13 Ekim 2024

Dr. Hasan Hüsnü Eren: İyot karşıtlığı savaşlardan bile daha zararlı!

Dr. Hasan Hüsnü Eren, iyotun insan vücuduna faydalarını, "İyodun yok edemediği hiçbir mikrop yok. Antibiyotik sadece bakteriler üzerinde etkili iken iyot ayrıca virüslere, mantarlara da etkilidir" ifadeleriyle anlattı

1800’lerde modern tıbbın parlayan yıldızı olan iyot, nasıl oldu da sessizce hayatlarımızdan çıkarıldı? Dr. Hasan Hüsnü Eren, Hayy Kitap’tan yayımlanan “İyot Giren Eve Doktor Girmez” kitabında, iyodun yalnızca tiroid için değil, vücuttaki her hücre için hayati önem taşıdığını güçlü bir şekilde savunuyor. Ona göre, “İyodofobi, savaşlardan bile daha zararlı. İnsanlara zarar vermeyen ama ilaç endüstrisi için tehdit oluşturan iyot, bilimsel temelden yoksun bir makale nedeniyle unutturuldu.”

Dr. Eren’in iddiaları sadece bununla da kalmıyor: “İyot eksikliği kansere davetiye çıkarır,” diyor. İyodun, vücuttaki toksinleri temizlemekle kalmayıp ağır metalleri uzaklaştırarak yaşlanma sürecini yavaşlattığını da ekliyor. “İyot, vücudumuzun yaşlanmaya ve hastalıklara karşı en güçlü silahıdır. Onsuz yaşamak, sağlıksız yaşamak demektir,” diyor. Hatta iyodu, antibiyotiklere alternatif olarak gösteriyor ve virüslerle mantarlara karşı savaşmada benzersiz bir yeteneğe sahip olduğunu vurguluyor.

Dr. Hasan Hüsnü Eren ile sohbetimizden aklım hem karışmış hem de bir anlamda aydınlanmış olarak ayrıldım. Tıp dünyasında kime inanacağımızı bilmediğimiz bu dönemde, iyot hakkında bilinmeyenleri sordum. Anladım ki, iyot sadece bir mineral değil, modern tıbbın uzun yıllardır göz ardı ettiği derin bir gerçek. “Hastalık yoktur, hasta vardır” diyen Dr. Eren ile, iyodun bilinçli olarak hayatımızdan çıkarılmasının nedenlerini, iyot eksikliğinin sağlığımızı nasıl etkilediğini ve iyodun iyileştirici gücünü konuştuk.

Peki, şu soruyu sormanın zamanı gelmedi mi? Hep beraber düşünelim. Eğer iyot, sağlığımızın kayıp anahtarıysa, neden hayatımızdan çıkarıldı?

Ebru D. Dedeoğlu ve Dr. Hasan Hüsnü Eren

- İyodun her hücremiz için kritik olduğunu önemle savunuyorsunuz. Peki, iyot neden göz ardı edilip sadece tiroidle sınırlandırıldı? Ne oldu da hayatımızdan çıkarıldı?

İyot ilk kez 1811 yılında bulunmuş ve kısa süre içerisinde yıldızı parlayarak birçok hastalık için kullanılmaya başlanan bir mineraldir. Hatta iyodun keşfi modern tıbbın başlangıcı olarak kabul edilir. Fakat bir süre sonra, özellikle petrokimya endüstrisinin gelişip, insanların petrolden sentetik moleküller üreterek, patentli ilaç geliştirilme sürecinde, insanlarda olumlu etkisi olan ucuz, yaygın, patentlenemeyen iyot bilimsel temelden yoksun bir makale ile insanların ve tıbbın gündeminden çıkarılmıştır.

O kadar ilginç ki, bu makalede 2 mg üzerinde iyot alınırsa tiroit durur diye bir sonuç vardır. Ancak bu deney insanlarda yapılmamış, farelerde yapılmıştır. Farelerin tiroit değerleri ölçülmemiş, yazılmış. Raporu incelediğinizde bilimsel olmadığı görülecek bu makale hayatlarımızdan iyodu çıkarmak için kullanılmış. Ve en ilginci, gram dozunda iyot kullanıp hastalarında başarı sağlayan doktorlar bu makale yayınlandıktan sonra seslerini bile yükseltmemişler ya da yükseltememişler. Bu sayede iyot, yavaş yavaş hayatımızdan çıkartılarak korkulan bir maddeye dönüştürülmüş. İnsanlar için çok faydalı olan, her hücreyle temas edip, her hücreyle ilgili iyileştirme potansiyeli olan bu mineral, bir sektör için tehlike olarak görülmüş ve hayatımızdan çıkartılmıştır.

