1700'lerin sonunda Avrupa'da yaşasak başlıktaki soruya ezbere yanıtımız Genç Werther'in Acıları'ndan ilhamla aşk acısı olurdu. Aşk acısından yitip giden gençlerin romantizmle örülü hikâyelerini anlatabilirdik. Bir romanın nasıl kopya intiharlara yol açtığını görebilir, bir yandan da Kilise'nin intiharı edepsizlikle damgalayan hezeyanına şaşırabilirdik.
İki buçuk asır sonra yine genç intiharlarıyla ilgili yakıcı bir gündemin ortasındayız. Bu sefer bir kitap yok. O kitaptan etkilenerek intihar eden gençlerden bahsetmiyoruz. Ama yanıtımız yine çoğu zaman ezbere. İlk aklımıza gelen, psikolojiye başvurmak oluyor. Ruh sağlığı uzmanlarının kopya intiharlar yaşanabileceğine dair uyarılarını -haklı olarak- dikkate alıyoruz.
TV kanallarında ya intihar eden gençlerin psikolojilerinin ne kadar bozuk olduğunu izliyoruz ya da yine ruh sağlığı uzmanlarının uyarılarıyla, intiharı bir sebebe bağlamamaya çalışan, kişisel hikâyesinden uzak durmaya çalışırken ne diyeceğini bilemeyen bir haberciliği görüyoruz.
Bir başka ezbere yanıtımız ise en kestirme şekilde sistemi suçlamak oluyor. Başka bir intihar haberi sosyal medyaya düşene kadar ise bu konuyu unutmayı, gözümüzü bu yakıcı gündemden çevirmeyi tercih ediyoruz.
Çiçeği burnunda bir araştırma kuruluşunun, İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezi'nin yeni araştırmasına göre bütün yanıtlarımız doğru, bütün yanıtlarımız eksik. Merkez, 2023 Şubat'tan beri yürüttüğü araştırmasını senenin sonunda tamamladı ve kamuoyuyla paylaştı. Türkiye'de Genç İntiharları raporu ve merkezin ayrıca yayımladığı politika önerileri, genç intiharlarını olağanüstü önemli bir olgu olarak ele alıyor ve "Genç intiharları, gençlerin içinden geçtikleri kriz döneminde attığı çığlıktır" diyerek herkesi bu çığlığa kulak vermeye çağırıyor.
Merkez'in bu çağrısına bir gazeteci ve daha önemlisi bir yurttaş olarak yanıt vermeyi önemsiyorum. Çünkü mesele gerçekten de ezberlerimizi aşan bir boyutta. Ve medyanın sorumluluğu sadece uluslararası ve ulusal basın ilkelerinin çizdiği, "neyi yazmamalıyız, neyi yazarsak kopya intihar riski doğabilir" sorularını aşıyor, aşmalı.
Raporda da yer alan TÜİK verilerine göre son 11 yılda ölümle sonuçlanan intihar vakaları arttı. Ölümle sonuçlanan intihar vakaları özellikle 15-39 yaş arasında yoğunlaşıyor.
Medya ve sosyal medya içeriklerini tarayan, intihar vakalarına tek tek bakıp; üzerine uzmanlarla görüşen raporun bu duruma ve başlıktaki soruya, yani gençlerin neden intihar ettiğine yanıtı şöyle:
"Toplumsal bütünlüğe dahil olamamak, dışlanma ve ayrımcılığa maruz kalmak ve toplumsal baskılar. Başka bir deyişle söz konusu intihar vakalarını tek ve baskın bir nedenle açıklamak imkansızdır."
İntihar olgusunu sadece ruh sağlığı ile açıklamanın yetersizliği; hem istatistikler hem de vakalarda yaşananlara bakınca görülüyor. Merkez de, intiharların sadece bireysel meseleler olmadığını söylüyor:
"İntihar asla bireysel bir mesele değildir ve bireyin ruh sağlığı sorunlarına indirgenemez. Dolayıyla konu sadece psikologlar ya da psikiyatristler tarafından değil, aynı zamanda sosyologlar ve siyaset bilimciler tarafından da araştırılmalı ve tartışılmalıdır."
Meseleyi toplumsal ve siyasal düzlemde tartışmanın önemi aşikâr. Ancak yine merkezin raporunda, genç intiharlarının duygusallıkla yorumlandığı, sebeplerin araştırılmadığı, intiharları önlemeye dönük sistematik bir toplumsal ve siyasal çabanın olmadığı vurgulanıyor. Rapordaki en çarpıcı kısımlardan birisi ise; muhalefetteki siyasi partilerin her ne kadar konu hakkında soru önergeleri verse de; meseleyi sadece iktidarın kötülükler hanesine yazılacak bir konu olarak görmesi. Böyle olunca da, intiharların altta yatan daha derin sebepleri yine gündeme gelemiyor.
