29 Mart 2025

Kendine özgü bir kara komedi ve şiddet sergilemesi

İnsan bedenine yapılan ve yapılabilecek her türlü işkencenin bile etkilemediği bir direnç kazanır Nathan... Artık perde bir korku tiyatrosu haline gelmiştir. En sabırlı seyirciyi bile isyan ettirecek kadar…

ACIYA YER YOK   

X  X  ½

(Novocaine)

Yönetmen: Dan Berk, Robert Olsen
Senaryo: Lars Jacobson
Görüntü: Jacques Jouffret
Müzik: Lorne Balfe, Andrew Kawcynski
Oyuncular: Jack Quaid, Aber Midthunter, Ray Nicholson, Jacob Batalon, Betty Gabriel, Matt Walsh, Conrad Kemp, Evan Hengst

Paramount filmi, 2025

İşte hayli farklı olmayı seçen ve bunun için birçok açıdan çaba gösteren bir film... Bir noktaya dek hiç tanımadığımız bir yazar-yönetmen gurubunun elinden çıkan, oyuncuları da yine pek tanınmayan film, özellikle ilk yarıda seyircisini avucunun içine alıyor. Ama sonradan ayni çekiciliği sürdürdüğünü söylemek zor...

Film sözlerinin altyazıyla çevrildiği hoş bir şarkıyla açılıyor. ABD’nin San Diego kentinde yaşayan bir avuç insanı tanıyoruz. Bir bankada müdür yardımcısı olarak çalışan Nathan’ın şaşırtıcı özellikleri vardır. Suratı öylesine sempatiktir ki... Adeta komiğe kaçan bir yüz... Yalnız yaşar; video oyunlarını, okumayı sever. Bir önemli özelliği vardır: hiçbir fiziksel acıya boğun eğmez. Daha doğrusu, hiç acı hissetmez!..

Ama sonunda aşkı tanır. Sherry adlı ve o da dört aydır bankada çalışan fıkır fıkır bir genç kız, onu baştan çıkarır. Koruyucu aile yanında yetişmiştir; hayatı acılarla geçmiştir. Burada da acılar onu bulacaktır. Örneğin güzel bir turtayı Nathan’la paylaşamaz; çünkü beyefendi turtadan nefret etmektedir!.. Üstelik içe dönük Nathan’ı çıplak yakaladığı bir anda, onun bedeninin saran o dövmeleri görünce şaşırır. O beden sanki bir müze duvarına dönüşmüştür!..

Hiç beklenmedik bir Noel soygunu genç kızın kaderini değiştirir. Çünkü Sherry arada kaçırılmış ve rehine alınmıştır. Ona tekrar kavuşmak için Nathan elinden geleni yapar. Ve böylece filmin bambaşka bir yanı ortaya çıkar: İnsan bedenine yapılan ve yapılabilecek her türlü işkencenin bile etkilemediği bir direnç kazanır Nathan... Artık perde bir korku tiyatrosu haline gelmiştir. En sabırlı seyirciyi bile isyan ettirecek kadar… O fiziksel şiddete karşı insanın çığlık atası bile gelir.

Evet, Novacoine... Yani belki tıbbi olarak, acıya duyarsızlık... Arada Nathan kimilerince o soyguna bizzat karışmış olmakla suçlanır. Ve kendisini temize çıkarmak için büyük gayret sarfeder.

Film dediğim gibi hayli özgün biçimde başlıyor; öyle de sürüyor. Noel Baba soygunu belki gördüğümüz en komik Noel soygunu sayılabilir. Ve filmin aksiyon-komedi niteliğini ortaya koyabilir. Ki buna kara-komedi de denebilir. Ama bir yerden sonra her şey aşırı hale geliyor. Tıpkı Nathan’ın abartılı dövmeleri, geyikli kravatı, koluna saplanmış bıçağı çıkarması gibi...

Evet, işte böyle bir film... Arada başka ilginç karakterler de var. Örneğin 50 yıllık eşini yeni kaybetmiş bir siyahi adam ve Nathan’a sürpriz dostluğu gibi... Ama sonuç olarak bir Noel mucizesiyle sonuçlanıp ruhlarımızı rahatlatsa da film birçok açıdan insanı irkiltiyor, üzüyor, yüreğini incitiyor. Oyuncular, özellikle Nathan’da Jack Quaid ve Sherry’de Aber Midthunter gayet iyiler. Yani bir başyapıt değil; ama yine de göz atmaya değer bir film...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bursa Kitap Günleri'nden izlenimler, düşünceler ve müjdeler

Kitap ve insanı bir araya getiren bu olay, bence ülke çapında yapılmalı...

Son derece özel bir gerilim ve de teknoloji karışımı

Drop: Kabul Et veya Reddet, senaryosu gerçekten uzun, bol konuşmalı ve sanki bir nehir gibi akıp giden; kamerası özellikle o görkemli lokanta sahnesinde olduğu gibi aynı ölçüde ekranı dolduran bir film...

Bir amatörün büyük aşkı ve politik macerası

Amatör filminde gerçekten unutulmaz sahneler var... Örneğin bir yüzme havuzunda çıkıp gelen ölüm... Veya gökyüzündeki drone saldırıları... Ama filmin en unutulmaz yanı, baştan sona görülmese de perdede hep egemen olan o büyük aşktır. Charlie’nin büyük aşkı...

"
"