24 Ocak 2025

Her kim olursan ol; bir pencerenin kenarında, aşağı sarkıttığın çarşafın ucunda, tek başına ölümle yüz yüze kalacağın gün mutlaka gelecektir bu ülkede

Bir ülke adına daha acı, daha tükenmiş, daha bitmiş bir tablo olabilir mi bilemiyorum. Her faciadan sonra biraz daha zor oluyor nefes almak…

Yangın nedeniyle 78 kişinin hayatını kaybettiği Grand Kartal Otel

Siyaset bilimcilerin “insanın doğduğu ülkeyle arasındaki bağları kopartmak için ne yaşanması gerekir” sorusunun cevabını Türkiye’nin son 22 yılına bakarak bulmaları kolay olacaktır.

Tüm bu süreç o kadar taze, o kadar canlı, o kadar içimizde yaşandı ki, belki de her birimiz sadece kendi tanıklıklarımıza dayanan birer yakın politik tarih yazabilecek doneye sahibiz.

Ne acıdır, ne büyük bir acıdır ki ülke lime lime dökülüyor, gözlerimizin önünde.

Dayanacak, tutunacak, güç alacak tek bir sağlam yapı kalmamış…

Devlet tüm organlarıyla üzerimize üzerimize çökmekte.

Dün yeni doğan çetesiydi, ondan önce İsias Otel ve daha niceleri, bugün Grand Kartal…  Oralarda ölmediyseniz, hepsinin yarattığı ortak duyguyla boğulmaktasınız demektir…

Yapayalnızlık, güvensizlik, inançsızlık, endişe…

Sözün hükmü çoktandır yok, mücadele edelim, direnelim desen de yandık, bittik, öldük desen de bir.

Ne duyan var ne umursayan…

Ülkede yaşananların birinci dereceden mağduru olmayanlar da kahırdan, öfkeden, acıdan, endişeden delirmek üzere.

Genci, yaşlısı, fakiri, zengini belki de ilk defa bir konuda tartışmadan hemfikir: Bu ülkede en değersiz şey insan hayatı!

Ve bu ülkede birileri cebini doldursun diye çevrilen dolaplar bir gün bizi de, sizi de öldürecek!

Liyakatsizlik, cukkacılık, adam kayırmacılıkla içi boşaltılmış, işlevsizleştirilmiş kurumlar ve o kurumların koruyamadığı hayatlar.

Sorumlulardan hesap sorulamaz çünkü hepsinin sorumlusu finalde aynı adrese bağlanacaktır!

Sorumlulardan hesap sorulamaz çünkü bunun bedeli ağırdır!

Çocuklar ölür, çocuk cenazeleri gözlerimizin önünden kalkar…

İşte bir ülke çökmüştür, bir ülke lime lime dökülmektedir.

Son olayda misal, Belediye Başkanı’ndan Turizm Bakanı’na kadar tekmili birden sorumludur.

İşledikleri suçtur ama tek biri bile hesap vermeyecektir!

Çünkü artık burası yaşayanların hesap sorabildiği bir ülke değil, ölülerin sessizce hesabı sorulamadan gömüldüğü ülkedir!

Bölük bölük insanın öldüğü ve yok edilen hayatların o koca koca koltuklarda oturanlar için tek bir istifa nedeni bile sayılmadığı bir ülkedir burası.

Her kim olursan ol; bir pencerenin kenarında, aşağı sarkıttığın çarşafın ucunda, tek başına ölümle yüz yüze kalacağın gün mutlaka gelecektir bu ülkede.

Sıra mutlaka sana da, bana da gelecektir şüphen olmasın.

Çünkü bu ülke ‘en inançlı’ olduğu iddiasıyla gelip hayata dair ne kadar inanç dünyası varsa hepsini 22 senede paramparça edenlerce ‘yönetilen’ ve sadece onların hayatlarının kıymetli olduğu bir ülke hâline getirilmiştir.

Adaletin, ahlakın, etik anlayışların, insan hayatının değerinin anlamsız kılındığı bir ülkedir burası… Burada kimse işini yapmaz, herkes çıkarı için bile isteye ihmal eder, görmezden gelir eksikleri, hataları, çünkü sadece kendi cebini daha ne kadar doldurabileceği ile ilgilidir.

Bizler ise bu ülkeyi bile isteye, inatla terk etmemiş olanlarız.

Yetiştireceğimiz çocukların ülkeye aydınlık getireceğine inanmış, inatla bu inancımıza sarılmışız.

Fakat artık apaçık çocuklarımızı koruyamadığımız bir noktadayız.

Güvende hissetmeye ihtiyacımız var.

Umudu yeşertmeye ihtiyacımız var.

Yaşama ve yarınlarımıza dair öngörüye ihyacımız var.

Çocuklarımızı koruyabileceğimize inanmaya ihtiyacımız var.

İnsanız…

Ve korkuyoruz…

Çaresiz hissediyoruz…

Bir ülke adına daha acı, daha tükenmiş, daha bitmiş bir tablo olabilir mi bilemiyorum…

Her faciadan sonra biraz daha zor oluyor nefes almak.

Buradan yola devam edecek, umudu yeşertecek ne bulacağız, nasıl bulacağız onu hiç bilemiyorum.

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Korku duvarının ardı özgürlüktür!

Ülkede kaçakçılar, sahtekârlar, mafyalar cirit atıyor ama ‘reklam aşkı’ iddiasına göz açtırılmıyor! İçinde yaşamasan gülersin…

İtibar kaybının mümkün olmadığı topraklara hoş geldiniz

Kimse kimsenin yaptığı ihlale, ayıba, hataya, hatta göz göre göre söylenen yalanlara dahi ses çıkarmıyor, çünkü kendininkilere de ses çıkarılmasın istiyor…

Kürt meselesinde devlet ne derse, düşünce dünyasında hizaya dizilen çok olur!

Bir insan barış yanlısıysa barış yanlısıdır, Kürtler özelinde düşüncelerini siyasete göre şekillendirmez. Ortalama bir entelektüel ahlakına göre, geçen yıllar içinde tutuklanan, sorgulanan, canı sıkılan, dert çektirilen insanlara yaşatılanlar karşısında günlük politikalara göre duruş belirlenemez

"
"