Bu sebeplerin bir kısmına araştırmanın cevabı: İşsizlik, ekonomik kriz ve bununla ilintili yoksullaşma, aile baskısı, cemaat/dini yapılanma baskısı, toplumsal baskı, ayrımcılık, dışlanma, gelecek güvensizliği, ekonomik bağımlılık, yalnızlık, akran zorbalığı, siber zorbalık, barınma sorunu…
Merkez, bunların birbirini etkileyen döngüsel bir süreç yarattığını; tek bir kaynak nedene bağlanamayacağını da söylüyor. Bu kısım, çözüm önerileri açısından da önemli. "Liseli, üniversiteli, iş bulmayı bekleyen, atanmayı bekleyen, çalışan ve LGBTİ+ gençlerin ve genç yetişkinlerin ve mülteci-yabancı intiharları bize ne anlatıyor? Bu soruyu yanıtlamanın, kısaca hikâyelerini verdiğimiz ve varsa son mesajlarını paylaştığımız gençlere (ve genç yetişkinlere) karşı sorumluluğumuz olduğuna inanıyoruz" diyen Merkez'in tüm bu çalışmasından çıkan önerilerin ne olduğunu özetlersek;
* Bilgiye erişerek vakalardaki göstergelerin açıklık kazanması gerekiyor
* Psiko-sosyal otopsi çalışmaları
* Risk faktörlerinin belirlenmesi ve çok katmanlı sosyal politikaların inşası
* İntiharın bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınması
* Dayanışma ve örgütlenme biçimlerinin güçlendirilmesi
İntihar haberlerinde gazetecilerin sorumlulukları
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ne göre gazeteci sadece kamuoyunu ilgilendiren politik ya da ünlü kişilerin intiharı ile kriminal öneme sahip intihar vakalarını haber yapabilir. Bu tür istisnai durumlarda bile intiharın yöntemine ilişkin özendirici ve öğretici ayrıntılara yer verilmemeli, intihara ilişkin fotoğraf ve görsel malzeme ile intihar mesajı kullanılmamalıdır.
Bu uyarıları, medyada sıklıkla düştüğümüz hatalara bir cevap olarak okumakta fayda var. Kopya intiharla denilen olgu, bilimsel araştırmalarla da ispatlanmış, Dünya Sağlık Örgütü'nden ruh sağlığı örgütlerine bilimsel kuruluşların bilgileriyle uyumlu. Sosyal medya çağında, kriminal bir olgu olmasa da çok fazla intiharı haber yaptığımız ise yeni bir gerçek. Çoğu zaman savunmamız, "Zaten intiharla ilgili detaylar sosyal medyada yayıldı, görmek zorundayız" şeklinde oluyor. Bana kalırsa bu refleksimizi anlık bir karar üzerinden tartışmak yerine; kriminal boyut dışında kamu yararı, toplumsal fayda gibi diğer ilkelerle birlikte düşünmeye ihtiyacımız var. Genç intiharlarına ilişkin yazıda bahsettiğimiz rapor gibi derinlemesine çalışmalar, biz gazetecilerin de sorumluluğu. Kestirme ve ezbere yanıtlar yerine, artan intiharları bir araştırmacı gazeteci sorumluluğu ile ele almak; özellikle anlık refleksler dünyasında daha da önemli. Bu yazıyı kaleme alırken hatırladığım bir çalışmayı, ilham almamız ümidiyle hatırlatmak isterim: Müjgan Halis'in 2001'de yayımlanan "Batman'da Kadınlar Ölüyor" kitabı. Halis'in gazeteci reflekslerini anlık "şok edici haberlerden" çıkartıp; olguyu derinlemesine incelediği bu kitabı, üzerinden yirmi yıldan fazla zaman geçse, o arada sosyal medya devrimi yaşansa da hâlâ yol gösterici olabilir.
|
Yıldız Tar kimdir?
Sıfatsız gazeteci, Boğaziçi terk, Cranberries hayranı, fantastik roman müptelası. 2013 yılında gazeteciliğe başladı. Etkin Haber Ajansı'nda editör, Özgür Radyo'da program yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştıktan sonra 2014'ten beri LGBTİ+ internet gazetesi KaosGL.org'ta sırasıyla muhabir, editör ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bu görevi sürdürüyor.
Sol, sosyalist siyasi partilerle LGBTİ+ hakları üzerine röportajları "Yoldaş Ben İbneyim" başlığıyla, trans kadınlarla röportajları "Dönmelere Doyamadık" ve Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin tarihine ilişkin sözlü tarih çalışması "Patikalar: Resmî Tarihe Çentik" ismiyle kitaplaştı.
Kaos GL Derneği'nin senelik medya izleme raporunu kaleme alıyor. Çeşitli gazete, dergi, kitap ve dijital mecralarda LGBTİ+ hakları, hafıza çalışmaları, edebiyat, nefret söylemi ve medya okur yazarlığı üzerine yazıları yayımlanıyor.
T24'te "İnsan Manzaraları" başlıklı portre röportajlar yapıyor.
|