- Peki günümüzde durum aynı mı?

Bugün iyotla ilgili tartışmalarda en önemli konu doz. Tüm doktorlar iyodun vücut için gerekli olduğunu savunur ama doza gelince sadece tiroidi çalıştıracak yeterlilikte doz kabul edilir. Çünkü iyot yoksa hayat da yok. Tiroidinizi çalıştıracak kadar iyodu vücudunuza alınmasına izin verirseniz vücut çalışıyor. Tiroit hormon üretiyor, sistem çalışıyor ama sağlıklı kalamıyor. Çünkü bizim vücudumuzda şu ana kadar bildiğimiz yirmi üç tane organ iyot kullanıyor ve depoluyor.

- Nereden biliyoruz?  

Bu organlarda iyodu hücre içine taşıyan sistemler var. Vücut enerji harcayarak iyodu hücre içerisine alıyor. Yani iyot kullanmak için vücut bir bedel ödüyor. Vücut için bu kadar değerli ama maalesef ortodoks tıbbı için değersizleştirilen, korkulan bir mineral şu anda.

Dr. Hasan Hüsnü Eren

- Sizin deyiminizle ortodoks tıbbın iyotta çelişen noktaları nelerdir?

Aritmi, yani kalp ritim bozukluğu için kullanılan amiodaron hidroklorür etken maddeli ilaç iyot da içerir. Bu ilaç, 200 mg tablet başına 75 mg iyot içeren ve kardiyak aritmilerin uzun süreli tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir ilaçtır. 100 günlük yarılanma ömrüyle uzun süre etkilidir ve önerilen miktarda alan hastalarda günde 9 mg iyot salar. Bu ilacın bu şekilde kullanılmasına karşı çıkan tek bir endokrinolog olmadığı halde, günlük 9 mg iyot kullanımına karşı çıkmayan tek endokrinolog yoktur. Oysa amiodaron hidroklorür tabletin içerdiği miktardaki iyodun, yani günlük 9 mg’a karşılık gelen dozun zararlı etkilerini gösteren tek bir çalışma yoktur. Yani karşı çıkışı temellendirecek tek bir makale yoktur. İyodofobi, ortodoks tıbbını esir almıştır; bu korku, tıbbın gündemine yerleştirilirken bilimsel bir çalışmaya bile ihtiyaç duyulmamıştır.

- “İyot karşıtlığı savaşlardan bile daha zararlı” derken ne kastediyorsunuz? İlaç endüstrisinin baskılaması ve kapitalist çarklar yüzünden mi bu mineralden uzaklaştırıldık?

İyodun tek bir insana kalıcı zarar verdiğini gösteren hiçbir ihbar, çalışma vb. yok. İnsana zarar vermeyen ama bir sektör için tehlike olan bir maddenin bu şekilde insanlardan uzak tutulmasının başka açıklaması olabilir mi?

- Peki günümüzde kim suçlu? "Kral çıplak" diyecek bir sistem neden oluşamıyor?

İyodofobiden dolayı ilk planda doktoru suçlamak kolaycılık olabilir. Aslında bizler de bir kurbanız. Tıp fakültelerinden bize bu bilgiler verilerek mezun oluyoruz ve hasta karşımıza geldiğinde yardım ediyormuş duygusuyla bu işleri yapıyoruz. Ama benim geldiğim noktada tıp fakültelerinden diplomalı birer ilaç tanıtımcısı olarak çıktığımız yönünde. Çünkü bize “hastalık ve karşılığında da böyle bir ilaç var. Hiçbir şeyle uğraşma. Hastalığı bulduğun an bu ilacı yaz” diyorlar. Bize, hastalık tedavisi edilmesi öğretilmiş biz de uyguluyoruz.  Ancak atladığımız çok önemli bir nokta var. Hastalık yoktur, hasta vardır. En büyük hata bu!

- Neye ve kime inanacağımızı şaşırmış durumdayız. Yüksek doz iyot kullanımının güvenli olduğunu savunuyorsunuz. Ancak, tiroid hastalıkları riskine dair uyarılar var. Bu konuda bizi ne yapmamız gerektiğine nasıl ikna edersiniz? Ne yapmamız gerekiyor?

Tabii insanların kime inanacağı konusu çok zor. Haklısınız. Şöyle açıklayayım: İyodun etkisini gözlemleyebildiğimiz tek organ tiroit. Tiroid sadece iyot depolamak için yaratılmış bir organ. Yani düşünün, iyoda özel bir organ yaratılmış. İyodun önemini buradan bile anlayabiliriz. Tiroidin ürettiği hormon vücudumuzda tüm hücrelere hatta DNA'mıza kadar ulaşıyor ve iyodu buralara beraberinde taşıyor. Eğer iyot vücuda zarar veriyor olsaydı sistem kendine zarar vermek için iyodu her hücreye temas ettirir miydi? Daha da önemlisi onsuz yaşamanın mümkün olmadığı bir madde nasıl zararlı olabilir?

- Modern tıbba göre yorumlamak da diyebilir miyiz?

İyot kullandığınızda vücudunuzda bir değişiklik oluyorsa iyot bilgisi olmayan doktor kesin sizi yanlış yönlendirecektir. Bu kadar net. Ben hatta bazen şöyle diyorum: Gidin doktora deyin ki benim vücudumda iyot eksik mi fazla mı bir test yaptırmak istiyorum. Size idrarda “spot iyot veya kreatin oranlı iyot” bakalım, “vücudunuzdaki değeri görelim” diyorsa dönün gidin, o doktorun iyot bilgisi yoktur. Çünkü vücudunuzdaki iyodu ölçen bir test yok. Bu test sadece sizin bir gün önce gıdalardan vücudunuza giren iyodun miktarı hakkında fikir verebilir. Sizin vücudunuz iyoda doygun mu, vücudunuzda iyot var mı, yok mu bununla ilgili bir fikir vermez. Ama maalesef Ortodoks tıbbı karşısına gittiğinizde sizi TSH’ın değişikliğine ve idrardaki iyot miktarınıza göre değerlendiriyor…

- İyot gerçekten antibiyotiklerin yerini alabiliyor mu? Mikrop ve bakterilere karşı bir alternatif olarak konuşulabilir mi ya da geçerli mi?

İyodun hangi tür bakteriye, mantara, virüse ne kadar sürede etki ettiğini gösteren detaylı birçok çalışma mevcut. Sonuçlara baktığınız zaman görüyorsunuz ki iyodun yok edemediği hiçbir mikrop yok. Antibiyotik sadece bakteriler üzerinde etkili iken iyot ayrıca virüslere, mantarlara da etkilidir.

- Kitabınızda bacağı kesilmekte olan hastaya, yaşlı bir kadının küflü peynir ile tedavi etmesi ve iyileştirmesini konu olan bir örneğiniz var. Etkileyici ve şaşırtıcı. Kadim bilgileri yok ederek neleri kaçırıyoruz? Biraz bahseder misiniz?

Evet. Küf penisilindir. İyotta da o örnekte olduğu gibi kaçırdığımız şey şu; bizi virüslerle, bakterilerle, salgınlarla korkutuyorlar. Ve diyorlar ki bunun ilacı yok. Ne yapacağız? Birtakım sıvılarla ancak bunu çözebiliriz. O verilen sıvıların ne olduğu ve neye hizmet ettiği belli değil. Ama elinizde hiçbir virüsün, mantarın, bakterinin karşı koyamadığı ve direnç geliştiremediği bir madde var. O maddeyi görmüyorum, o madde tiroide zarar veriyor diyorlar. Peki ne zarar veriyor, bir göster diyorsunuz? Somut olarak hiçbir cevap yok.

- Bu savunma karşısında modern tıp ne diyor?

İyot vücudunuzu çürütür diyorlar. Kimin çürütmüş, nesini çürütmüş, nasıl çürütmüş? Mekanizması ne? Bir doktorun ya da akademik unvanlı kişilerin bunları iddia ederken arkasına bilimsel çalışmaları koyması lazım. Bilim böyle iddialarla yürümez. Bilimde bir hipotez ortaya atarsınız. Bu hipotezi ispatlamaya çalışmazsınız. Bilim bu değil. Birileri bu hipotezi çürütmeye çalışır. Çürütebiliyorsa o hipotez yanlıştır. Çürütülemediği zaman gerçek olduğu ortaya çıkar.

