14 Mart 2025
BALKONDAKİ KADINLAR X X X ½ Les Femmes au Balcon (The Balconettes) Yönetmen: Noemie Merlant Fransız filmi, 2025 |
Cannes festivalinin çok özel bir galası vardır: Seance de Minuit- Geceyarısı Galası adını taşıyan... Bu filmler büyük bir özenle seçilir. Çarpıcı, yenileyici ve yürekli olmaları baş koşuldur.
İşte son festivalde büyük ilgi gören bir film... Tam da dünyada Kadınlar Günü olarak kutlanan 8 Mart’ta gösterime girmesi çok hoş... Filmin tümüyle kadınlar üzerine olduğu ve de kadın seyirciyi mutlu edeceği kesin. Ama biz erkeklerin de aynı keyfi alacağını rahatlıkla söyleyebilirim.
Fransa’nın sahil kenti Marsilya’da geçen film, son derece hareketli bir kamerayla, bize koskoca bir binayı tüm geniş ve yüksek cephesiyle tarayarak açılır. Ve birbirinden güzel, akıllı ve her biri kendi özelliklerini taşıyan üç hamını tanırız: Ruby, Nicole ve Elise... O yüksek binada tam karşılarındaki dairede ise çok çekici bir erkek vardır. Sanki inadına onları tahrik etmek için yarı çıplak, hatta çırılçıplak dolaşıp duran... Adı Magnani’dir ama efsanevi İtalyan oyuncusu Anna Magnani’yi boşuna anmayın: Bu, erkek Magnani’dir. Hatta onlara karşı mastürbasyon yapacak kadar edepsiz!
Film hayli şiddetle başlar. Denise adlı bir kadın nefret ettiği kocasının kafasına bir kürekle vurup öldürür. Ve hemen komşusu olan Nicole’un yanına giderek ne kadar rahatladığını anlatır... Eee, kadınlar gününde feminist ve güçlü kadınların intikamı da önlenemez elbette! Bu arada Nicole bir yandan komşu erkeği gözetlerken, öte yandan ilk romanını yazmaya çabalar. Elise ise Paris’ten gelmiştir ve asıl amacı oyunculuktur.
Ama kadınların şehveti de önemlidir. Bu onları Magnani’nin evinde ve onun çektiği resimlerin yeni modeli olarak bir araya getirir. Ama kader en büyük oyununu oynayacak ve belki de o üç ayrılmaz dostu suçlu kılacaktır. Bu suçu saklamak için göze alacakları ise filmin belki en gerilimli, ama aynı zamanda komik bölümlerini karşımıza getirir.
Biçimsel özelliklere bakarsak... Filmin adı ve jenerikleri, başladıktan ancak 15 dakika sonra karşımıza gelir. İnanılmaz bir ritmi, baş döndüren bir temposu vardır. Filmde tümüyle çıplaklık serbesttir, hele o sokaklarda kadınların göğüsleri meydanda yürüyüşleri! Seks tam Fransız usulü olarak egemendir. Aşkla karışık olarak... Filmin cinsellik dozunun ise şimdiye dek gördüğüm en yükseklerinden biri olduğunu itiraf etmeliyim!
Filmin belki en traji-komik ögesi, o öldürülen erkeğin en önemli organıdır. (Hangisi olduğunu kestirmeyi size bırakıyorum!) Kadınların biri onu bir türlü elinden bırakamaz! Kimi unutulmaz sahneler arasında Marsilya sokaklarında ceset kaçırma, aynı cesedi yanlışlıkla tam da polis karakoluna getirme, kadınların doktoru ziyareti ve birinin bebeği düşürme sahneleri anılabilir.
Ayrıca adı Brad olan ve aralarında şakalaşırken Brad Pitt’i andıkları köpek de ilginçtir! Ama belki en unutulmazı, sonunda bir kadının ağzından işitilen o cinsellik dersi bölümüdür. Erkek olarak bile bize hayli şey öğreten!
Film yönetim, senaryo ve başoyunculuğu birlikte yüklenen Noemie Merlant’ın ikinci yönetim denemesi. Mi Uubita, Mon Amour’dan sonra... Yine unutulmaz bir film olan Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’nin yönetmeni Céline Sciamma’yla birlikte yazıp yönettiği... Filmi FilmEkimi’nde görüp yazmış olan Erdoğan Mitrani dostumun şu sözlerini de nakledeyim: “Tabuları yıkarken bolca beden de parçalayan karanlık ve cesur bir feminist punk masalı, kanlı bir intikam hikâyesidir bu.” Sonuçta yılın en ilginç yapımlarından olduğunu sizlere garanti ederim.
Atilla Dorsay kimdir?Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. 10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.." |
Kitap ve insanı bir araya getiren bu olay, bence ülke çapında yapılmalı...
Drop: Kabul Et veya Reddet, senaryosu gerçekten uzun, bol konuşmalı ve sanki bir nehir gibi akıp giden; kamerası özellikle o görkemli lokanta sahnesinde olduğu gibi aynı ölçüde ekranı dolduran bir film...
Amatör filminde gerçekten unutulmaz sahneler var... Örneğin bir yüzme havuzunda çıkıp gelen ölüm... Veya gökyüzündeki drone saldırıları... Ama filmin en unutulmaz yanı, baştan sona görülmese de perdede hep egemen olan o büyük aşktır. Charlie’nin büyük aşkı...
© Tüm hakları saklıdır.