31 Mart 2025

Gürsel Tekin: Kemal Bey’e düşen görev bu kritik dönemde birlik göstermek; o gün o kurultay salonuna el ele girmeleri gerek  

"CHP’yi zayıflatırsanız özgürlük talebi olan insanların hayallerini suya düşürmüş olursunuz"

Gürsel Tekin

Aslında bir bayram sohbeti yapalım isterdim ama bayram hakiki bir bayram olamadı ki sohbeti ‘şeker’ tadında olabilsin. Hiçbirimizin kafamızı kaldırıp 12 gündür içinde yaşadığımız travmatik ortam dışında bir şeye bakacak hali yok. Gece uyumaya çalışırken “Acaba başka bir şey oldu mu?” diye kalkıp kalkıp haber kontrol etmekten, sabah “Acaba bugün ne yaşayacağız?” tedirginliğiyle uyanmaktan bitap düştük. Ancak biliyorum ki sizin de kafalarınız mütemadiyen önümüzdeki kritik eşiklerle meşgul. O kritik eşiklerden belki de şu an için en önemlisi  CHP’nin olası bir kayyım atamasının önüne geçmek için 6 Nisan’da toplama kararı aldığı olağanüstü kurultay olacak.

Şu an için kurultayı engelleyecek bir hamle gelmedi…ama şu an için. Dolayısıyla bugün burada kurultay konusunda okuyacaklarınızı ‘anın gerçekliği’ ihtiyatıyla değerlendirmenizi rica ediyorum. 19 Mart baskınından sonra Cumhuriyet Halk Partisi içinde neler olduğunu konuşmak için parti içinde şu an hala aktif çekişme içinde görünen iki üç kamptan biri yerine bugün dışarda olan ama gönlü içerde kalan bir ismi seçtim; Gürsel Tekin.

Gürsel Tekin, genel başkanlık dışında neredeyse her kademesinde bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nden geçen seneki 31 Mart seçimlerinden önce istifa etti. Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarına şafak baskını yapılan 19 Mart’tan sadece 10 gün önce ise yeni parti kuracağını açıklamıştı. Kararsız seçmenlere hitap edecekti ‘Kararsızlar Partisi’. Hatta CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu da davet etmiş ancak davetine olumlu yanıt alamamıştı. Ne var ki Tekin CHP’nin karşı karşıya kaldığı zorlu müdahale nedeniyle parti çalışmalarını askıya aldı.

Hem Kılıçdaroğlu ile hem de şu anki Genel Başkan Özgür Özel ile yaşadığı derin görüş ayrılıklarını hiç gizlemeyen Gürsel Tekin, bugün herkesin siyasi kavgayı kenara bırakıp birlik olması gerektiğini savunuyor. Özgür Özel’in günün olağanüstü koşullarına uygun olarak deyim yerindeyse bir ‘savaş kabinesi’ kurması gerektiğini düşünüyor. O öyle söylemedi ama ben sözlerinden onu anladım. Sanıyorum artık CHP teşkilatının bir ferdi olmasa da kurultaya da gitme arzusunda. Ama kendisinden çok Kemal Kılıçdaroğlu’nun vereceği görüntüyle meşgul kafası. Kılıçdaroğlu’nun kurultay salonuna Özgür Özel ile ele ele girmesi gerektiğini savunuyor. Çünkü eğer bu birlik görüntüsü sağlanamaz ise özgürlük talebiyle sokaklara dökülen insanların sukutu hayale uğrayacağına inanıyor…ki haklı.

Siz bugün bu satırları okurken Gürsel Tekin, Silivri yolunda olacak. Ekrem İmamoğlu ve Can Atalay ile görüşmek için yaptığı başvuruya olumlu yanıt gelmiş.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin içini avucunun içi gibi bilen 42 yıllık partili Gürsel Tekin’in anlattıkları geçmiş ve geleceği anlamamızı kolaylaştıracak bir dolu anahtar bıraktı tartışmaların orta yerine. Ona en çok kızanlar dahi okumadan edemeyecektir diye düşünüyorum.

"42 senedir aynı parti içinde kalan Türkiye siyasetindeki tek kişiyim"

- CHP içindeki farklı mahfillerin sizinle ilgili farklı şeyler söylediği olmuştur ama genelde kimse parti aidiyetinizi sorgulamaz. Hatta “Gürsel Tekin’in CHP’liliğiyle ilgili hiç kuşku yoktur” lafını çok duymuşumdur. ‘Gerçek CHP’lilik’ ne demek? Size karşı siyasi mücadele verenler dahi nasıl oluyor da bu açıdan hakkınızı teslim ediyor?

Baştan şunu söyleyeyim – ki bunu istifa dilekçemde de söyledim; ben istifa ettim ama Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilkelerini kalbime gömdüm. 1983 yılında ben henüz tam 18 yaşında değildim, yaşım tutmuyordu diye partiye üye olamadım ama yaşım tutar tutmaz gençlik kolu başkanı oldum. Daha sonraki süreçlerde belediye meclis üyeliği, ilçe yöneticiliği, ilçe başkanlığı, il yöneticiliği, il başkanlığı, parti meclis üyeliği, MYK üyeliği, genel başkan yardımcılığı, genel sekreterlik yaptım. Yani Türkiye'de benim modelimde şu anda Türk siyasetinde kimse yok. Aynı siyasi parti içinde deyim yerindeyse kreşten başlayıp üniversiteyi bitiren tek kişiyim. Biliyorsunuz, bazı arkadaşlar liseden terktir ya da üniversiteden başlar. E tabii siyasetin durumu bu olunca bizim gibi insanlar kalmadı. Bakın rahmetli Bülent Ecevit de CHP üyesi değildi, kalkıp onun için “CHP'li değildir” diyebilir misiniz?

"Atatürk’ten beri CHP’nin DNA’sında bir itiraz damarı var"

"Kendi liderinize itiraz edemiyorsanız orada çok büyük bir sorun vardır" 

- Peki size göre ‘gerçek CHP’li’ olmanın alameti farikası nedir?

Öncelikle, sıradan bir partiden değil 1919 yılında savaş meydanlarında alınan bir kararla kurulmuş bir siyasi partiden bahsediyoruz. O döneme baktığınızda, Atatürk kudretli bir lider ama partisinde üç dört farklı düşünce ekolünü barındırabilen ve bunu yöneten bir liderdi. Celal Bayarlar, Menderesler, başta hepsi CHP'li bunların. Ve kuruluşundan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi'nde en egemen şey itiraz etmektir. Bakın biz partimizi kurarken sloganımız için ne dedik? İtirazım var. Ya siz annenize, babanıza, eşinize, çocuğunuza yanlış bir meseleden dolayı itiraz edebiliyorsanız eğer kendi liderinize, kendi yöneticilerinize itiraz edemiyorsanız o zaman çok büyük bir sorun var. Hem liderinizde sorun var hem sizde sorun var yani. Sayın Erdoğan bugün “Eski Türkiye kalmadı” deyip duruyor ya…O acımasızca eleştirdikleri İsmet İnönü 1944’te sekiz saat süren bir parti meclisi toplantısında kendini eleştirenlerin sorularına teker teker yanıt veriyor. O tutanakları okuyunca gözlerim yaşardı. 12 Eylül de dahil partinin DNA’sındaki bu itiraz damarı hep devam etti. Elbette dünyanın değişimine göre tavırlar da değişti vesaire. Ama bu partide kendisini ‘solcu’ olarak tanımlayan, ‘daha liberal’ olarak tanımlayan ya da ‘merkezde’ tanımlayan ya da ‘ulusalcı’ olarak tanımlayan herkes kendisini rahatlıkla ifade edebilirdi ve dışlanmazdı. Lider de dışlanmazdı.

"Şu an partide ideolojik grup kalmadı, ideolojik olmayan bir ekipçilik var; bunu eleştirdim diye arkadaşlarımızın çoğu benden nefret etti"

 "İsteseydim ekipçiliğin kralını ben yapardım"

- Siz istifadan önce kendinizi bu bahsettiğiniz gruplar arasında nerede tanımlıyordunuz?

Şu anda öyle bir grup yok. Grup olsa tanımlayacağım. Eski dönem için konuşursak, daha solda ve liberal bir noktadayım.

- “Şu anda ideolojik gruplar yok demek istiyorsunuz, kişiler etrafında toplanma var” demek istiyorsunuz sanırım…

Ben bunu Sayın Kılıçdaroğlu'nun kendisine de söyledim. Ben karnından konuşan bir adam değilim ve bundan dolayı da arkadaşlarımızın çoğu benden nefret etti. Ben Sayın Genel Başkanım Kılıçdaroğlu'nun yol arkadaşıyım. İkimiz geldik, hiçbiri yoktu. Ben kendisine dedim ki; “Altı okumuz var, herkes kendini o çerçevede ifade eder. Bu ekipler şunlar bunlar nedir? Cumhuriyet Halk Partisi içinde çadır kurmaya çalışan bu grupçulara izin vermeyin.” Bu ekipçiliğin en kralını ben yapabilirdim. Yapmadım bir gün. Kimseyi ayrıştırmadım. İstanbul İl Başkanlığı dönemimi örnek vereyim; bir tane arkadaşım çıkıp “Bizi ayrıştırdın” diyemez.

- Siz uyarmışsınız ancak Kemal Bey tam da sizin itiraz ettiğini şekilde, hizipçiliğe yol vererek, yönetmedi mi partiyi?

Bakın ben ideolojik mücadele söz konusu olduğunda karşıtlarıma çok saygı duyarım. Ama karşınızda ideolojik mücadele olmayınca insan rahatsız oluyor. Ama şimdi geldiğimiz duruma baktığımızda…ki şimdi Özgür Bey benim çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Biz uzun süre beraber çalıştık.

- Kendisi şu anda ‘genel başkan’. Demin halefinden bahsederken ‘Genel Başkanım’ dediniz, Özgür Özel için ‘arkadaşım’ dediniz. Bu bir tercih mi?

Hiç öyle bir şey yok. Sadece ‘Sayın Genel Başkanıma’ değil, farklı siyasi partilerin genel başkanlarına da hep öyle hitap ederim. Bugüne kadar benim ağzımdan ‘Sayın Erdoğan’sız bir cümle de çıkmış değildir. Cumhuriyet Halk Partililik bunu gerektirir. Özgür Bey, çok pratik zekalı biridir, çalışkandır. Ona hiç itirazım yok. Ama ben partinin yapısal sorunlarıyla ilgili sadece onun döneminde değil, Kemal Bey döneminde de Deniz Bey döneminde de çok mücadele ettim. 2019 yılında Kemal Bey'e daha ağır eleştiri yapmışım. Cumhuriyet Halk Partisi ilk kurulduğunda köyde, kasabada, mahallede her yerde var, olmadığı yer yok. Peki ya bugün? Türkiye'de on 15 milyon 300 bin parti üyesi var. Bunun 12 milyonu bir partiye üye. 174 siyasi parti var. Geri kalan 3 milyon 300 bin üye 173 partinin toplam üye sayısı. Bu kadar orantısız bir durum olabilir mi?

"Edirne’den Ardahan’a her yerde olacaksınız, vatandaş kolayca üye olacak, karşısında CHP yöneticisini bulacak; bunun yolu budur"

- Hazır bu rakamları verdiniz hatırlatayım; geçen hafta CHP’nin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için yaptığı ön seçimde enteresan tablo çıktı karşımıza. Kuşkusuz tam da Ekrem İmamoğlu’nun tutuklandığı gün yapılmasının etkisi vardı ama rakamlar yine de çarpıcı. Son çağrı ile CHP üye sayısı 1 milyon 700 bin olmuş. Ama dayanışma sandıklarıyla beraber 15 küsur milyon kişi oy kullandı.

Elbette…Bakın uzun süredir söylüyorum ben bunu, bugüne mahsus değil. Cumhuriyet Halk Partisi’ni halka açacaksınız. 12 Eylül şöyle bir şey yaptı; siyasi partiler maalesef kışlaya döndü. Cumhuriyet Halk Partisi bugün bunu kırabilir. Edirne'den Ardahan'a kadar her yerde vatandaşımız çok kolayca üye olabilecek partiye ve yönetici arkadaşlarımız da her yerde olacak. Bunun yolu budur. Cumhuriyet Halk Partisi’nin mayasında bu vardır. Gidin Anadolu’da konuşun herkesin ailesinde birkaç kuşak geri gittiniz mi mutlaka bir CHP’li çıkar. Oysa bugün Türkiye’deki 50 bin 300 mahallenin 19 bininde 173 siyasi partinin tek üyesi yok!

"Türkiye’deki seçimlerle ilgili bütün tezleri çöpe atan CHP’nin 2024’te Kırıkkale’de aldığı oydur"

- Bu açıdan baktığınızda tam bir sene önceki 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin sonuçları size de sürpriz oldu heralde, öyle mi?

Ben geçen sene Balıkesir, Denizli, Bursa konusunda çok rahattım. Hatta İstanbul’u ittifak yapmaksızın çok rahat alabileceğimizi de görüyordum. Ben çok gezen, dolaşan bir insanım. Siyasal değişimleri en iyi sokakta görüyorsunuz. 85 milyon insanımızın bileşik olarak  toplam 60 milyonu son altı yıldır sosyal yardıma başvurur hale gelmiş. 42 yıllık siyasetçiyim, Türkiye’nin bundan daha ağır, bundan daha derin yoksulluğu gördüğüne şahit olmadım. 2,2 milyon çocuğumuz uyuşturucuya bulaşmış. 2,5 milyon çocuğumuz son 3 yılda ekonomik nedenlerle eğitimine ara vermek zorunda kalmış. Yani iklim değişime çok uygun. Evet Cumhuriyet Halk Partisi geçen sene yüzde 34 ile birinci parti oldu ama bence Türkiye'deki seçimlerle ilgili bütün tezleri çöpe atan asıl rakam Kırıkkale’den çıktı. CHP adayı yüzde 49,68 ile belediye başkanı seçildi.

"Ne işiniz var kardeşim İzmir’de, Muğla’da?"

- Orayı bir ‘muhafazakâr laboratuvar’ olarak gördüğünüz için bunu söylediğinizi anlıyorum. Ama yine de Kırıkkale’nin diğer muhafazakâr illerden farkını izah edin isterim.