Mesela 1948’de Wollf 2 mg. iyot alırsanız tiroidiniz durur demiş. Bunu ispatlamak çok kolay. Ben sekiz yıldır bu oranın 30-40 katı fazla iyot alıyorum tiroidimi durdurmayı beceremedim. Şimdi bu makaleye inanılır mı?

Bunu şöyle bir örnekle anlatayım; Din adamları toplanmışlar, rahipler, kardinaller. Bir atın ağzında kaç tane diş var diyerek haftalarca tartışmışlar. Ortak bir karara varamamışlar. Genç bir papaz gelmiş demiş ki, “şuradan bir at getirelim, sayalım ağzındaki dişleri.” Bir yol gösterdi diye, papazın ödüllendirilmesini beklersiniz değil mi?  Ancak hayır. Heyet karar almış, papazı aforoz etmişler. Gerekçesi, geleneksel ve alışılmış yöntemlerin dışında şeytani etkiyle fikir beyan etmek.

Dr. Hasan Hüsnü Eren

- İyot da biraz öyle gibi. Hatta siz bile? Ne dersiniz?

(Gülüyor…)

- Östrojen dengesi ve kadın sağlığı için iyotun önemini vurguluyorsunuz. Menopoz dönemindeki kadınlar neden iyot kullanmalı?

Birincisi, iyot kadınlarda tiroitten sonra en fazla yumurtalıklarda çalışır. Ve yumurtalığın gelişim döneminde yumurta en fazla iyoda ihtiyaç duyar. Eğer iyot yoksa yumurtanın gelişimi beklenilen düzeyde olamaz. Şimdi yumurtanın gelişiminin eksik olması demek sizin salgılanan hormonlarınızın da eksikliği ya da fazlalığını doğurur. Östrojen ve progesteron dengeniz bozulur. Kadında denge östrojen ve progesteron arasındadır. Menopozda da bu dengenin bozulması kadının birtakım olumsuzluklar yaşamasını sağlar.

İyot, bütün hücrelerimize temas ediyor. Aslında iyot bütün hormon salgılayan bezlerimize de etki yapar. Ve orada dengeyi oluşturur. Kadında da östrojen progesteron dengesi oluşturur. Ve en önemli yaptığı şey, kötü östrojen olarak adlandırdığımız östrojenin yerine sağlıklı östrojenin oluşmasıdır. Sağlıklı östrojene sahip olmak demek sizi meme kanserinden ve insülin direncinden uzaklaştırır. İnsülin direncinden uzaklaşmanız demek basenlerde, belde yağlanmadan uzaklaşmanız demektir. Kemik yapınızın sağlıklı olması demektir. Tabii insülin direnci vücutta birçok hastalığı tetikler, zemin hazırlar.

- Ya Alzheimer?

Alzheimer’da iyodun etkisi, östrojen progesterona gerek kalmadan olur. Çünkü iyot beyne depolanırken oradaki alüminyumu uzaklaştırır. Ağır metalleri temizler. Bugün günümüzde en çok üzerinde fikir birliği olan şey, alüminyum fazlalığının Alzheimer’da en önemli nedenlerinden biri olduğudur.

- İyot eksikliği kanseri tetikliyor diyebilir miyiz?

İyot eksikliği kanserin en önemli nedenlerinden birisidir diyebiliriz. İyot eksikken vücutta toksinler fazla olur. İyot eksikse o kanserli hücrelerin oluşmasını engelleyen maddeyi oluşturamıyorsunuz. İyot eksikse hormonlarınız düzgün çalışmıyor, böylelikle kanser için zemin hazırlamış oluyorsunuz.

- Bu eksikliği gidermek, toplumsal farkındalık yaratmak için ne yapmalıyız? Ya da bu eksikliği gidermek için nasıl beslenmeliyiz, ne öneriyorsunuz?

Öncelikli olarak iyodfobiyi yenmemiz lazım. Böyle bir engel varken iyodu yeterli miktarda almanız mümkün değil. Çünkü iyodu aldığınızda vücutta iyodun etkisiyle oluşan belirtileri iyot vücuda zarar veriyor diye yorumlayan bir sistem karşınızda dururken kolaylıkla iyot eksikliğinizi tamamlayamazsınız.

