DİĞER
"Aldıkları eğitime rağmen ne yaptığını bilmeyen, bir türlü köklenemeyen, gidenin de kalanın da huzur bulamadığı bir dünyayı anlatmak istedim. Eskisinden farklı bir dünya bu. Olanla yetinilmeyen, hep arayışta olunan, bilgiye çok kolay ulaşılan, ama aslında neyin arandığının bilinmediği bir dünya. Bu karmaşa içerisinde dünyanın bu halde olmasından rahatsız, eğitimli kent insanının çözemediği dertleri var."
“Sol ve sağ ayırımı giderek anlam değiştirmeye başladı. Giderek sol daha çok orta sınıf profesyonel, beyaz yakalı kesime hitap eden bir ideoloji olmaya başladı. Buna karşılık mavi yakalılar ise daha korumacı sağ politikaları tercih eder hale geldi. Denklem tamamen değişti. Bu, planlamanın başarısıdır. Solun güçlü olması ve alternatif bir projenin güçlülüğü belki sistemi değiştirmedi ama önemli ekonomik reformlara sebebiyet verdi. Ve bence bu reformlar sonucu sol kendi başarısının kurbanı oldu.”
Jessie Greengrass: “İklim krizinin neden bu kadar zor işlenen ve yanıtları zor verilen bir konu olduğunu düşünmenin bir yolunu bulmak istedim. Onu varoluşsal bir tehdit olarak kabul etmemizi engelleyen nedir? Harekete geçmemizi engelleyen nedir? Hem bireysel düzeyde hem de sistem düzeyinde.”
"Kanon oluşumlara karşı kadın hareketlerini dağcılık sporuna benzetiyorum. Dağcılıkta önden gidenler arkadan gelenler için iz açma görevini üstlenirler. Kadın iz açıcılar sayesinde, kadın yazarların mücadelesi sayesinde tüm toplumsal yaşamın ve edebiyatın yapılanmasında birtakım değişimler, dönüşümler söz konusu..."
"Ben sanki bütün sevdiğim şeyleri okudum, sonra oturdum yazdım gibi oldu. Tam anlamıyla rahatlama duygusuyla yazdım Armağan’ı. Artık hiçbir şeye yetişememe duygusu yaşamıyorum. Hayatımda hiç bu kadar rahata ve huzura erdiğim bir nokta olmadı."
“Yazmak benim için susmaya, kabullenmeye, saklamaya, neyse demeye alıştırıldığımız toplumda kendimle, gerçeğimle, geçmişim ve geleceğimle barışma hali.”
Ayşegül Devecioğlu ile dördüncü öykü kitabı Anatomi Dersi üzerine konuştuk: "Bu dünya elbette kendi kendine yenilenmeyecek ama sanmayın ki edebiyat sessiz bir tanık; tam tersine, bu mücadelenin parçası."
"Bir kitapta benim için en önemli şey kitabın dokusu ve yaratmaya çalıştığım ruh durumu. Bu ikisi neredeyse bir müzik gibi bir şey oluşturmalı. Kurgu, anlatım ve dil bu dokuya hizmet ediyor, hem de bu unsurlar dokuyu oluşturuyor. Bazen de kitabın hareket nedenini oluşturan tartışma varolan dokunun iyice içine gömülü kalıyor, dokudan ayırt edilemiyor."
“Kadın hareketinin iki dalgası arasındaki dönemde eserler üreten bazı yazarların metinlerinde feminist unsurların yer aldığını ve bunun da 1980’lerde güçlenecek olan hareketin filizlerini, düşünce ve enerji birikimini oluşturduğunu düşünerek, feminist duyarlılığın ikinci dalga öncesinde edebiyatta kök saldığına inanarak araştırma yapmaya başladım.”
Hakan Bıçakcı: “Çıkış noktam sansürdü. Keyfi ve ikiyüzlü bir şekilde uygulanan, her geçen gün biraz daha absürd bir hal alan sansür olgusundan duyduğum rahatsızlık. Genelde çıkış noktam bir tür rahatsızlık olur zaten.”
Faruk Duman: “Sus Barbatus! benim açımdan her yönüyle aklıma yatan, bana yazma coşkusu ve gücü veren bir roman oldu. Özellikle teknik sorunlarını hesapladıktan, yani bunları bu kadar sayfa boyunca nasıl yazacağımı saptadıktan sonra, artık yazı yazıyor sayılmazdım, yazma düşüncesi de aradan çekilmişti. Oradaki insanlardan biri olmuştum.”
"Afrika’da yaşamın canlılığı ve ürkekliği, tekinsizliği ve neşesi, karmaşıklığı ve huzuru iç içedir. Kıtayı çöl ya da doğa/safari romantizmine indirgeyen turistik bakışlı anlatılara bir cevaptır bu öyküler aynı zamanda. Çünkü Afrika’da yaşam bir bütündür..."
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık