15 Nisan 2025

Liseli eylemleri hakkında kısa bir anayasal not

Çocuklar toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanıp protestolara katılabilirler mi? Protesto toplanmalarında "izin" alınmaması disiplin cezası gerektirir mi?

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin farklı şehirlerinde lise öğrencilerinin düzenlediği barışçıl protestolar, hem kamuoyunun ilgisini hem de bazı bazı kesimlerin sert tepkisini çekti. Oysa bu eylemler, çocukların siyasi özne olarak görülmesi ve temel haklarının tanınması bakımından önemli bir anayasal meseleyi gündeme taşıyor. Lise öğrencilerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanması, sadece pedagojik değil, aynı zamanda anayasal bir hak sorunudur.

Anayasa'nın 34. maddesi “herkes”in bu hakkı olduğunu açıkça belirtirken, Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi de çocukların ifade ve örgütlenme özgürlüğünü güvence altına alır. Buna rağmen bazı idareciler, öğrencileri disiplin cezalarıyla sindirmeye çalışmakta; yönetmeliklerle Anayasa’nın üstünde düzenlemelere girişmektedir.

Bu kısa anayasal notla, çocukların hak öznesi olarak eylemlere katılımını, yürürlükteki hukuk düzeni bağlamında ele almayı amaçlıyorum.

Çocuklar toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanıp protestolara katılabilirler mi?

Evet, katılabilirler.

Dediğim gibi, Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplanma özgürlüğü, “herkes” için tanınmıştır; bu ifade çocukları da kapsar. Ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesi de çocuklara bu hakkı açıkça tanır.

Söz konusu sözleşmenin hazırlık sürecinde üç farklı görüş tartışılmıştır:

Bir görüş, çocukların yetişkinlerle aynı siyasi haklara sahip olmaması gerektiğini savunmuştur. Bu bakışa göre, çocukların gelişimsel farklılıkları bu tür hakları kullanmalarını uygun olmaktan çıkarır.

İkinci görüş, çocuklara bu hakların tanınabileceğini ancak kullanımlarında ebeveyn veya velilerin rehberliğinin zorunlu olması gerektiğini belirtmiştir.

Üçüncü ve sonunda kabul edilen görüş ise, çocukların da birey oldukları ve yeterli kapasiteye sahip olduklarında bireysel ya da toplu şekilde görüşlerini ifade edebilecekleri yönündeydi.

Bu anlayış, çocukların sadece ebeveynleri/velileri/öğretmenleri aracılığıyla korunması gerektiğini değil, aynı zamanda onlardan da korunmaya ihtiyaç duyabileceklerini hesaba katar. Tartışmalardan sonra üçüncü görüş kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi de çocukların “yüksek yararı” ilkesinin, onların düşünce ve ifade özgürlüğünü engellemek için değil, tam tersine bu özgürlüklerin güvence altına alınması için kullanılmasını önermektedir. Yakın tarihli kararlarda çocukların haklarının -onları koruma bahanesiyle- sınırlandırılmaması için polis, öğretmen, okul yönetimi ve ailelerin bu perspektifle eğitilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Yani çocukların kırılganlıkları ve gençliğe özgü davranışları, haklarının sınırlandırılması değil, özgürlüklerinin özel olarak korunması gerektiğine işaret eder.

Bu konuda sıklıkla atıf yapılan Tinker kararındaki (karar, Vietnam Savaşı’nı protesto etmek için kol bandı takan öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmasıyla ilgiliydi) Mahkemenin şu vurgusunu da hatırlatalım: “İfade özgürlüğünü kullanan kişinin çocuk olması, bu hakkı ortadan kaldırmaz. Barışçıl şekilde düşüncesini ifade eden bir çocuğa sırf bu görüş rahatsızlık veriyor diye disiplin cezası verilemez.”

Protesto toplanmalarında "izin" alınmaması disiplin cezası gerektirir mi?

Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 2022 yılında değiştirilen 164/2(ç) maddesine göre, okul binasında veya eklentilerinde izinsiz gösteri, etkinlik ya da toplantı düzenlemek ya da bunlara katılmak, 1-5 gün arasında okuldan uzaklaştırma cezasını gerektirir. Ancak bu düzenleme hukuki açıdan sorunludur.

Temel hak ve özgürlüklere esaslı biçimde etki eden sınırlamalar/hatta düzenlemeler, yalnızca kanunla getirilebilir; yönetmelikle değil.

Ayrıca Anayasa, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını "izin almadan" yapılabilecek bir hak olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla bu yönetmelik hükmü, Anayasa’nın bu lafzına da açıkça aykırıdır.

Bunları bir yorum olarak değil, Anayasa Mahkemesi’nin 22 Şubat 2024 tarihli ve E. 2023/78, K. 2024/55 sayılı kararına dayanarak söylüyorum. Kararın ilgili kısmını aşağıya bırakıyorum:

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda profesör olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Zor zamanlarda yargıç olmak

Hukukun sistematik olarak örselendiği zamanlarda, “rutinini” koruyan bir yargıç aslında neyin hizmetindedir?

Eylemlerde maske takanlara ceza verilir mi?

Gösterilerde maske takmak, tek başına bir suçun ya da şiddet eyleminin göstergesi değildir. Aksine, kimi zaman anayasal hakların bir parçası ve güvencesidir. Yasa koyucunun amacının kamusal güvenliği korumak olduğunu varsaysak bile, bu amacın gerekçesiyle araç arasında ölçü bulunmalıdır

Boykot ve genel grev üzerine…

Boykotun, toplumsal değişim ve siyasi baskı oluşturma amacıyla kullanılan bir araç olduğu şüphesiz. Ancak bu yöntemin etkili olabilmesi için geniş bir toplumsal katılım ve uzun süreli bir dayanışma gerekiyor. Tek başına bir ekonomik baskı aracı olarak düşünüldüğünde boykotlar genellikle simgesel bir anlam taşıyor ve yaratılan farkındalık, toplumsal baskıyı (bence) somut bir dönüşüme çevirmekte yetersiz kalıyor

"
"