Biz Kırıkkale’de 1989’da bile üçüncü parti olmuştuk. Kırıkkale AK Parti'yle MHP'nin pik kalesi, öyle sıradan bir kale değil. Kırıkkale tarımı falan olan bir yer değil. Kırıkkale'de dört seçmenin üçü emekli ya Tüpraş'tan emekli olmuştur ya silah fabrikasında emekli olmuştur. Üç tane büyük fabrika var. Ve emekliyi öyle bir öfkeli hale getirdiler ki emekli gitti, Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy verdi. Neydi efendim? “İşte sol partinin oyu maksimum yüzde 30-35’tir Türkiye’de” diyenlerin hepsinin tezi çöpe gitti. Hadi şimdi bunu değerlendirin kardeşim. CHP kendi kalesi İzmir’de yüzde 47 almış, Kırıkkale’de yüzde 49 almış. Peki Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçen seneki seçimden sonra ne yapması gerekiyordu? Oralara gideceklerdi. Ne işiniz var kardeşim İzmir’de, Muğla’da?

"Kimin oy verdiğinin önemi yok, kimin oy saydığının önemli olduğu bir ülkede yaşıyoruz"

- Devleti elinde tutan partinin seçim süreçlerinde devletin bütün aygıtlarını harekete geçirmesi sadece bu döneme özgü bir şey değil. Ama AKP hükümetinin bu son dönemde kamu üzerindeki nüfuzunu bireylerin siyasal tercihlerini açıktan etkileyecek biçimde kullanmakta beis görmediği olaylara tanık olduk. Kırıkkale örneği bu açıdan da önemli değil mi? Devletten emekli olan ciddi bir nüfus var çünkü orada.

1989 seçimlerinde devletin önemli birimlerinde, özellikle de emniyet mensuplarının ve kolluk kuvvetlerinin yaşadığı sitelerde Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti çıkmıştır. Kimse kimsenin kölesi değil. Polis kardeşimiz de götürmüş vermiş oyunu, asker kardeşimiz de. Bakın ben 2023 seçimlerinden aylar öncesinde altı liderimize de bir video gönderdim. Stalin’in bir cümlesinden hareketle bugüne referans veren bir videoydu. “Kimin oy verdiğinin önemi yok, kimin oy saydığının önemli olduğu bir ülkede yaşıyoruz” diyordu.

"2017 referandumunda yapılacak tek şey vardı; seçimden çekilmek"

- Birazdan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasının ardından CHP yönetiminin gereken tepkiyi vermediğine dönük eleştirinizi soracağım. “Sarı öküzü vermeyecektiniz” benzetmesi yapıyorsunuz. Ama aslında bugün ülkenin geldiği noktada ortaya çıkan şu mudur; asıl ‘sarı öküz’ mühürsüz oy pusulalarıyla mücadelenin bırakılması mıydı acaba?

Yılın sorusunu sordunuz, öncelikle size çok teşekkür ediyorum. Türkiye'de seçim konusunda herhalde kendimi bir uzman olarak tanımlayabilirim. Hem seçim yönetmişim hem seçim izlemişim. Devlet adına AGİT-PA Türk delegasyonu içinde 28 ülkede seçimleri izledim, gözledim devlet adına. Dünyanın her yerinde bu iş nasıl yapılır bilirim. Bakın Irak’ta bile iki yıl önceki seçimlerde mühürsüz oylar ‘geçersiz’ sayıldı. Ama bizde 2017’de yırtıldı bu ilke. İki, iki buçuk milyon mühürsüz oy deniyor. Ama hiçbirimiz rakamı bilmiyoruz, bunu tespit etmek çok zor bir şey. Orada yapılması gereken tek bir şey vardı; seçimden çekilmek.

- Kemal Bey'e söylediniz mi bunu?

Herkese söyledim ya! Ben karnımdan konuşur muyum? Çok mücadele ettim.

"Kemal Bey’i ‘yapmayalım’ diye arkadaşları ikna etti"

- Peki neden Kemal Bey neden çekilme kararı alamadı? Kemal Bey’in sadece 2017 referandumunda değil genel olarak bu tür kritik noktalarda hep cesur kararlardan çekindiğini izlemedik mi?

Kemal Bey'i ben hiç suçlu bulmuyorum. -2017’de sizin ‘çekilmeliydik’ dediğiniz referandumda sorumluluk kimdeydi o zaman?

Kemal Bey'i ikna ettiler. Kemal Bey’in arkadaşları.

"Biz çekilmeyi savunanlar olarak azınlıkta kaldık, çoğunluk canhıraş savundu"

- ‘Kemal Bey'in arkadaşları’ dediğiniz insanlar kim?

Ayrıca sorumlu tek lider Sayın Kılıçdaroğlu değildi. Çeşitli partilerle ittifaklar başlamıştı o zaman. Sayın Akşener de vardı. Gerek ittifak içinden gerek parti içinden insanlar Kemal Bey’i ikna etti. Şimdi hala görevinde olduğu için hedef göstermek istemiyorum. O arkadaşımızın da yanlış bilgilerinden dolayı ne yazık ki bu karar çıktı. Benim kişisel düşünceme göre tek bir tane olsa bile mühürsüz oy geçersizdir. Konuşulan rakam 2 ila 2,5 milyon pusulanın geçersizliği. Düşünebiliyor musunuz? Bir iki münferit sandıktan bahsetmiyoruz. Binlerce sandıktan bahsediyoruz. Bu sandık başkanlarının hepsi mi gözden kaçırdı, hata yaptı? Hiç kimse bu konuda böyle bir mazeret uydurmaya kalkmaz. Ben ve birkaç milletvekili arkadaşım daha çekilmeyi savunduk. Mesela Atilla Kart. Ama görevli arkadaşlarımız başta olmak üzere çoğunluk seçimin iptal edilmemesi gerektiğini savununca biz çok azınlıkta kaldık.

- CHP’ye sol camiada sıkça getirilen ‘düzen muhalefeti’ eleştirisinde siz de haklılık görüyor musunuz? Parti yine hayati kararların arifesinde. Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının şafak baskınıyla gözaltına alınmasının hemen ardından en sert tepkilerden birini İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu verdi, muhalefete topluca 2028’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çekilme çağrısı yaptı. Sizce bu Cumhuriyet Halk Partisi'nin gündemine alması gereken bir hamle midir mesela?

Şimdi tabii seçimin takvimi belli olmadığı için bugünden “2028 seçiminden çekilelim” demek çok doğru mudur, değil midir bilmiyorum. Ama 2017’de bahsettiğim referandum örneği çok başka bir örnek. Basit bir seçim değil, rejimi değiştiriyorsunuz. Ve dediğim gibi orada mücadele etmeme kararı sadece Kemal Bey’e ait değildir, dört siyasi parti lideri daha vardı. Ortaklaşa bir karardır. Bir de işte anlattım size, bizim arkadaşlarımız da canhıraş savundular bu meseleyi.

"Ben ittifakta arıza çıkacağını ilk kendi yaşadığım olayda fark ettim"

- Hazır ‘Altılı Masa’ konuşuyoruz… Özellikle Meral Hanım’ın tavrı nedeniyle fark ediyorum ki muhalif seçmende hala o sürece dair kuşkular var. Akşener’in masadan kalkıp geri döndüğü 2-4 Mart krizini yönetme biçimine, 2023 seçimleri sonrasında sanki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kanatları altına girmiş gibi bir görüntü vermesine falan bakarak şu soruluyor; acaba Millet İttifakı aslında en başından itibaren iktidarın işine gelen bir proje miydi?

Tabii benim böyle bir şey söylemem mümkün değil. Elbette hatalar, eksikler, yanlışlar oldu. Ben ittifakta bir arıza çıkacağını ilk şu olayda fark ettim. Bir gazeteci arkadaşımız bana ittifakın yedinci partisinin HDP olup olmadığı tartışmasına ilişkin sorular sordu bir yayında. “HDP de bakanlık alabilir mi?” diye de sordu. Ben de kendisine parti yöneticisi olmadığımı, sadece bir milletvekili olduğumu söyledikten sonra anayasayı hatırlatarak “elbette” dedim. Kıyamet koptu. 22 gün boyunca Twitter’da TT’de kaldım. İngiltere Kraliçesi ölmüş, Rusya-Ukrayna Savaşı başlamış ben hala TT’yim. Nasıl oluyorsa birincilikten düşmüyorum. Tabii benim üzerimden Cumhuriyet Halk Partisi'ne toplam bir saldırıya geçtiler. O da yetmedi arkasında bir şey aramaya başladılar. Zaten benim gibi bir zencinin arkasında hep bir şey aradılar. “Başörtüsü haksızlıktır” diyorsun, arkanda Amerika aranıyor. “Kürtler de yönetebilir” diyorsun, arkanda bir şey aranıyor. Sonra Cumhuriyet Partililer sıraya girdiler ki “Gürsel Tekin’in partide yetkisi yoktur” demek için. Ama ben İYİ Parti’deki rahatsızlıkların ilk kendi yaşadığım o olayda farkına vardım. Neticede de işte masada ciddi bir sıkıntı olduğu her türlü ortaya çıktı.

"Cumhurbaşkanı Erdoğan yürüyen bir soruşturmaya dair bu kadar bilgiye nasıl sahip olabiliyor?"

- Bu arada baştan beri anlattığınız örneklerin bir kısmıCHP'liler zaten birbirini yer, kimsenin dışardan bir şey yapmasına gerek yok” tezini doğrular nitelikte. Bu zaten var olan algıya bir de bugün iktidar cenahından eklenmek istenen iddiayı ekleyerek sorayım. Sizce de hakikaten Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere ilçe belediye başkanları ve bir kısım belediye çalışanlarına yöneltilen suçlamalarla ilgili soruşturmaların kökeninde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi CHP’liler mi var? Ekrem İmamoğlu'nu merkezine alan bu siyasi hamleyi CHP'lilerin ‘birbirini satması’ mı mümkün kıldı?

Hayır! Bir cumhurbaşkanı eğer yargıda yürüyen bir soruşturmaya dair bu kadar bilgiye sahipse, içinde ne olup ne olmadığını biliyorsa, işte bu yargıya müdahale demektir. Biz içeriği hiçbirimiz bilmiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan nereden biliyor? Bu şu aşamada sadece yargı mensuplarının bilmesi gereken bir meseledir. İkincisi, bu tür soruşturmalarda klasik yöntem nedir? İstanbul Belediye Başkanı ya da belediyelerde üst düzey görev yapan yöneticiler herhangi bir savcımız telefonla aradığında kalkıp kendisi gitmez mi? Niçin bunu medeniyet kuralları içinde yapmak varken insanları itibarsızlaştırmak için bir silah olarak kullanıyorlar?

Gürsel Tekin ve Cansu Çamlıbel

"Tebligat alıp da savcıya kendisi gitmeyecek tek bir belediye başkanı yoktur"

- Tutuklama gerekçesi olarak ‘kaçma şüphesi’ denildi.

İşte daha geçen gün Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney çağrıldı, kalktı gitti kendisi. Bir belediye başkanı neden kaçsın, nereye kaçacak? Geçmiş dönemlerde kamu görevi yapan insanlarla ilgili, belediyelerle ilgili keza çok soruşturmalar olmuştur. Sayıştay raporları olmuştur, İçişleri Bakanlığı soruşturma başlatmıştır. Sadece bir tebligata bakar. O tebligat üzerine belediye başkanları gider. Ben kaç kez gittim. Belediye Başkan Vekiliyken on kez savcılığa gittim. Hatta birinde 60 yılla yargılandım. -Dosya neydi? Dosyam çok güzel. 2000’li yıllarda hatırlarsınız korsan kitap, CD çok yaygındı. Polisle beraber topluyoruz ama başka da bir şey yapılmıyor. Yüzbinlerce kitabı mahallenin ortasında bir binaya koyduk, tabii tehlikeli bir durum. Bir kibrit çakılsa büyük yangın çıkabilir. Kültür Bakanlığı'na yazı yazıyoruz, yetkili kurumlara yazı yazıyoruz. İlgilenen yok. Öyle olunca ben de dedim ki “Ben bunları cezaevlerine göndermek istiyorum.” Belediye başkanımız da bir hukukçu, “Git savcıyla görüş” dedi bana. Gittim durumu anlattım, cezaevlerine gönderme fikrim onun da çok hoşuna gitti. Yazı verdi. Türkiye'deki pek çok cezaevine diyebilirim ki milyonun üstünde kitap gönderdik. Bundan dolayı yayın evleri, onlar bunlar telif davaları açtılar. Çok büyük rakamlar. Katrilyonlar falan. İfade vermeye gittim. Dosyaya bakan savcı da şaşırdı çünkü şunu anlattım; “İzni veren savcı, kitapları alan cezaevi savcısı. Siz benden tam olarak ne istiyorsunuz?” Demem o ki bir belediye başkanı zaten çağırırsınız gider. İlk defa olmuyor ki Türkiye’de. Bugün yaşanan Türkiye’nin 21. yüzyılda yaşayacağı bir yöntem değildir ama yaşıyoruz işte!

"Seçime girmesine izin verdiğiniz adamı sonradan teröre bağlamak iç barışınızı zedeler"

- Ahmet Özer mevzusuna dönelim mi? Neden onun tutuklanmasını ‘sarı öküz’ örneğine benzetiyorsunuz?

Esenyurt gibi bir milyona yakın seçmenin olduğu bir ilçeden seçime giriyorsunuz, seçime girmeden önce seçim kurulu sicil belgenizi istiyor. O belge ilçeye gidiyor, ile gidiyor, ta YSK’ya gidiyor. Bütün kurumlar bakıyor, hiçbir şeyiniz yok. Sonra millet size oy veriyor, bu sefer kalkıp aynı devlet sizi uyduruk telefon görüşmeleriyle teröre bağlıyor. Bu, kabul edilir bir durum değil. Bu, iç barışınızı zedeler. Ya bunu nereye bağladınız kardeşim ya?

"Bahçeli’nin dedikleri devrim niteliğinde, şahsen çok dayak yediğim bir konudur"

- Bu suçlama tam da iktidar bloğunun Öcalan ile ‘örgütünü feshetmesi’ üzerinden bir süreç yürüttüğü zamanda yapıldığı için de pek ikna edici olmadı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Öcalan gelsin mecliste konuşsun” dediği bir anda Öcalan’ın kurduğu örgütün bir yöneticisi ile görüşmüş olmaktan dolayı “PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi olmak”la suçlanıyor. Bu denklemi nasıl okuyorsunuz?

