31 Ekim 2024

Görkemli bir hayal kırıklığı

Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film...

CEVHER   

X  X

(The Substance)

Yönetim ve Senaryo: Coralie Fargest
Görüntü: Benjamin Cracun
Müzik: Raffertie
Oyuncular: Demi Moore, Margaret Qualley, Dennis Quaid, Edward Hamilton Clark, Gore Abrams. Oscar Lesage, Christian Ericson, Robin Greer

Amerikan filmi, 2024

İşte yılın en iddialı filmlerinden biri. Üstelik son Cannes Festivali’nde bir de senaryo ödülü almış. Ve baş rolde kişisel olarak çok sevdiğim bir oyuncu, Demi Moore var. Koşa koşa gitmez misiniz? Tam 62 yaşında bir dönüş yapan bu Lady’yi görmek için de olsa…

Ama sonuç benim için tam bir düş kırıklığı oldu. Üstelik tam 142 dakika süren bir film için... Ama bakıyorum, evrensel eleştiri de tam anlamıyla ikiye bölünmüş. Cannes jürisi gibi sevenleri de var, benim gibi -açık söyleyeyim- neredeyse nefret edenleri de... Elimden geldiğince açıklamaya çalışayım.

Hikâye sinemanın zirvesine çıkmış, adı Hollywood’un ünlü Yıldızlar Kaldırımı’na yazılmış oyuncu Elizabeth Sparkler’ın serüvenini anlatıyor. Ama filmin hemen başında o yazı lekeleniyor, üzerine bir şeyler dökülüyor. Her yerde yıldızın afişleri ve yaş günü kutlamaları var. Öte yandan, 50 yaşına geldiği için artık işinin bittiğini düşünenler de...O afişler sökülürken, bir de büyük araba kazası olmaz mı? Ama şanslı Lizzie (Elizabeth’ın kısaltılmışı) bundan çok iyi sıyrılıyor.

Cevher filminden bir kare

Şahane manzaralı evinde yapayalnız yaşayan Lizzie, özellikle alabildiğine haşin patronu Harvey’in baskısıyla ve ‘Yeni Elizabeth Sparkler aranıyor” ilanlarının da etkisiyle, 503 nolu özel dolabına bırakılan bir duyurunun etkisi altında kalıyor. Lanse edilen ‘substance’ diye anılan bir ilaçtır; ya da ilaçlar gurubu... İlk iğneyi yaptığı anda da düşüp bayılıyor.

Ve birden ortaya çıkan gencecik bir kız... Ona pek benzemeyen, ama yerini almaya hazır... Adı Sue’dır ve Lizzie’ye hayrandır. Anlaşılan o, Lizzie’nin yerine gelecek olan, onun bir anlamda ikizidir: Ruh, daha doğrusu aynı ruhun farklı biçimlerle ortaya çıkışı... Bu sanki fantastiğin bir çağdaş zirvesini yaratma çabasıdır. Biraz da Dr. Jekyll ve Mr. Hyde, Dorian Gray’in Portresi veya Death Becomes Her benzeri bir hikâye... Ama öyle klasiklere yanaşmak kolay olabilir mi?

Bu arada Lizzie düşüp bedenini alabildiğine zedelemiştir. Yerde, arka yanında kandan upuzun bir çizgi olduğu halde yatar. Sue da o yarı-cesedin etrafında dolaşır. Bu sanki gerçekle düşün bir araya gelişi, korku filmiyle kara komedinin buluşmasıdır. Substance- Cevher artık hangi yana hizmet edecektir? Nitekim şöyle denir: Bunu bir taraf kullandıkça, diğer taraf kaybedecektir!” Lizzie için belki de ‘kendisinin yeni ve daha iyi bir versiyonunu yaratmak’ kaçınılmaz olacaktır.

Cevher filminden bir kare

Film inanılmaz biçimde tuhaf bir projedir. Adeta türünü seçemeyen bir fantezi, yapay korku sahneleri yaratmaya çabalar durur. İnsan bedeniyle acımasızca oynar, birçok kez perdeye bakamaz hale gelirsiniz. Tüm erkeklerin alabildiğine grotesk olduğu filmde, kadın vücudu sanki baş malzemedir. Ve o kadınlar da birbirlerine düşmandır. Başlarda bugün 62 yaşında olan Demi Moore’un hala güzel yüzü, her açıdan bol bol gösterilen biçimli vücudu (acaba gerçekten o mudur?) Ve de bunların kullanıldığı seks sahneleri şaşırtıcıdır.

Ve son yargımı sunayım. Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film... İsterseniz buyrun!


Yarın: YANDAKİ ODA

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...

Bir ustadan ölüm ve ötanazi üzerine cesur bir film

Film görkemli bir melodram tadı içeriyor. Konuşmalar oldukça edebi; yani yer yer suni (yapay) kaçıyor. Ayrıca dünyamızın gidişi üzerine de ahkam kesiliyor. Ama belki en önemli yanı, iki kadının o inanılması zor ilişkisi

Kürt sorunu üzerine eski bir yazım

Her gün gözünü ölüm haberleriyle açan bir toplumda, bizim şehitlerimizin onlu sayılarda, onların ölümlerininse yüzlü sayılarda olmasını bize bir teselli diye sunuyorsunuz. Yarın onlarınkiler binlere, bizimkilerse yüzlere tırmandığında da aynı şeyi mi yapacaksınız?

"
"