06 Eylül 2024

Aklın Ayak İzleri’nde yolculuklar (4) | Ardahan, küskün şehir

Nerede karın, fırtınanın ve zemherinin çocukları? Nerede o masum düşlerimin çocukluğu? Nerede duvarlarına, en keskin hayallerimizi zerk ettiğimiz o sokaklar?

Aklın Ayak İzleri'nde çıktığımız yolculuğun yeni hedefi Ardahan.

Dersim'den ayrılıyoruz. Aracımız Pülümür, Tercan, Aşkale üzerinden Erzurum yönünde ilerliyor. Çocukluğumda Batı illerinden Ardahan'a, Kars'tan dolaşarak gidilirdi. Oltu ve Göle üzerinden yapılmış yeni bir yol uzun zamandır kullanımda. İlk defa geçiyorum bu yoldan. Etrafa hayran hayran bakıyorum. Göz alabildiğine uzanan meralar, uçsuz bucaksız meralar, yeşilin her tonuna bulanmış otlaklar. Erzurum-Kars Platosu 1800-2000 metre rakımlarında. Yüzlerce kilometre devam eden yol, ucu ufukta sonlanan düzlükler, rengârenk çiçeklerle bezeli meralar… Bu ne büyük zenginlik, bu nasıl bir sınırsızlık, bu ne muhteşem doğa. Ah memleketim benim! Ah, bir zamanlar en yoksul haliyle cümle Anadolu'yu doyuran toprağım. Ah, on yıllardır yoksunluğa, yoksulluğa mahkûm edilen yurdum. Senin ki, yalnız Anadolu'yu değil dünyayı besleyecek toprağın var. Senin ki sofran öylesine geniş, toprağın öylesine zengin, bereketli. Yeter ki otur divanına, yeter ki ver tohumunu, yeter ki besle, gör bak, nasıl doyuracak çocuklarını senin.

Akşamın alacakaranlığı. Ardahan Ovası'nın bir ucunda, bir yıldız gibi bize göz kırpıyor şehir. Burada bir hafta kalacağız. Arkadaşım Fercan konuk edecek bizi.

Sonraki gün etkinlik hazırlıklarını gözden geçiriyoruz. Salon, toplantı yeri, ses düzeni, posterler... Dedim ya, bu sene bahar gecikmiş buralarda. Yağmur aralıklarla yağmaya devam ediyor. Çevrede geziler yapıyoruz. 12 Eylül darbe yıllarında, gezmek isteyen turistlere askerlerin böyle bir yer yok, dediği Ani şehrine gidiyoruz. 1980 öncesinde sağcıların, burçlarına kızıl bayrak asıldığı yalanını yaydıkları Kars Kalesi'ne çıkıyoruz. Kendi köyüm Carishev'in de içinde olduğu köylere uğruyoruz. Beberek köyünün yaşlılarıyla sohbet ediyor, çocuklarıyla çocuk oluyoruz. Dağ taş, dere tepe adeta yeşile boğulmuş. Gel gör ki nüfus azalmış. Okulu, sağlık ocağı, öğretmeni, ebesi yok artık. Çocuk sesine hasret kalmış köyler. Nasıl olur demeyin, koyun nesli tükenmiş buralarda. Göz alabildiğine yeşil dağlar bomboş. Koyun-kuzu melemeleri duyulmaz olmuş yaylalarında.

Ardahan Ovası

Kars'a giderken Susuz'a uğruyoruz. Amacımız, bir kısmı müze haline getirilmiş Cilavuz Köy Enstitüsü'nü gezmek. Tesadüf bu ya, bir festivalin tam ortasına düşüyoruz. İlçede 1.Cilavuz Eğitim, Kültür ve Sanat Festivali yapılmakta. Sofralar kurulmuş, âşıklar gelmiş, bizi de davet ediyorlar. Yemeğe bölge ozanlarının atışmaları eşlik ediyor. Müzeyi geziyoruz. Anadolu'nun ücra bir köşesinde yakılan küçük bir ışığın bütün ülkeyi nasıl aydınlattığını bir kez daha anımsıyoruz. Enstitü mezunlarından Dursun Akçam ve Ümit Kaftancıoğlu'nu (Garip Tatar) anıyoruz. Geleceğimizi, belediye başkanına önceden haber vermişler. Ancak kalmak programımızda yok. Başkan Oğuz Yantemur'a başarılar diliyor, Aklın Ayak İzleri romanımı imzalıyorum.

Susuz Belediye Başkanı Oğuz Yantemur'la, 1. Suzuz Eğitim Kültür ve Sanat Festivali

Gürcistan sınırına iyice yaklaştık. Amacımız, bölgeyle sosyal-kültürel açıdan ortak köklere sahip Ahıska'yı ziyaret etmek. Hanak, Damal ve Posof üzerinden Gürcistan'a geçiyoruz. Sınır kapısını geçer geçmez durduruyorlar bizi. Arabada çokça kitap varmış. Tehlikeli diyorlar, yasak diyorlar! Bırakmıyorlar bizi. Ahıska'ya gitme planımız böylece suya düşüyor. Çaresiz, üzgün geri dönüyoruz. Ilgar Dağı'nı aşarken mola verip, buz gibi suyundan içiyoruz. Öyle kana kana değil, öylesine soğuk ki ancak yudum yudum içebiliyoruz. Posof ilçesinin yolları delik deşik, adeta kraterler açılmış sokaklarında. Yolculuk boyunca rastladığımız en kötü yollar. Soruyoruz, yeni seçilen CHP'li belediyenin cezalandırıldığını söylüyorlar. 

Ardahan'ın sokaklarında çocukluğumu arıyorum. Umutları duvar yazılarında renklenmiş civanmert gençleri; yârin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber diyebilen gençlerin o masum, o saf, o gösterişsiz hayallerini. Ama yoklar! Nerede kaldılar, yanaklarında gülüş yığınaklarıyla dolaşan; zulalarında aşk mektupları yerine şifreli pusulalar taşıyan o çocuklar neredeler şimdi?

Umutları örselenmiş bir kent duruyor karşımda. Kendi bürokratı, vekili eliyle sırtından bıçaklanmış Ardahan. Pembe hayallerle okşayıp gururunu, çekincesiz çizmişler şehrin suretini. Kayabaşı'nda bir heyula, bir korkuluk gibi dikilmiş duruyor şehrin tepelerinde. 

1940'lı yıllarda Cilavuz Köy Enstitüsü'nce Kura Nehri kıyısında yapılmış, 110 voltla şehri aydınlatan elektrik santrali şimdi yok! Hurda niyetine satılmış. Ya o eski Rus mimarisinin taş yapıları? Silmişler hafızasını, kıymışlar umuduna şehrin. 

Ardahan Kalesi restore edilmiş, Kura kıyısında eksikleriyle, yanlışlarıyla da olsa yapılmış bazı güzel şeyler var. Lâkin şehrin yakasına bulaşmış günahları örtmeye yetmiyor bütün bunlar.

Temmuzdayız. Hava mütemadiyen değişiyor. Bir güneş, bir yağmur, bir fırtına. Sabah kısa kollu gömlekle çıkıyor, akşam boğazlı kazakla dönüyoruz eve.

İşte, Aklın Ayak İzleri'nde yeni bir buluşmadayız. Söyleşi Dursun Akçam Kültür Evi'nde. Kendisi de yazar olan Alper Akçam, babasının Cilavuz'da yaktığı ateşi Ardahan'da sürdürme çabasında. Kültür Evi 2005'te açılmış. Geçtiğimiz haziranda ise Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri'nin 19.su yapıldı. Gönül aynı zamanda Ardahan'da olmayı isterdi. Maalesef gezi programımız buna elvermedi. 

Dursun Akçam Kültür ve Sanat Evi'nde söyleşi

Söyleşi başlıyor. Eski zaman dostları çıkagelmişler. Gençler her zamanki gibi azınlıkta. Sahne erişimsiz. Salonun ortasına konulmuş bir masada başlıyoruz söyleşiye. 18 milyon yıl önce, Afrika'daki tropikal ormanların kanopilerinde yaşayan dört ayaklı canlıların hikâyesi dolaşıyor salonda. Doğu Afrika'da, 7 bin km uzunluğundaki Rift Vadisi'nde, bugünkü Kenya'da bulunan Victoria Gölü'nün Rusinga Adası'nda hikâyemizden izler var. Meydana gelen çok şiddetli depremler, süregiden yer hareketleri, doğal felaketler, yıkım ve göçler... Biz kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz? Atalarımız kimlerdi, insan öncesi halimiz neye benziyordu?