Şimdi tabii Sayın Bahçeli’nin dediği çok devrim niteliğinde bir şey. Ben şok oldum yani. Benim şahsen çok dayak yediğim bir konudur. HDP’li, DEM’li belediyelere kayyım atanırken “Bu böyle olmaz. O zaman bir yasa çıkartın ‘Kürtler oy vermesin’ deyin. Kürtler de rahat etsin, siz de rahat edin” dediğim için ortalığı ayağa kaldırdılar. E kardeşim şimdi geldiğimiz duruma bak. Ahmet Hoca’yı yıllardır tanıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi'ne ta 2011 yılından itibaren milletvekili başvurusu yapan bir arkadaşımız.

"Çok arkadaşımız geçmişte pervane gibi dönmüştür"

"Benim gibi 42 yıldır bir partiyi bekleyen kaç siyasetçi var?"

- Rivayete göre geçmişte AKP ile de flörtü olmuş.

E varmış evet. Kaldı ki birçok arkadaşlarımız geçmiş dönemlerde böyle pervane gibi dönmüştür. Benim gibi 42 senedir bir partiyi bekleyen kaç siyasetçi var? Gezmenin kendisi de kıymetlidir. Ama ben başka bir yere gitmedim yani.

"İktidarın tek korkusu vardır; toplumsal muhalafet"

"Esenyurt’ta o gün 500 bin kişiyi toplasaydınız bu iş buraya gelmezdi"

- Ama nihayetinde siz de CHP’yi beklemekten vazgeçtiniz. Neden parti kuruyorsunuz şimdi? Parti kurmak başka bir şey, partiler arasında transfer olmak başka bir şeydir. Siyaset bir oyun kurma işidir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu kudreti var. Bugünkü iktidarın tek korkusu var; toplumsal muhalefetten çok korkar. Sürekli Gezi’yle yatıp kalkmaların temel nedeni bu toplumsal muhalefettir. Eğer Esenyurt Belediye Başkanınız sabah 6’da gözaltına alındıktan birkaç saat sonra belediyenin önüne 500 bin kişiyi dökseydiniz, saat 16’da o belediye başkanı görevini iade edilirdi.

"Kudretinizi başta ortaya koymanız lazım, Anayasanın verdiği bütün hakları kullanacaksınız"

- Demek istiyorsunuz ki; “Saraçhane’de yapılan doğruydu ama o hamleyi Esenyurt’ta yapsaydınız iş buraya kadar gelmezdi.”

Tabii, sonra birçok belediye başkanına haksızlıklar yapıldı. Yani kudretinizi en baştan ortaya koymanız lazım. Anayasanın size vermiş olduğu bütün demokratik haklarınızı kullanacaksınız kardeşim. Bu, asla devletin kurumlarına hasımlık yapmak, devletin görevlilerine saldırmak değil. Demokratik hakkımızı kullanacağız. Bu hakkı hiç kimse elimizde alamaz. -Alıyorlar ama. Metro duraklarından gençler toplandı, bir kısmı sadece çantalarında pankart var diye emniyete götürüldüler. 300’e yakın genç tutuklandı. Bunlardan ne kadarının tam olarak hangi suça karıştığına dair net bilgiler de yok. Avukatlar günlerce ‘fezleke’ yok diye çırpındılar.

Bakın genç çocukların bu kudreti olmayabilir ama siz ana muhalefetsiniz. O kudreti siz göstereceksiniz ki bir daha o polis kardeşlerimiz ya da kamu görevi yapan insanlar bunları yapamasın.

"Siyaseten yarışırsınız ama zor zamanlarda arkadaşlarınızın yanında duracaksınız"

- Ne olup bittiğini iktidar medyasında konuşulanlardan anlamaya çalıştığımız sisli bir süreçteyiz. İktidar cenahı iki haftadır türlü iddia ortaya attı. Şimdi de bakıyorum; “Özgür Özel, İmamoğlu’nu harcadı, belediyeyi kurtardı. Parti içindeki pozisyonunu da tahkim etti. Kazanan o oldu” türünde bir hikâyeyi köpürtüyorlar. Parti içindeki liderlik yarışı bugün hala Cumhuriyet Halk Partisi'nin karşı karşıya olduğu büyük sınamanın önüne geçiyor mu sizce?

Cumhuriyet Halk Partisi'nde şöyle bir durum vardı; tüm arkadaşlar karşılıklı bütün yarışlara rağmen diğerinin en kötü döneminde yanında olurdu. Bu bir gelenektir. Zor dönemlerde yan yana olursunuz. Hatta bununla ilgili çok ciddi sıkıntı da yaşadım. Mesela bazen sosyal medyada falan bakıyorum, hoş şeyler değil. Arkadaşlarınız zor bir dönem geçiriyorsa ne olursa olsun mutlaka yanında ve yöresinde durmalısınız. İkincisi, bu iktidarın bir alışkanlığı var, her şeyi çok iyi kullanır. Medyasıyla birlikte kullanır. Bakın benim kendi partimin içinde çok eleştiri yaptığım dönemler oldu. 2012, 2017, 2018, 2019…Her seferinde üzerine atladılar “Ooo CHP’ye içerden isyan, başkaldırı” diye.

"CHP’nin bugün oyun bozabilen, dirayetli bir kadroya ihtiyacı var"

- Evet, hükümet medyasında çok popüler olduğunuz zamanlar oldu.

Anlamadıkları bir şey var; partiye eleştiri getirmek yöneticilerimize hasım olacağız anlamı taşımaz. Bugün Türkiye gerçekten çok zor bir dönemden geçiyor. Sadece Özgür Özel değil iktidar açısından da zor bir dönem. İktidar sorunları çözemediği için yeni sorunlar yaratıyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin bugün tek bir şeye ihtiyaç var. Diri, dirayetli, güçlü, oyun kurabilen, oyun bozabilen bir kadroya çok acil ihtiyaç var.

"Son 5-6 yıl kendi partimde mülteci muamelesi gördüm, çok kırıldım"

"Bugün parti kurma çalışmalarımı askıya aldım, bu saldırının karşısında her türlü CHP’nin yanında olacağım"

- Özgür Özel çağırsa, döner misiniz Cumhuriyet Halk Partisi’ne o bahsettiğiniz ‘oyun bozabilen’ kadroya katılmak için?

Ben CHP'liyim, dönersin diye bir şey yok. Ben kendi özelimde bunu konuşmuyorum. Ben zaten parti kurma çalışmalarımı askıya aldım. Askıya alınırken de partime yapılan bu haksızlık ve saldırının karşısında her türlü partimin yanında olacağımı ifade ettim. Bugün de olurum, yarın da olurum. Sayın Özgür Özel de biliyor, Sayın İmamoğlu da biliyor. 2019 yılında Sayın Kılıçdaroğlu bana başta Esenyurt olmak üzere çokça ilçe önerdi, kabul etmedim. O dönemde parti yöneticilerinden biri bana “Ağabey, Esenyurt’tan başvuru yap” dedi. Ona dedim ki, “Ben mobil siyasetçi değilim. 50 yıldır Kadıköylüyüm. Kadıköy'de başvurumu yaparım. Sonrası partiye kalmış. Nerede ihtiyacı varsa gösterebilir. O partinin kararıdır.” Sonra çok kırıldım yani. Benim derdim belediye başkanlığı falan değil, herkes bilir öyle bir dünyam yok. Hani arkadaşlarım beni tanımazsa eyvallah. Ya benim gibi bir adamın arkasında ne arayabilirsiniz siz ya? Sizin zorunuza gitmez miydi Allah aşkına ya? Size bir az önce anlattığım ‘HDP’ye bakanlık’ tartışması esnasında benim istifam cebimdeydi. “Aman yapma” dediler. Hepsi biliyor. Ama son beş altı yılda ben partide resmen mülteci muamelesi gördüm.

