materyal çıkarmaları yasak!
Yapılan tüm çalışmalar tesis içinde muhafaza ediliyor.
Personelin seçiminde üst düzey güvenlik soruşturmaları yapılıyor.
Baykar, devlet tarafından böylesi yüksek güvenlikle korunurken, TUSAŞ’taki güvenlik zafiyetinin açıklamasını ilgilileri yani TUSAŞ yönetimi yapacaktır, sanırım.
* * *
Polis Akademisi’nin yeni başkanının ilginç yüksek lisans tezi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, imzaladığı kararnameyle Polis Akademisi’ne yeni rektör atadı.
Görev süresi dolmasına karşın bir süredir rektörlüğü yürüten Prof. Dr. Yılmaz Çolak’ın yerine Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Balcı, Polis Akademisi başkanı oldu.
Polis Akademisi Başkanı Murat Balcı
Sosyoloji eğitimli Eski Başkan Çolak, 2014’te geldiği görevi yaklaşık 10 yıl yürüttü. Özellikle 15 Temmuz’dan sonra başlayan süreçte teşkilatın gerek memur gerekse amir konumundaki insan kaynağının yetişmesinde tek yetkiliydi.
Ülke genelindeki üç ayrı kategorideki insan kaynağının sağlanması değişik eğitim modellemeleri yapmaya çalıştı. Ancak bugün gelinen tabloya bakıldığında, eğitim konusunda pek de başarılı sonuç çıktığını söylemek mümkün değil.
Hatta bir keresinde Emniyet Genel Müdürlüğü’nde yapılan ve il emniyet müdürlerinin katıldığı video konferans sistemi (VKS) toplantısında polislerin yetiştirilmesi çerçevesinde bazı il emniyet müdürlerince sert biçimde eleştirildi.
Çolak, akademi başkanı olarak en uzun süreli görevi önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile yürüttü. Bu dönemde, akademi bünyesine öğrenci alımı sırasında yaşanan usulsüzlük iddiaları ayyuka çıktı.
Adayların sözlü sınavları sırasında “kurşun kalem verilen” notların daha sonra değiştirildiği iddiaları hep gündemdeydi. Büyüteç’te 23 Nisan 2023’te kaleme aldığım yazının konusu sınav usulsüzlükleriydi.
Çolak’ın yıldızının görevdeki İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile barışmadığını söylemek yanlış olmaz. Yerlikaya, bir süre önce polis eğitim kurumlarına yaptığı atamalar çerçevesinde Yılmaz’ın kadrosundan bazı isimleri görevden aldı.
Yeni başkan Prof. Dr. Murat Balcı ise hukuk kökenli. Rize eşrafından. Halen Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı.
Balcı’nın Marmara Üniversitesi’ndeki yüksek lisans bitirme tezinin konusu ilginç:
“Devlet Hesabına Yapılan Alım Satıma Fesat Karıştırma Suçu”
Doktora tezinin konu başlığı ise; “Türk Ceza Kanunu’nda Uyuşturucu Madde Ticareti Suçları.”
Yoğunluklu akademik kariyerini gördüğümüz Balcı, aynı zamanda 2012 – 2019 yılları arasında Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanvekilliği’ni yürüttü.
Balcı, 2019-2022 yılları arasında ise, aynı kurulun başkanıydı. Hatırlanacağı üzere, Balcı’nın Tahkim Kurulu Başkanlığı yaptığı dönemde TFF Başkanı, son yılların en tartışması ismi Mehmet Büyükekşi’ydi.
Balcı, Türkiye Emlak Kalkınma Bankası’nda önce yönetim kurulu üyesi, sonrasında da yönetim kurulu başkan vekiliydi. 2004’te kurduğu hukuk ofisinin yöneticisi.
Kariyerine Polis Akademisi başkanı koltuğunda devam edecek Balcı’nın işi fazlasıyla zor.
Öncelikle yüksek lisans tezinin konusu kapsamında kurumda geriye dönük işlemleri incelemesi halinde dikkat çekici sonuçlara ulaşması olası.
Bu arada gerek Ankara’daki akademi merkezinde gerekse ülke genelindeki polis eğitim kurumlarında verilecek eğitimler önemli.
Kendi kadrosunu kurması muhtemel. Kurulacak kadroda yer vereceği isimlerin göreve başlaması sonrasında Emniyet kulislerine düşecek bilgileri hep birlikte takip edeceğiz.
* * *
İstanbul Emniyet Müdürü kim olacak?
Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Adem Çakıcı’dan sonra İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş da aralık başında yaş haddinden emekli olacak.
İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş
İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın, İstanbul’da birlikte görev yaptığı Aktaş’tan çok memnun olduğu ve imkân olsa devam etmek istediği Emniyet’te bilinenlerden.
Hatta Emniyet’te 60 olan yaş haddinin 62’ye yükseltilmesi çabasının merkezinde de Aktaş vardı. Ancak TBMM’nin yeni dönem çalışmalarına yetişmedi yeni düzenleme.
Yerlikaya’nın Aktaş’ı sivil kadro ile bakanlık çatısı altında değerlendireceği belirtiliyor.
Bu arada Aktaş’tan sonra İstanbul Emniyet Müdürü olacak ismin işi hayli güç. Kent adeta Teksas’a dönmüş durumda.
Sokak suçları almış başını gitmiş. Polis sokakta görünüyor, ama sadece görünüyor.
Polisin kendi içinde huzuru yok. Daha hafta sonu, göreve geç geldiği gerekçesiyle tartıştığı meslektaşını ayağından vuran polisin görüntüleri sosyal medyada yer buldu.
Aktaş’tan sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü için teşkilatta kıyasıya bir mücadele var.
Bu mücadelede en çok isimleri geçenler Emniyet Genel Müdür Yardımcısı ve aynı zamanda İstihbarat Başkanı Selami Yıldız ile Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç.
Her iki isim, teşkilatta güç ve mevzi kazanmaya çalışan gruplarca destekleniyor. Ayrıca, son günlerde farklı bir isim daha var: Kocaeli Emniyet Müdürü Faruk Karaduman.
Karaduman, daha önce İstanbul’da çalışmasından dolayı kenti yakından tanıyor. Özellikle toplumsal olaylar konusunda deneyimi var.
Herhangi bir grup veya dini oluşum içinde olmaması tek eksisi!
Adı geçen polis müdürleriyle beraber Emniyet dışından, halen mülki idarede görev yapan bir bürokrat İstanbul Emniyet müdürü olursa şaşırmamak lazım. Bakan Yerlikaya, son atamalar çerçevesinde mülki idare kökenli Mülkiye Başmüfettişi Ali Baştürk’ü Emniyet genel müdür yardımcısı olarak görevlendirdi. Hem de önemli bir sorumluluk vererek.
Benzer atama İstanbul Emniyet Müdürlüğü için de gündemde.
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel olarak yayınlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği , Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberler Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık görüldü.
Ayrıca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'ta yayımlanan " Komonist Masası'nda Nazım Hikmet " adlı araştırma sürecindeki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te en çok güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor .
|