Dışarıda sert esiyor rüzgâr. Hava bulutlu, yağmakla yağmamak arasında tereddütlü. Doğaya, değişime, insana ve onun evrimine dair fısıltılar dolaşıyor içeride. Yüzlerde, ilk defa duyulan ilginç, gizemli sözcüklere dair şaşkın ifadelerden izler. Sorular yanıtları izliyor, üç ciltlik Aklın Ayak İzleri kitabımı imzalayarak sonlandırıyoruz etkinliği. 

Ertesi sabah ayrılıyoruz kentten. Bilbilan Yaylası yönünde, Sahara'ya tırmanırken son kez dönüp bakıyorum arkama. Nerede karın, fırtınanın ve zemherinin çocukları? Nerede o masum düşlerimin çocukluğu? Nerede duvarlarına, en keskin hayallerimizi zerk ettiğimiz o sokaklar? Yeşil bir derya içinde yalnız, küskün bir şehir gibi bakıyor bana Ardahan.

Yusuf Nazım kimdir? 

Yusuf Nazım (1962) Hanak-Ardahan doğumlu. 1984 yılında Ankara'da, Hacettepe Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi. Uzun yıllar bilişim sektöründe çalıştı.

1992-1999 yılları arasında Özgür Gündem, Özgür Ülke, Emek, Evrensel, gazeteleriyle; Gerçek ve Evrensel Kültür dergilerinde deneme, öykü ve yazıları yayımladı.

2007 yılında Hayat Televizyonu'nun ilk kurucuları arasında yer aldı. 2010'da bilişim sektöründeki profesyonel çalışmasını sonlandırdı.

2011 yılından itibaren Cumhuriyet, Radikal, Evrensel, Özgür Gündem ve BirGün gazeteleriyle; T24 ve bianet platformlarında yazıları; Evrensel Kültür ve İnsancıl Kültür Sanat dergilerinde öykü ve denemeleri yayımlandı.

2012-13 yıllarında Güneydoğu'da Diyarbakır, Batman ve Van illerinde çekilen Düşümdeki Uçurtma belgesel filminin genel koordinatörlüğünü yaptı.

Kızak (Evrensel Basım Yayın, 2012) ve Leyla'yı Beklerken (İnkılap Kitabevi, 2017) isimli öykü kitapları ile Aklın Ayak İzleri, (3 Cilt, İzBB Yayınları, 2024) isimli romanı vardır. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aklın Ayak İzleri'nde yolculuklar (5) | Bir kavalın ezgileri

Çınar ağaçları, iri koca gövdeleriyle gökyüzüne uzanmış bir abide gibiler. Ihlamurların arasından bize ulaşan rüzgârın sesi kuş cıvıltılarına karışıyor

Aklın Ayak İzleri’nde yolculuklar (3) | Karadeniz kadar asi

Vadilerin ıssızlıklarında, dağların sarp yamaçlarında köyler, yaylalar. Nasıl da tutunmuşlar oralara, nasıl da inatla kök salmışlar. Dağları da dereleri de insanları da Karadeniz gibi asi buraların

Aklın Ayak İzleri'nde yolculuklar (2) | Eşkıyalar kesti yolumuzu

Veraniz mezrasında beş güzel insan, beş öykücü, ömürlerinden yaralı beş özge can. Her birine, içinde Emoş Gülver'in de hikâyesinin olduğu Leyla'yı Beklerken kitabımı imzalayıp veriyorum. Ayrılıyoruz. Arkamı dönüp bakıyorum, meşe ağacının altında ellerinde kitap, Sabriye ve Naciye kadın el sallıyor bize. Gidiyorum, lâkin çocukluğumdan yaralanmış ruhum kalıyor geride

"
"