29 Kasım 2024

Yoksa sen de bir kadın düşmanı mısın?

Kadına şiddeti kınamak için eylem yapan kadınlara devlet eliyle yine şiddet uygulandı. Bunlar yaşanırken sokaklarda eyleme katılan kadınlara hırsla saldıran sivil erkekler de vardı… Soruna “ama’lı, fakat’lı” yaklaşan her kim olursa olsun, onu derhal yaptığı kadın düşmanlığıyla yüzleştirmeniz gerekir

Kadın düşmanlığı meselesi Türkiye’nin kanayan büyük yaralarından biri.

İşin kötü yanı bu meselenin ‘düşman’ tarafı belli bir zümreyle de sınırlı değil, belli bir sınıf veya tanıma sokulamayacak kadar geniş bir yapı.

Siyasi otoriteyle bu hususta buluşsa da yaşamının başka anlarında -mesela oy vermek gibi- asla yan yana gelmeyecek profiller de aramızda yaşamakta.

Kadın düşmanı kendini sonsuza dek gizleyebilir, küçücük bir konuda açığa da düşebilir.

Türkiye’de tespiti zor, ifşası hayati bir konu özetle.

Sınıflar arası dolaşan bu yaygın düşmanlığı, merdivenleri yukarıya doğru çıktıkça ‘gizlenen’ bir köşede bulmak çok daha mümkün.

İnternette ‘Türkiye’de kadına şiddet’ konusunu aradığınızda en çok sorulan sorulardan birinin ‘Cezası kaç yıl’ olduğunu görmek ise ürpertici.

Bu suçu en az işleyen kadar içinde hisseden ‘hesap sorucular’ sayesinde de, kimi zaman fail suçunu itiraf etse dahi cezasız kalan onlarca, yüzlerce örnek var. Ondandır ki mahkeme salonlarından taşan mağduru suçlayıcı sorular, sonuçlar bu kadar çok!

Bu sebeple de ‘düşmanlığı ifşa’ bu konuda hayati.

En ufak kadın düşmanlığı zerreciği dahi ifşa edilmeli.

Peki biz bu kadın düşmanlarını nasıl belirleyecek ve ifşa edeceğiz?

Çok zor ama bir o kadar da basit.

Öncelikle bu suçun tek faili sadece erkekler değil maalesef, Türkiye’de kadınlar da bu suça yakın bir çizgide görülebilmekte!

Bunun bir suç olduğunu bilerek veya bilmeyerek hemcinsinden ‘dişil özellikler’ sebebiyle nefret eden kadınlar maalesef azımsanamayacak kadar çok!

Bu suçu şiddete dönüştüren el olmamaları, destekleyici veya yüreklendirici daha da ağırı onaylayıcı pozisyonda olmadıkları anlamına gelmez!

Onları da ifşalamak önemlidir.

Çünkü konu çok nettir; kadın düşmanı olmak bir suçtur.

Hem insanlık suçudur hem de yüz kızartıcı bir suçtur.

İçinde en ufak zerresini bile barındıranın yüzü kızarmalıdır her şeyden önce!

Bunu sağlamak da maalesef bize düşüyor yine!

Bakınız bu insanları, kadının varlığının her zerresi rahatsız eder.

En temel ortak yapıları budur; kadını kahkahasını yüksek, rujunu fazla, oturuşunu rahat, konuşmalarını önemsiz, çalışmalarını sıradan bularak, kadına varlığını baskılama güdüsüyle yaklaşırlar.

Bunların esprisini dahi kabul etmeyerek işe başlamak gerekir!

Faşizan yaklaşımlara meyilli olanlarda daha sık görünür ama sosyalist düşünceyi benimseyenlerde de -maalesef- görülmez demek imkânsızdır!

Çevrenizde kadına, yaşadıklarına, beyanlarına ve tüm var oluşuna “ama’lı, fakat’lı” yaklaşan her kim olursa olsun onu derhal bu yaptığıyla yüzleştirmeniz gerekir.