Beslenmeyle bunu almamız çok zor çünkü karada iyot kalmamış, zamanla yağmurla karla iyot denizlere taşınmış. Bu nedenle biz karada yetişen sebze meyveleri tüketiyoruz, hayvanların etleri o karada yetişen sebzeleri meyveleri tükettiği için oradan alamıyoruz. Yani beslenmemizle iyodu alamıyoruz.

- Çocuklarda kullanılabilir mi?

Anne karnından itibaren yani döllenmenin olduğu andan ölüme kadar iyot ihtiyaçtır. Yaş sınırı yoktur, hastalık engeli yoktur.

- Kimler kullanmamalı?

Sadece iyodu kullanmamanın gerekçesi olabilecek tek şey tiroitteki sıcak nodüldür. Yani tiroidinizde sıcak nodülünüz varsa iyot kullanamazsınız diyorum ama sıcak nodülü olan birisi var bilmiyor, iyot kullandı, yine zarar vermez. Sadece sıcak nodül demek, tiroitte anarşist bir odak var demektir. Tiroidin otonomisi dışında kendi başına iyot üretiyor demektir. Her iyodu bulduğunda fazlaca iyot üretecek demektir. E bu durumda da o nodül orada olduğu sürece siz o iyodu almamanız gerekir. Orayı halledip ondan sonra gene almanız lazım. İyodu her halükârda insanların hayatına dahil etmesi lazım. Eğer sağlıklı kalmak istiyorsanız, vücudunuzu toksinlere karşı korumak istiyorsanız enerjik olmak istiyorsanız, bağışıklık sisteminiz güçlü olsun istiyorsanız bütün yollar iyottan geçiyor.

- Anti aging için iyot kullanımı şart diyorsunuz ya da iyodun haricinde de başka hangi vitaminler kullanmalıyız ve neden iyodu anti agingte kullanmalıyız?

İyodun anti agingteki en önemli özelliği vücuttaki toksinleri temizlemesi. Şimdi herkesin derdi detoks. Ve öyle bir algı var ki, bir bardak bir şey içince sanki vücudumuz temizleniyor gibi oluyor, öyle değil. Bizim yıllarca kirlettiğimiz bir vücudu bir iki günlük on beş günlük kamplarla, detoks kürleriyle temizlemeniz mümkün değil. Toksinin vücuda girmesi çok kolaydır ancak çıkartmak çok zordur. Eğer bunu düzenli ve sistematik olarak yapmazsanız kısa sürede temizlemeniz mümkün değil. İyot bu temizleme işlemini çok yavaş ve uzun sürede yapıyor. Bir yılda yapıyor, iki yılda yapıyor ama gittikçe azaltıyor. Vücudun detoks olması demek anti agingte en önemli basamağı atladınız demektir. Vücudunuz kirliyken detoks yapamazsınız. Sizin içiniz pis, dışınızı güzelleştirmeye çalışıyorsunuz, mümkün değil. Mutfaktaki tencere tava pislikten görünmüyor siz kek yapmaya kalkıyorsunuz. Olmaz. Anti aging de böyle. Ayrıca anti agingte standart bir kür yoktur. Hastalık yok hasta var. Kişiye uygun yapacaksınız.

- Peki vücudun iyot ihtiyacı nedir?

Vücudumuzda Sodyum İyodür Simporteri (NIS), yani iyot taşıyıcı sistemlere sahip organların varlığı, ‘iyot sadece tiroid için ihtiyaçtır’ tezinin yanlış olduğunun göstergesidir. Eğer bu tez yanlış ise, iyot için önerilen günlük 150 mcg dozun da eksik olduğu gerçeğini kabul etmek gerekir. Bu kadar organın ihtiyacını karşılayacak doz, önerilen bu miktardan çok yüksek olmalıdır. Uluslararası İyot Eksikliği Bozukluklarının Kontrolü Konseyi, iyodun potansiyel ekstra -tiroidal faydalarını elde etmek için belirli patolojilerde iyot alımının en az 3 mg/güne çıkarılmasını önermektedir. Bu da yüzde 2 Lugol için günde 1 damladan bir miktar fazladır. 1 damla yüzde 2 Lugol 2,5 mg iyot içerir.