2021 yılında daha hiç kimse bilmezken Türkiye'deki kira haritasını ve kira çalışmasını yapan biziz. Yaptığımız sığınmacı çalışmasını Japon gazetesi merak etti, geldi röportaj yaptık. Ama benim kendi partim “Nedir bu rapor?” diye sormadı. Bütün o süreçlerden sonra gerçekten duygularım çok kırıldığı için bu tepkiyi göstermek zorundaydım. Bir insan kendisine yapılan haksızlığa karşı çıkmıyorsa başkasına yapılan haksızlığa hiç karşı çıkmaz. Ya abi kardeş ilişkisi vardı bizim Kemal Bey ile aramızda. Kemal Bey'i çok severim, çok dürüst, çok niteliklidir ama siyasette anlaşamadım.

"Kemal Bey 2023 seçimlerinden sonra doğru noktadaydı ama kendisine çok saldırı oldu, keşke Özgür Özel ekibi o saldırıların önüne set kurabilseydi"

- Kemal Kılıçdaroğlu kendisine oy veren seçmenlerin büyük bölümünü hayal kırıklığına uğrattı. Topluma tek derdinin ülkeyi parlamenter sisteme geri döndürmek olduğunu, tek dönem cumhurbaşkanlığına talip olduğunu söyledi. Ama seçimi kaybetmiş olmasına rağmen son iki yıldır kendi kariyeriyle meşgul bir görüntü veriyor. Bugün partisi belki tarihinin en büyük sınamalarından biriyle karşı karşıya iken hala kurultay hesabı yaptığı bilgisi var kulislerde. Doğru buluyor musunuz bugünkü çizgisini?

Benim çok uzun süre, belki üç yıl, Kemal Bey ile aramda doğru düzgün bir iletişim yoktu. 2023 seçimlerinden sonra gittim, Kemal Bey'le de görüştüm. Bu süreçle ilgili Kemal Bey aslında doğru bir noktadaydı. Kemal Bey kafasındaki projeyi bana ifade etti. Kafasındaki çekilip birini tarif etmekti. Bana “Önümüzdeki bir yıl parti içi yarışa mahal vermeyeyim. Zaten seçmende ciddi bir kırgınlık var. Yerel seçimden sonra bir arkadaşıma bırakmak istiyorum” dedi.

- Aklında bir isim var mıydı?

İsim söylemedi. Ama bütün hedefi kendisi ifadesiyle ‘gemiyi sağ salim limana getirmek’ idi. Yani bu geminin denizin ortasında kalmaması için ya da bir sıkıntının olmaması içindi çabası. Bazı arkadaşlarımızın bilmesi gereken bir şey var; Cumhuriyet Halk Partisi'nde saygı ve sevgi çok önemli bir şeydir.

"Kemal Bey’in ben hariç herkesin üzerinde emeği var, bu siyaset olanaklarını onlara o açtı"

- Çok öyle gözükmüyor dışarıdan.

E gözükmüyor, maalesef gözükmüyor. Ben il başkanının odasına girdiğimde bacaklarım titrerdi. Şimdi öyle bir şey yok. Gencecik çocuk ‘Özgür’ diyor, ‘Kemal’ diyor. Saygının, sevginin olmadığı yerde bütünlük sağlayamazsınız. Ve Kemal Bey'e çok saldırı oldu. Keşke o saldırıları Sayın Özgür Özel’in ekibi kamufle edebilseydi ya da önüne set kurabilseydi. Bu yapılamadı ve doğal olarak da büyük bir kopuş yaşandı.

Mesela biz Kemal Bey ile birlikte seçildik geldik. Kaldı ki Kemal Bey, Deniz Bey’i devirerek gelmedi, Deniz Bey istifa etmişti. Ama ona rağmen Deniz Bey ve kadrosu Kemal Bey’e çok ağır eleştiriler yaptı ama Kemal Bey bir gün Deniz Bey’e cevap vermedi. Önemli kararlarda hep Deniz Bey’e de gitti, onun düşüncesini aldı. Yani Kemal Bey kaybeden taraf ya, onu biraz da anlamanız lazım. Ama duygu yoktu o süreçte. Bakın Kemal Bey’in ben hariç herkese emeği var. Ben 18 yaşımdan beri kendi emeklerimle geldim, hiç kimsenin benim üstünde bir emeği yok. Ama bu arkadaşlarımızın hepsine bu siyaset yapma olanaklarını Kemal Bey'e açtı. Onun için biraz vefalı olmak zorundayız. Vefamızı gösterelim, hatayı yine Kemal Bey yapsın.

"Hakiki hiçbir CHP’li kayyımı kabul etmez, Kemal Bey de etmez"

- Cumhuriyet Halk Partisi'nin dışarıdan manipüle edilmeye çalıştığı bir süreçte, Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibinin kurultay iptal edilsin diye hükümet cenahıyla görüştüğüne dönük iddialar sizin kulağınıza gelmiyor mu? İsimler, mekanlar, pazarlıkların içeriğine kadar çok şey kulislerde açık açık konuşuluyor. Kemal Bey kayyım yerine kendisinin partinin başına atanmasını kabul eder mi mesela?

Bu bilgilerin hiçbirisi doğru değil. Hakiki hiçbir CHP'linin kayyımı kabul etmesi mümkün olabilir mi? Hele Kemal Bey hiç kabul etmez bunu, mümkün değil. Ama Cumhuriyet Halk Partisi'nde şöyle bir durum var; Genel Merkez’de çok arkadaşımızı ötelediler. Mesela 90'lı 80'li yıllarda çata çat yarışlar olur, o yarışlardan sonra kaybeden taraf hep duygusal bir yıkım yaşadığı için kazananlar onu kucaklardı. Bir dostluk olur, bir arkadaşlık olurdu, 10 gün sonra yarışanların arasında bir husumet kalmazdı. Ama şimdi bu durumlar kalıcı bir şey haline geldi.

"Partinin kurumsal kimliğini televizyonda tartışmak yanlıştır"

- Ama televizyona çıkıp kendi partisini adeta iktidara şikâyet eden bir eski genel başkan da yoktu o bahsettiğiniz eski dönemlerde. Kemal Bey bunu yapmadı mı?

Yanlış.

- Kurultayda şaibe ya da işte delegelerin ‘satın alındığı’ iddiasını ilk gündeme getiren Kemal Bey’in kendisi değil mi?

Efendim, partinizin siyasetine dönük olarak her türlü eleştiri yapabilirsiniz ama partinin kurumsal kimliğini televizyonda asla tartışmayız.

- Bugün siz Kemal Kılıçdaroğlu’nun da Özgür Özel’in de yanlışlarını sıralayıp özetle şöyle diyorsunuz diye anladım; “Evet Kemal Bey kaybetti ama kaybeden taraf olduğu için Özgür Özel liderliğindeki Genel Merkez ona karşı kucaklayıcı olmalıydı.” Evet. Ve bunlar o zaman yapılsaydı, işler bu noktaya gelmezdi demek istiyorum.