Bir kadın düşmanı olduğuyla -doz önemli değil- kendisini karşı karşıya bırakmak önemlidir.

Bakınız, hafta başında kadına şiddeti kınamak için eylem yapan kadınlara devlet eliyle yine şiddet uygulandı.

Bunlar yaşanırken sokaklarda eyleme katılan kadınlara hırsla saldıran sivil erkekler de vardı.

Tüyler ürpertici bu tablo Türkiye’nin kadın cinayetlerinde dünyanın neredeyse zirvesine oturmak üzere olduğu gerçeğiyle birleşince, ‘düşmanını bul ve ifşala’ metodunun önemini bir kere daha hatırlattı.

Yoksulluk artarken kadına şiddet oranının da arttığından söz ediyor uzmanlar. Kadını hayatın başlıca sorunlarına sebep gören, karşı cinsine düşmanlık besleyen erkek sorununu böyle tanımlıyorlar!

Bianet medyaya yansıyan haberleri toplayarak bu yıl bugüne kadar 327 kadının öldürüldüğü sonucuna ulaşmış!

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ise, Ekim 2024’te 48 kadının sadece bir ay içinde öldürüldüğünü raporlaştırmış.

Bakınız bunlar sayı olarak yazılırken, söz olarak edilirken dahi kan dondurmaya yetiyor.

Sözün özü; oğlunuzu, babanızı, kocanızı, abinizi, kardeşinizi, arkadaşınızı, iş arkadaşınızı, sevgilinizi, her kim olursa bu düşmanlığa meyilli görürseniz bu tespiti yüzüne karşı yüksek sesle dillendirin.

Meyilden öteye giden tek bir söz ve davranışı affetmeden ifşalayın!

Sorun öyle az buz bir sorun değil çünkü.

Kitlelere sirayet etmiş bir düşmanlıkla karşı karşıyayız.

Türkiye’de kadın olmak gün geçtikçe çok daha zor bir hâle geliyor.

Bizi koruyan bir mekanizma da yok. Devlet suç işleyen, suç işleme potansiyeli olan bireylerden de önce kadını suçlama eğiliminde!  Bizi koruma refleksinden çok baskılamaya yatkın!

Uygulanan politikalar, yargıya yansıyanlar sonuçlar bu konunun turnusolü niteliğinde…

Biz kadınlar hayatta kalma ve güvenlik gibi ciddi sorunlarla baş başa bırakıldık.

O sebeple de elimizdeki tüm imkânları kullanmalıyız.

Burada da kadın düşmanlığını ifşalamayı, bunun bir suç olduğunu haykırmayı önemli buluyorum.

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Huysuz Virjin'i yaşatmak neden önemli?

Armağan Çağlayan’ın ‘Seyfi Bey’ adlı tek kişilik biyografik oyununu izlerken hem politik hem magazinel hem de toplumsal meselelerin kısa tarihini izlemiş gibi oldum… ‘Huysuz Virjin’ Seyfi Dursunoğlu’nun Türkiye sanat dünyasına devrim yaparak girişi ve yasaklanarak çıkışı arasında izlediğiniz, hüzünlü yakın geçmişimiz de oluyor aslında

Nerede o eski savaş muhabirleri!

Suriye’de yaşanan savaşta Türkiye ilk günden beri aktif rol oynuyor. Ve bizim neredeyse hemen hiç savaş muhabirimiz yok!

Olası barış sürecine nasıl destek olabiliriz?

Bilmediğimiz, anlamadığımız, doğrulatamadığımız, muhatapların da anlamaya çalıştığı, belirsiz, ‘ağır çekim’ bir süreçteyiz. Evet barıştan yanayız, aksi düşünülemez bile. Ancak bu koşullarda ve bu aşamada barış için verebileceğimiz tek destek, sadece sessizce izlemek olacaktır…

"
"