14 Aralık 2024

Büyük devletlerin küçük insanları!

Ülken ve insanların bin türlü acı çekiyorsa, o acının sorumluluğunu ve vicdan yükünü yüklenmezsen, hafiflemiyorsun; tarihe (sadece) “büyük liderler, büyük devletler” olarak değil, “büyük acılar” olarak yazılıyorsun, kazınıyorsun

“Dışarıda büyük devlet” sayılanların yahut “büyük devlet” oyunu oynayanların içerideki vatandaşlarının önemli kısmı un ufak eziliyorsa, ne diyeceğiz onlara?

Aslında “zehir” sadece “en geri” addedilenlerle değil, esas “en demokratik” olan veya olacaklarla dünyanın kanına yerleşmişti. ABD’nin bağımsızlık savaşı veren kurucu babaları, başta Washington, köle sahibiydi. “Aydınlanma” dalgası sömürgeciliği de “aydınlatma” telakki etti. Daha zalim fikirlerin, amaçların, despotların dünyasında gezinmeye bile gerek yok. Kendi ülkenizde, kendi tarihinizde gezinebilirsiniz tabii.

Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti (yine) Suriye’de “büyük devlet!” Bir diktatöre bir İslamcılara, bir barışa, bir Arap devletlerinin ağalarına, bir Rusya’ya, bir ABD’ye, bir iç savaşa gide gele. Elbette Suriye’deki “karışık devrim”in iyi komşulara ihtiyacı var. Orada yaşayanların, ülkesine dönebilmek isteyenlerin de. İnsani olana neden hayır diyelim! Ama yaşı, deneyimi, acıları ve muhakemesi yerinde olan her Suriyeli de “komşunun gel gitleri”nin farkındadır. Yerin üstünden altından işkencehaneler fışkırıyorsa, kimi de Esad “biraderimiz” olduğu sırada yine oradadır. Yine de tekrar ediyorum; insani olana neden hayır diyelim!

Lakin aynı esnada ülkenizin, halkınızın önemli bir kısmı “geçim” soğuğunda donuyorsa, “hayatta ve ayakta kalma” alevlerinde boğuluyorsa; büyüklüğünüze de bir bakasınız olmalı!

Aynı esnada, bir askeri helikopteriniz kalkmış ve “6 şehit”le düşmüşse, aynı esnada 4 genciniz sözde güvenilir bir yolda bir otomobil içinde heyelan altında can vermişse, aynı esnada bir anne 5, 12, 14 yaşındaki çocuklarıyla birlikte doğalgaz kurbanı olmuşsa derin, yoğun bir duygunuz olmalı!

Çünkü bunlar intihar değil, “kaza” deniyor ama öyle ya da böyle ihmal ihtimalleri. Çünkü “helikopter” bir devlet görevi. Çünkü yol ve heyelan tehlikesi bir devlet görevi. Çünkü doğalgaz, bedelini insanların cılız hayatlarına ödetirken olduğu gibi kamusal denetim, özen ve dikkat görevi.

Kadınların katillerinden korunması, çocukların açlık, yoksulluk, kötü eğitim ve yoksul bir hanede 5’ini birden kül eden yangınlardan korunması kamusal sorumluluk. Doğru dürüst eğitim almaları, karınlarının doyması, okullarının temizlenmesi kamusal sorumluluk. Yaşlıların, emeklilerin onurlu yaşayabilmesi kamusal sorumluluk.

Diyebilirsiniz ve diyebilirim ki, bir çırpıda 50 binden fazla insanını, kötü zeminlerde berbat binalar ve menfaat ağı imarlarıyla enkaza gömebilen bir ülke ve devlet tıynetinde, üçer beşer ölülerin ne kıymeti var! Öyle oluyor işte. Sorumlularının hesap vermediği ülkenizde böyle oluyor, Japonya’da Kore’de böyle olmuyor. Yoksa Koreliler de bildi “darbe” püskürtmesini!

İnsan olmak ile “devlet şeyi” olmak arasında bu kadar büyük uçurum olmamalı. İnsanlar insanlıklarından utanır hale gelirken, devlet şeylerinin pişkinliği bu raddeye varmamalı. Olmuyor tabii!

Askeri helikopterin “eğitim kazası”nı duydunuz. Üstelik ilk değil, hem de aynı model helikopterle bile: Son yıllarda Erzincan’da 5 asker, Kocaeli’nde 3 asker, Sincan’da 5 asker, İstanbul’da 5, yine İstanbul’da 4 asker. Giresun’da aileleriyle birlikte toplam 7 kişi. Tatvan’da 11 asker. Zırhlı araç “kazaları”nda kaç kişi, eylüldeki 4 asker gibi. “Şehit” deyip yüceltmek, tabutuna bayrak sarıp bir tören icra eylemek yetiyor, bin türlü sorumsuzluk zincirine. Oysa onlar artık sizin yaşadığınız bu hayatta değil. Bu kadar yani!

Peki “eğitim zayiatı”nı duyabiliyor musunuz? Kaç askerin “eğitimde can verdiğini” kaç askerin intihara sürüklendiğini? Bu ülkenin meclisi, yani iktidarı, “asker intiharları”nın araştırılmasını da reddetti. Kadınları yok eden cinayet humması, deprem felaketi, hatta darbe girişiminin araştırılmasını reddettiği gibi. Daha nice “insani felaket”in orada, milletin meclisinde araştırılmasını, soruşturulmasını reddettiği gibi.

Sonra Şam’da, Kiev’de büyük devletsin, tamam! Bunca insanın hayatı üzerine basarak da olunuyor “büyük devlet” elbette! En iyi örnekleri, “en iyi örnek” zannedilen Batı’da da var elbette. Ama ne oluyor o zaman? Mutsuz halkların “gururlu, kibirli” liderleri! İster “2 lider” kalın, ister 22!

Ülken ve insanların bin türlü acı çekiyorsa, o acının sorumluluğunu ve vicdan yükünü yüklenmezsen, hafiflemiyorsun; tarihe (sadece) “büyük liderler, büyük devletler” olarak değil, “büyük acılar” olarak yazılıyorsun, kazınıyorsun. Artık hangisi daha kalıcıysa!

Halkının çoğu mutsuz ve huzursuz olan ülkenin lideri nasıl mutlu, huzurlu olabilir? Nasıl! Sürekli matem ülkelerinde sürekli bayram olamaz!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Varoluşun ve unutuşun, unutuluşun tefekkürü!

“Nostalji” esasen düne değil, galiba bugüne dair. Geçmiş bugünde ne kadarcık kaldıysa. Bazen, hatırınıza geldiğinde, çoktan hatıra olmuştur bile!

Nedense… Çok sıkıntılı!

Geçim şartlarını, düğün şartnamelerini, iş ve işsizlik felaketini, ücret ve maaş sefaletini, kira faciasını biliyorsunuz. Sizin aklınıza geliyor. Ama kiminin aklına gelmiyor bile “nedense.” Sorumluluk “beğenmemek” oluyor; sorumlu da gençler

Elimine oldu gitti!

Türkiye Cumhuriyeti’nin “seçilmiş” başbakanlığını yapan, halkın oyuyla onurlandırılan, kendi yaptığı anayasayla da olsa, üçüncü dönemdir halk oyuyla seçilmiş cumhurbaşkanı olan Erdoğan, keşke Esad’ın gidişi üstüne “İki lider kaldı, diğerleri elimine” demeseydi. Kendini onların yanına kendi diliyle koymasaydı!

"
"