"Kemal Bey’e bugün düşen görev, parti bu kadar kritik dönemden geçerken birlik göstermektir"

- Peki sizce Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün yapması gereken nedir?

Kemal Bey üstüne düşeni yaptı. Birincisi, Sayın Özgür Özel kongre kararını alınca ilk tweeti Kemal Bey'e attı. Doğru bir şey olduğunu ifade etti. İkincisi, Kemal Bey Sayın İmamoğlu'na sürecinde çok net bir tavır koydu. Daha fazla ne beklenir bilmiyorum ama bunlar yapılması gereken şeylerdi ve yapıldı. Şimdi Kemal Bey'e düşen görev şu; parti bu kadar kritik bir dönemden geçerken bir birlik ve dayanışma mutlaka göstermeli.

"O gün o kurultay salonuna el ele girecekler, olması gereken budur"

- Yani ne yapmalı, ‘kurultayda aday olmasın’ mı demek istiyorsunuz?

O gün o kurultay salonuna herkes el ele girecek. Birlikte girecekler içeriye. Olması gereken budur.  

"CHP’yi zayıflatırsanız özgürlük talebi olan insanların hayallerini suya düşürmüş olursunuz"

- Siz gidecek misiniz?

Davet alırsam giderim. Benim katılıp katılmamamın önemi yok. Ama özellikle Kemal Bey gibi eski genel başkanlar, Önder Sav gibi önemli siyasi figürler o salona birlik beraberlik içinde girmeli. Bütünlük göstermek için el ele girmeleri lazım. Cumhuriyet Halk Partisi güçlü olursa Türkiye güçlü olur. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi'ni de zayıflatırsanız işte o zaman ve özgürlük talebi olan insanların hayallerini suya düşürmüş olursunuz.

"Böyle olağanüstü dönemlerde yükün tamamı liderde olmamalı, olağanüstü koşullara göre kadrolaşmak zorundasınız"

- 19 Mart’tan bugüne Özgür Özel’in süreç yönetimini, Saraçhane buluşmalarını ve son Maltepe mitingindeki performansını nasıl buldunuz?

Ben bu süreci çok başarılı götürdüğünü görüyorum. Aslında Özgür Bey'in o yeteneği, becerisi hep vardı ama belli ki böyle zor bir dönemler için hazırmış. İyi götürdü. Ama bir şey daha söyleyeyim; Cumhuriyet Halk Partisi AK Parti değildir, Cumhuriyet Halk Partisi MHP değildir. Cumhuriyet Halk Partisi sağ partilere benzemez. Cumhuriyet Halk Partisi kadro partisidir kardeşim. Siz yükün tamamını bir liderin üstüne yükleyemezsiniz. Lider aynı zamanda takımıyla güçlü olabilmeli. Liderler teknik direktör gibidir, takımın kendisi çok önemlidir.

- Özgür Bey de zaten 31 Mart yerel seçimlerinden sonra kendisine ‘teknik direktör’ benzetmesi yapmış, hatta “iki forvetim var” diyerek Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a işaret etmişti.

Bu denir ama forvetleri tartıştırmak için söylenmez. Bütün takımınızı iyi yöneteceksiniz. Kimin nerede oynayacağına, nasıl oynayacağına lider karar verecek. Bir takım o takımı iyi yönetebilirseniz güçlüdür. Bu böyle bireysel şeylerle olmaz. Siz bugün normal bir koşulda siyaset yapmıyorsunuz. Olağanüstü dönemin, olağanüstü koşullarına göre kadrolaşmak zorundasınız.

- Biraz önce 6 Nisan’daki kurultayda Özgür Özel ile Kemal Bey’in o salona el ele girmesi gerektiğini söylediniz. Kemal Bey sizce hakikaten de egosunu ve kırgınlıklarını bir kenara koyup bunu yapabilir mi?

İki kişi arasındaki konuşmaların içeriği dışarda pek söylenmez ama ben şunu biliyorum; Özgür Bey ilk geldiğinden itibaren Kemal Bey “Özgür Bey’e destek vermeliyiz” cümlesi kurdu. Ama sonraki süreçte Özgür Bey’in değil ama Özgür Bey'in bir kısım arkadaşlarının Kemal Bey'e karşı olan bazı tavırları etkili oldu.

"Bırakın biraz da kusurları olsun canım, babalarınızın hiç kusuru yok mu?"

- ‘Özgür Bey’in bir kısım arkadaşları’ dediğiniz kim? Ekrem İmamoğlu mu?

Hayır yok. Bazı Genel Merkez yöneticileri. Mesela biz Önder Sav'la biz çata çat mücadele ettik karşılıklı. Ama 2012’deki bir MYK toplantısında bu sefer Önder Sav için ben bazı arkadaşlarla kavga ettim. Laf söyletmem. Çeşitli dönemlerde, çeşitli mevkilerde, makamlarda görev yapan arkadaşlarımızı biz korumak zorundayız. Dün Kemal Kılıçdaroğlu hepimizin genel başkanıydı, 5 dakikada harcamamalıyız. Bana neler söyledi Sayın Kılıçdaroğlu? “Hiçbir yetkisi yok” dedi benim için. Buna rağmen kırılmadım. Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Altan Bey…hepsiyle çalıştım. Tertemiz insanlar. Bırakın biraz da kusurları olsun canım Allah Allah! Babalarınızın kusuru yok mu yani?

"Özellikle 70’lerde CHP’yi ele geçirme hayali kuran çok oldu, buna asla kimsenin gücü yetmez; kaldı ki Ekrem Bey’in öyle bir durumu söz konusu değil"

- Yine hükümet mahfillerinde “Ekrem İmamoğlu partinizi ele geçiriyordu, biz kurtardık, gerçek CHP’lilere geri veriyoruz” falan gibi böyle üst perdeden bir kurtarıcı edebiyatı yapılıyor. Hakikaten de İmamoğlu ekibi rivayet edildiği kadar güçlendi mi partide?

Bakın özellikle 1980 öncesinde, sol siyasi hareketlerin çok güçlü olduğu 70’lerde herkesin bir Cumhuriyet Halk Partisi'ni ele geçirme hayali olmuştur. Asla kimsenin gücü yetmez, asla. Bu sadece Ekrem Bey'e mahsus değil. Kaldı ki Ekrem Bey'in de öyle bir durumu söz konusu değil. Elbette insanlar güçlü olmak için bir kadroyla siyaset yapar. Ama iki cihan bir araya gelse Cumhuriyet Halk Partisi'ni kimse ele geçirmez. Burası başka bir şeydir. Çok deneyenler oldu, başaramadılar.

Sizin anlattıklarınızın toplamını şöyle özetlemek mümkün mü: “Tutuklama öncesinde de asıl baskın olan Genel Merkez yönetimiydi, İmamoğlu değildi.”

Tabii tabii kesinlikle. Hep öyledir. Dün de öyleydi, bugün de öyleydi, 20 yıl önce de öyleydi, 30 yıl önce de öyleydi. Çok örnekleri var ki insanların isimlerini vermek istemiyorum. Çok çaba sarfettiler, olmuyor. En önemlisi de dediğim gibi 76’da 77’de bile bunu kimse başaramamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi böyledir.

