12 Nisan 2025

Son derece özel bir gerilim ve de teknoloji karışımı

Drop: Kabul Et veya Reddet, senaryosu gerçekten uzun, bol konuşmalı ve sanki bir nehir gibi akıp giden; kamerası özellikle o görkemli lokanta sahnesinde olduğu gibi aynı ölçüde ekranı dolduran bir film...

DROP: KABUL ET VEYA REDDET

X  X  X

Yönetmen: Christopher Landon/
Senaryo: Jillian Jacobs, Chris Roach/
Görüntü: Marc Spicer/
Müzik: Bear McCreary/
Oyuncular: Meghann Faby, Brandon Sklenar, Violett Beane, Jacob Robinson, Gabrielle Ryan, Sarah McCormack, Reed Diamond, Jeffery Self, Travis Nelson/

Universal filmi, 2025

Son günlerin filmleri bir tuhaf... Çok iyileri de var: Eski-yeni, ama tanınmış veya çok yetenekli oyunculara dayanan, bizi birçok alanda şaşırtan... Bu kez belki şaşırtmanın doruğuna çıkan bir film. Tümüyle ikna etmese de öylesine kendine özgü bir hayal gücü var ki...

Açılış son derece ürkünç... Yüzünden yaralanmış bir kadın ve karşısında elinde tabanca, onu öldürmekle tehdit eden bir erkek... Ama o erkek öylesine çıldırmış ki, tabancayı kadının eline verip kendisini vurmasını istemekten de kaçınmıyor. Filmin aynı ölçüde absürt ve ürkünç olduğu daha ilk adımda belli oluyor.

Sonra o kadını iyi tanımaya başlıyoruz. Violet evlidir, kocası ölmüştür. Beş yaşındaki oğlu Toby onun en büyük hazinesidir. Kız kardeşi Jen küçük Toby’yi rahatça emanet ettiği biri olmuştur. Ve aralarında gerginlikle alaycılık arasında gidip gelen bir ilişki vardır.

Yıllar sonra, hayatına gerçekten yeni bir erkek girer. Chicago’da yaşayan yakışıklı fotoğrafçı Henry. 32 yaşındadır ve yöre belediyesi için çalışır. Violet ilk kez aşkı yeniden tadar gibi olur. Ama onu öylesine gerilimli bir macera beklemektedir ki... Bu macera sırtını modern teknolojiye dayamıştır. Şöyle ki, onun da herkes gibi elinden bırakamadığı iPhone’u, bir başka deyişle AirDropped aleti birden bilinmez bir çetenin eline geçer. Onu sürekli evindekileri, başta Toby olmak üzere tehdit eden... Ve ondan buna karşılık, en yakınındakileri dahil kimilerini öldürmesini isteyen... Yani o flört ettiği adamı öldürmezse, evindeki ailesini öldürme tehdidi... Böylece filmin zengin temaları perdeye yansır: Bir yandan kadın erkek ilişkileri ve aşk, öte yandan korunması gereken bir aile... Ayrıca çılgın tempolu bir teknolojik serüven… Daha ne istenir?

Filmin gerçekten de birçok meziyeti var. Kameranın kullanılışı özelikle de çok büyük bir ‘fine-dining restaurant/lüks bir lokanta’ dekorunda harika biçimde gerçekleşir. Erkekler kendi aralarında çekişip dururken, bazen birbirleriyle karışırlar. Bir yabancı eleştirmenin dediği gibi: Kadrodaki tüm erkeklerin hepsi esmer ve sakallıdırlar ve neredeyse aynıdırlar. Biraz abartmayla elbette!

Evet, işte böyle bir film… Senaryosu gerçekten uzun, bol konuşmalı ve sanki bir nehir gibi akıp giden... Kamerası özellikle o görkemli lokanta sahnesinde olduğu gibi aynı ölçüde ekranı dolduran... Oyunculara gelince... Violet’de Meghann Faby gayet kabul edilir bir kimlik çiziyor. En iyi geçirdiği bir duygu da anne sevgisi: Kızına gelen tehditler bunu öylesine hissettiriyor ki... Yakın zamanda süper-popüler TV dizisi The White Lotus’un yeni sezonunda oynamış. Ben onu bizim Emel Sayın’ımıza çok benzettim!

Henry’deki Brandon Sklenar ise bana nedense Zeki Demirkubuz’u hatırlattı. Yerliliğim mi tuttu nedir! O da yazın zamanda İt Ends With Us filminde oynamış. Ayrıca o finale doğru kimliği ortalığı iyice karıştıran yaşlı adamda Reed Diamond öylesine iyi ki...

Sonuç olarak bu çok ayrıksı film bence hayli kendine özgü bir gerilime dönüşmüş. Sırtını dediğim gibi modern teknolojiye yaslayarak... Seçim sizin.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bursa Kitap Günleri'nden izlenimler, düşünceler ve müjdeler

Kitap ve insanı bir araya getiren bu olay, bence ülke çapında yapılmalı...

Bir amatörün büyük aşkı ve politik macerası

Amatör filminde gerçekten unutulmaz sahneler var... Örneğin bir yüzme havuzunda çıkıp gelen ölüm... Veya gökyüzündeki drone saldırıları... Ama filmin en unutulmaz yanı, baştan sona görülmese de perdede hep egemen olan o büyük aşktır. Charlie’nin büyük aşkı...

Tiyatro sanatı üzerin yapılagelmiş en görkemli filmlerden

Muhteşem Lillian Hall, bir biyografi değil, hiç değil. Ama bir tiyatro insanının değerler, simgeler, zorluklar ve zevklerle dolu hikayesi. Ve bence tiyatro üzerine yapılagelmiş en iyi filmlerden biri

"
"