Ortomoloküler tıp disiplini iyot ihtiyacının bu dozdan daha fazla olduğunu ve günlük 12500-25000 mcg düzeyinde olması gerektiğini savunur. Bu da yüzde 2 Lugol’den günlük 5-10 damla kullanılması anlamına gelmektedir. Japonların günlük diyetleri ile aldıkları iyot miktarı göz önünde bulundurulduğunda bu yaklaşımın ihtiyacı karşılamak anlamında daha doğru bir uygulama olduğu düşünülebilir.

Kış kapıda! Gripten korunmak ne yapmalıyız?

İyot kullanın. D vitamini düzeyini 60-80 μg/L arasına çıkarın. Düzenli c vitamini tüketin.

 

Japon zekâsının altında ı̇yot mu yatıyor?

Günümüzde de iyot bakımından zengin ortamda yaşayan ya da iyot bakımından zengin gıdayla beslenen insanların zekâ düzeyleri ve genel sağlık durumları iyot bakımından eksik kişilere göre daha fazladır. Japonların zekâsının altında iyota bu kadar yakın olmak ve iyot içeriği yüksek deniz ürünleri tüketmek geliyor olabilir mi? Hem deniz kenarında yaşarlar hem de özellikle tükettikleri deniz mahsulleriyle dünyadaki tüm insanlardan daha fazla iyot alırlar. Bu durum onların iyot eksikliği sonucu oluşan hastalıkları daha az yaşamalarının nedenidir. İdiot teriminin de iyot eksikliğine bağlı zihinsel gelişim eksikliğini işaret ettiği görüşü yaygındır.

 

Ebru D. Dedeoğlu kimdir?

Ebru D. Dedeoğlu, işletme-ekonomi bölümünden mezun oldu. Executive MBA alanında yüksek lisansını tamamladı. İktisat Bankası'nda MT olarak başladığı iş hayatını 13 yıl süresince portföy yönetim şirketlerinin pazarlama biriminde yönetici olarak tamamladı.

Bir yıllık Uzak Doğu serüveninden sonra hayatına yeni bir yön vererek yayıncılık hayatına adım attı ve Doğan Kitap pazarlama biriminde yeniden başladı.

Türkiye'nin çok sayıda yazarlarıyla bire bir geleneksel ve digital medya pazarlama stratejileri üzerine çalıştı.

Cumhuriyet'te Türk/yabancı yazarlarla söyleşiler yaptı. Oksijen gazetesinde de röportajları devam etmektedir.

Yeni yazarlar keşfetti. Doğan Kitap'ta uzun yıllar süren yayıncılık hayatından sonra Ajans Letra'yı kurdu.

Halen Ajans Letra'da çalışıyor ve yazarlara danışmanlık hizmeti veriyor. Aralık 2023'ten itibaren kitaplar, yazarlar, yayın hayatı üzerine T24'te söyleşi yapmaya başladı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ensest istismarını ele alan ‘Mavi -Görüldü’nün yazarları: Tuvalete gidip kustuk, nutkumuz tutuldu, kanımız dondu!

Arif Bilgili: Mavi, hikâyesinin istismar edilmiş bütün yaralı yüreklere merhem olmasını istedi. Fakat bir yandan da geçmişinden kurtulmak için -ne acıdır ki- hayata ve insana teslim edemeyeceğini çok iyi bildiği için edebiyata teslim etti hikâyesini

‘Görünmeyen Cemaat: Mürideler'in yazarı Filiz Gazi, tarikatlarda kadınlara biçilen hayatları anlattı

Gazeteci Filiz Gazi: Ölünün ölü yıkayıcısına teslim olduğu gibi teslimiyet isteniyor. İstiyorlar ki hiç soru sorma, düşünme. Deniyor ki, “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır”

Oya Baydar, "Hatırlamanın ve Unutuşun Kitabı"nı anlattı: Devlet adına işlenen suçlar affedilebilir mi; aşk, suskunluğun getirdiği suç ortaklığını meşru kılar mı?

Kadın hareketinin Türkiye'de en güçlü ve yüksek sesli muhalefeti oluşturduğunu söyleyen Oya Baydar, "İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması, Orta Çağ zihniyetinin bir yansımasıdır" dedi

"
"