"Erken seçimi zorlamak gerekiyor, bunun koşulları var"

- Şu şartlar altında Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığında ısrar etmek CHP açısından sürdürülebilir bir politika mıdır?

Tabii hukuksal olarak sürdürülebilir olmasa da siyasal olarak mutlaka sürdürülebilir hale getirmek zorundasınız. Çünkü bunun başka yolu yordamı yok. Ama kurultaydan sonra bu olayları toplumsal muhalefet haline getirip erken seçimi zorlamak gerekiyor. Onun koşulları var. Ama bizim mahallemizin dışındaki katmanları bu sürece katmamız lazım. Biraz önce ifade ettiğim gibi Kırıkkale gibi Konya'ya, Kayseri'ye, Erzurum'a…derin yoksulluktan en mustarip nere ise oraya gideceksiniz ve onlara dokunacaksınız. Ankara merkezli siyasete son vereceksiniz.

"Mansur Yavaş, partide kendini ‘ulusalcı’ olarak tanımlayanlarla aynı yerde, neden kızıyorlar?"

- Mansur Yavaş’ın 19 Mart’tan bugüne tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çoğu zaman zaman ayrık durmasına rağmen bu süreçte Mansur Yavaş beni çok şaşırttı. Çünkü Mansur Bey uzun süre Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı gibi oldu ama Cumhuriyet Halk Partili olamadı. Ama bana kalırsa son iki yıldır Mansur Bey CHP’li de oldu. Yani tabii çok zor bir şey. Mansur Yavaş'a şimdi kızanlar var kızmasınlar. Mansur Yavaş bizim partimizdeki kendisini ‘ulusalcı’ olarak tanımlayan arkadaşlarımızla aynı yerdedir. Ne kızıyorlar ha?

- Zaten Mansur Bey’e kızanlar daha çok Kürtler.

İtiraz etmiyorum. Ama diyorum ki; partide Mansur Yavaş gibi düşünen çok arkadaşlarımız var yani. Kürt meselesi konusunda aynı Mansur Bey gibi düşünen Cumhuriyet Halk Partililer de var. Ona ne kızıyorsunuz? Ayrıca kendisi bu 19 Mart’tan sonraki süreçte çok düzgün davrandı. Bu süreç bitene kadar aday olmayacağını ve bu süreçte destek olacağını da ifade edebilirim.

"10-15 gün sonra ne olacağını kestirmek mümkün değil"

- Siz CHP’nin izleyeceği siyasetin başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere belediye başkanlarının tutuksuz yargılanmasını sağlayabileceğini düşünüyor musunuz? İktidar dedikoducularına bakarsanız Ekrem Bey bir sonraki seçimler tamamlanana kadar gün yüzü göremeyecek.

Tabii Türkiye çok enteresan bir ülke. Bugün yaşadığımız meselelerin 10 gün sonra 15 gün sonra ne olacağını kestirmek mümkün değil. Bizim şu anda ana muhalefet olarak üzerinde durmamız gereken tek şey var. Filozofun dediği gibi “Adalet kutup yıldızı gibidir.” Onu kaybedersek her şeyi kaybederiz. Ben köylü çocuğuyum. Bilirim ki kuşlar yavruladığı zaman kendine yuva yapmak için en sağlam ağacı arar. En sağlamını bulana kadar oradan oraya konar çünkü yavrularını koyacak o yuvaya. Para kuş gibidir, güvenmediği hiçbir ülkeye gitmez. Paranın gelmesi için de Türkiye'de hukuk sisteminizin tamamını değiştirmeniz lazım. Yapacağınız bir tek şey var; yasaksız bir Türkiye. Çok fazla bir şey yapmanıza gerek yok. Kaldı ki AKP'nin iktidara gelirken savunduğu 3Y’den biri de buydu; yasaklarla mücadele. Yasaklarla mücadele diye yola çıktılar yasaklar ülkesine döndürdüler.

Cansu Çamlıbel kimdir?

Cansu Çamlıbel, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını, Britanya'daki Cardiff Üniversitesi'nde Uluslararası Gazetecilik bölümünde yaptı. 2002 tarihli master tezi, "Türk medyası ve otosansür sorunsalı" başlığını taşıyor.

NTV'de diplomasi muhabirliği, 2005- 2008 arasında da Brüksel muhabirliği yaptı. 2008'den Şubat 2019'a kadar Hürriyet ve Hürriyet Daily News gazetelerinde muhabirlik, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı görevlerini üstlendi.

Yaklaşık 5 sene boyunca, "Yüz Yüze Pazartesi" köşesinde, Hürriyet'in haftalık siyasi söyleşilerini yaptı. 2015- 2016 döneminde ABD'de Harvard Üniversitesi'nin Nieman Bursu'nu kazandı.

Nisan 2017- Şubat 2019 döneminde ise Hürriyet Washington Temsilcisi olarak görev yaptı.

Gazetenin, siyasi baskı sonucu el değiştirmesinden sonra istifa ederek, Türkiye'ye döndü. Gazete Duvar'daki köşesinde, dış politika alanında yazılar kaleme almaya başladı. Eşzamanlı olarak Gazete Duvar'ın İngilizce edisyonu Duvar English'in kurucu Yayın Yönetmeni oldu. Bu görevi, Ekim 2021'e kadar sürdürdü.

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi üyesi olan Çamlıbel, IPI için hazırlayıp sunduğu, "Özgür Sohbetler" isimli podcast serisinde, günümüz Türkiyesi'nde gazetecilik yapmanın bedeline, içeriden bir bakış sunmaya çalışıyor.
Ocak 2023'te, T24 ekibine katıldı. 
Lulu'nun annesidir.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Washington’dan suskunluk bekleyen hükümetin kırılgan özgüveni

Erdoğan hükümetinin batıdan ‘ilgisizlik’ ve ‘sessizlik’ beklentisinde aslan payını Trump’a bıraktıkları gerçeği sahada kendini göstermeye başladı. İmamoğlu sürecini yönetme konusunda Trump yönetiminin tavrına ne kadar bel bağladıklarını anlatan en trajikomik örneklerden biri Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın mevkidaşı Marco Rubio ile önceki gün Washington’da yaptığı görüşmeden sonra vuku buldu. Rubio ve Fidan ortak bir basın toplantısı düzenlemedi

‘Küresel konjonktür her şeydir’ kumarının sınırları

İddialar doğru ise İmamoğlu’na yönelik bu kuşatıcı operasyonu olabilecek en şahin şekilde sahneye koymak için yola çıkarken küresel konjonktüre güvenenler bir noktada parti içi konjonktüre toslamış olabilir!

Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon: 'YPG eşittir PKK' söylemini bir kenara bıraktık; Türkiye El Şara ve Mazlum Abdi'ye meşruiyet verdi

"Türkiye'deki PKK ile YPG’yi ayırmak, Türkiye'deki süreç ile oradaki süreci ayırmak, Türkiye'deki anayasa hazırlıkları ile oradaki anayasa hazırlıklarını ayırmak, bunların birbiriyle ilgisi yokmuş gibi davranmak bana göre çok gerçekçi değil. Çünkü şu bir gerçek ki bu iki ülkede olan bitenler bir şekilde birbirini etkileyecek. Yani bunlar bana göre bir bütünün parçası"

"
"