25 Ekim 2024

Popüler bir Marvel serisinin sonuncu filmi

Venom: Son Dans filminde aile, üstün zekâ canavarları yener. Böylece filmin bu bölümleri biraz komediye kayar. Kara komedi de denilebilecek...

VENOM: SON DANS X X

Yönetim: Kelly Marcel/
Senaryo: Kelly Marcel, Tom Hardy/
Görüntü: Fabian Wagner/
Müzik: Dan Deacon/
Oyuncular: Tom Hardy, Juno Temple, Alana Ubach, Stephen Graham, Rhys İfans, Chiwetel Ejiofol, Cristo Fernandez, Clark Backo, Hala Finley, Brooks Carter/

Columbia filmi, 2024

Üç filmlik Marvel kökenli Venom serisinin önceki filmlerinden Zelirli Öfke bölümlerini izlemişim. 2018 tarihli ilkini daha çok beğenip X X X vermişim. İşte o yazımdan kısa bir bölüm.

“...Tüm bunları ‘zırva’ bulursanız ne bu yazıyı okuyun ne de filme gidin... Çünkü genel adıyla ‘comics’ denen çizgi-romanların mantığı artık böyle işliyor. Ve gitgide daha çok bu dünyaları perdeye taşıyor. Ama biraz hoşgörüyle bakarsak... Aslında fena film değil. Tempolu, ama insanı sersemletecek bir tempoda değil. Filmi baştan sona işgal eden özel efektler genelde inandırıcı. Hemen her kahramanın duçar olduğu “mutasyon- değşinim” sahneleri, aniden insanın içine giren bir canavara dönüşmesi olayı da iyi kotarılmış.”

2021’de gelen ikincisiniyse daha az beğenip X X ½ vermişim. Ve yazımdan bir seçme:

“…Temel özelliği, öncekine kıyasla ve tüm o tarz filmlerin içinde eriştiği teknolojik düzey. Bu açıdan yönetmenliği devralan Andy Serkis’i, üç Oscar’lı görüntü yönetmeni, Martin Scorsese’nin gözdesi Richard Richardson’u ve elbette tüm bir teknik ekibi kutlamak gerekiyor. Ayni biçimde başta Kasady’de emektar Woody Harrelson ve Eddie Brock’ta Tom Hardy olmak üzere oyuncu kadrosunu... Ama ne demiş anglo-saksonlar: “Too much is too much!” Yani fazlası fazladır... Böylece film gerçekten de tüm bu ögeleri aşırı biçimde kullanıyor; tempo bu kez ‘insanı sersemletme’ düzeyini rahatça aşıyor; keyifli olmaktan yorucu olmaya kayıyor. Gerçi birçok yerde işler komediye dönüşmüyor değil!.. Ki bu da seyirciye biraz nefes alma fırsatı getiriyor.”

Şirketi Columbia’nın tam 100. yılını kutlamasına denk gelen filmlerden olan Venom’un bu yeni bölümü, yine Marvel dünyasını en abartılı biçimde yansıtıyor. Bu bir canavarlar dünyası... Çoklu evren saçmalığı içinde, insanlıkla canavarlık arasında gidip gelen film öylesine karışık ki… Tüm filmlerin ana kahramanı Eddie Brock; yani Tom Hardy. Aslında bir TV programcısı olup sonradan kötülüklere karşı mücadeleyi görev bilmiş kahraman...

Venom: Son Dans filminden bir kare

Meksika’yla California arasında gidip gelen hikâyede, Eddie hep gizemlidir ve ürkütücü bir sesle konuşur. Ve hikayedeki o inanılmaz kötülere karşı kendisi çabucak canavarlaşır!.. Nevada çölüne uzanan filmde arada NASA veya FBİ gibi gerçek ve ABD için yaşamsal kurumların adı zikredilir. Arada özellikle iki de kadın vardır: Sarışın ve kırılgan Doktor Payne ve -adı neyse- o esmer güzeli... Hikaye Nevada’taki askeri üsse uzanır. Bir ara asit yağmuru yağar; siyahi görevliler işe karışır. Arada çıkan Simbistler güvenli bir sığınak ararlar. Savaş havaya, uçaklara yükseldiği kadar, denizaltına da iner. Ve içerdiği birçok ögeyle bir yapay zekâ ürünü olarak ekrana gelir. Sonuçta bu mantık denen şeyi tümüyle dışlayan bir filmdir.

Venom: Son Dans

Ve bir aile de işin içine girer. Ana-baba, iki kızları ve köpekleriyle… Martin ailesidir bu... Ve bir sahnede ailenin bir şarkıyla gerçek mutluluğu yaşaması göz yaşartıcı bir bölümdür. Arada Las Vegas’a da gidilir. Ve orada Paris otelinde kalınır. Eddie orada aileye katılır. Ve bir yerde dendiği gibi ‘aile üstün zekâ canavarları yener.’ Böylece filmin bu bölümleri biraz komediye kayar. Kara komedi de denilebilecek...

Venom: Son Dans

Film geniş bir ekranda geçer. Ve parlak bir teknoloji içerir. Yer yer bir dönemin Alien- Yaratık dizisini de akla getirir. Ama genel olarak eski Venom filmleri kadar doyurucu değildir. Belki ben ilerleyen yaşım nedeniyle böyle diyorum da X, Y veya Z Kuşakları bambaşka düşünebilir!.. Eddie’de Tom Hardy, kadın doktor Payne’de özlediğimiz sempatik Juno Temple, Martin ailesinin reisinde Rhys İfans, siyahi savaşçıda Chiwetel Ejiofol özellikle akılda kalan oyunculardır.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt sorunu üzerine eski bir yazım

Her gün gözünü ölüm haberleriyle açan bir toplumda, bizim şehitlerimizin onlu sayılarda, onların ölümlerininse yüzlü sayılarda olmasını bize bir teselli diye sunuyorsunuz. Yarın onlarınkiler binlere, bizimkilerse yüzlere tırmandığında da aynı şeyi mi yapacaksınız?

Atamızın biraz gölgede kalmış bir yanını keşfetmek

Ertan Saban belki Mustafa Kemal’i en iyi canlandıran oyuncumuz olmayabilir. Ama ona öylesine bir canlılık, öylesine bir ‘halkın içinden olma’ özelliği getirir ki... Helal olsun!.. Sanki Ata’mızı bizlere farklı bir boyutla, daha da sevdirir

En görkemli ve etkili aşk filmlerinden biri

İki baş oyuncusu, Andrew Garfield ve Florence Pugh inanılması zor bir başarıyla bu görkemli melodramı sırtlanmışlar. Garfield ayni fiziğiyle son derece etkileyici olurken, Pugh bir kadın için zor biçimde, fiziğini ve özellikle yüzünü öylesine değişimlere açıyor ki…

"
"