04 Haziran 2023

Online aktivizmin imkânı üzerine: Cumartesi Anneleri örneği

Dijital çağda, anneler ve aktivistler tarafından kullanılan dijital araçlar yoluyla barışçıl hareketler dönüşebilir mi ya da sokağın yerini alabilir mi?

Cumartesi Anneleri, gözaltında zorla kaybedilen çocuklarının akıbetlerini, 1995'ten bu yana, her cumartesi saat 12.00'da Galatasaray Meydanı'ndan sormaya devam ediyor. Bu hafta, 946. hafta.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun 2018'de meydanı buluşmaya yasaklaması ve sonrasında Covid-19 pandemisi, Cumartesi Anneleri'ni sosyal medyaya yönelten iki ana unsur. Dolayısıyla yaklaşık son beş yıldır Cumartesi Anneleri, her hafta aynı saatte sosyal medya üzerinden seslerini duyurmaya devam ettiler. Bununla birlikte, geçtiğimiz aylarda AYM'nin verdiği hak ihlalleri kararları sonrası son birkaç haftadır tekrar meydana çıkan anneler, her hafta kolluk kuvvetlerinin şiddeti eşliğinde gözaltına alınıyor.

Ben, bu yazımda, Cumartesi Anneleri'nin sosyal medya üzerinden yaptıkları hak mücadelesi özelinde, içinde bulunduğumuz dijital çağda, sosyal medya araçları kullanarak yapılan online aktivizmin sınırlılıkları ve imkânı üzerine ne söylenebilir, dijitalleşme ve aktivizmin bir aradalığına nasıl bakılabilir, biraz bunu irdelemek istiyorum.

Öncelikle Cumartesi Anneleri, 1995'ten bu yana ne talep ediyor?

Elbette, zorla kaybedilen yakınlarının akıbetlerini öğrenmek ve sorumluların cezalandırılması grubun temel talepleri. Bunun yanı sıra;

  • devlet şiddeti, militarizm ve militarizasyon süreçlerine karşı toplumsal farkındalık yaratmak,
  • devletin faili olduğu siyasi infazların açığa kavuşması için devlet dokümanlarının ve arşivlerinin açılmasını sağlamak,
  • Türk Ceza Kanunu'nda siyasi cinayet ve zorla kaybetmelerle ilgili davalarda zamanaşımının kaldırılmasını sağlamak ve
  • Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Karşı Uluslararası Sözleşmeyi imzalamasını sağlamak

diğer talepleri arasında sayılabilir.

Cumartesi Anneleri, bu taleplerini hem devlet yasağı hem de sonrasında pandemi nedeniyle, Twitter, Instagram, Facebook ve YouTube gibi sosyal medya kanallarından dile getirmeye ve kitlelere ulaştırmaya çalıyorlar. Bu noktada son yıllarda hareketin online aktivizmi de bünyesine katarak yöntemini genişlettiğini söylemek mümkün.

Peki nedir bu online aktivizm?

Web aktivizmi, internet aktivizmi, çevrim içi aktivizm, dijital kampanya, dijital aktivizm, çevrim içi örgütlenme, elektronik aktivizm, e-kampanya ve e-aktivizm gibi çeşitli şekillerde de ifade edilen online aktivizm; elektronik iletişim teknolojilerinin kullanımı yoluyla sivil toplumu hareket geçirmek, örgütlemek ve bilgiyi geniş kitlelere yaymak gibi amaçlara hizmet eder. Online aktivizm, aktivist gruplara ya da sivil topluma, kitlesini genişletme, lobicilik faaliyetleri, örgütlenme ve kaynak geliştirme gibi çeşitli alanlarda kapasite imkânı sağlar. Sandor Vegh, online aktivizm bağlamında üç ilkesel kategori olduğunu belirtir: "aktif/reaktif aktivizm", "mobilize edici aktivizm" ve "farkındalık artırıcı aktivizm". Aslında, internetin kanaat önderlerine ve toplumsal olaylara karşı insanların yaklaşımlarını etkileme potansiyelleri uzun süredir alanda çalışan araştırmacılar tarafından dile getiriliyor. Örneğin, Siyaset, Demokrasi ve İnternet Enstitüsü durumu şöyle ifade ediyor:

"Online Siyasi Yurttaşlar; dostları, akrabaları ve iş arkadaşları arasında ortalama vatandaşlara göre yedi kat daha fazla kanaat önderi olmaya yakınlar. Ortalama olarak, Amerikalıların yüzde 10'u fenomen niteliğine sahip. Çalışmamız, Online Siyasi Yurttaşların yüzde 69'unun fenomen niteliğini taşıdığını ortaya çıkarmıştır."

Bununla birlikte, kimi eleştirmenler, bu mecranın manipülasyona da açık olduğunu ve kişisel çıkarlar için de kullanılarak sömürüye neden olabileceğini belirtmektedir. California Üniversitesi, Santa Cruz'dan Prof. Dr. Barbara Epstein, internetin, özellikle toplumsal hareketlerin önemli bir özelliği olan yüz yüze temasın bilgisayarın yapay doğasıyla çeliştiğine ve bu tür hareketlere zarar verebileceğine işaret ediyor. Ayrıca, bireyin sosyal medyada parçası olduğu tartışmanın, gerçekte olduğundan daha geniş katılımlı bir ağa sahip olduğu yanılgısı içinde olabileceğini de ekliyor. Micah M. White da eleştirileri bir adım öteye taşıyarak şöyle diyor:

"Siyasi katılım birkaç linke tıklama meselesi haline geliyor. İnternette sörf yapmanın dünyayı değiştirebileceği illüzyonu hâkim. McDonald's ile bir ev yemeği arasındaki benzerlik ne ise kliktivizm ve aktivizm arasındaki benzerlik de odur. McDonald's da bir yemektir lakin besleyici ve sağlıklı olmayan bir yiyecek."

Öte yandan internet kullanımı tüm dünyada oldukça yaygındır. 2022 TÜİK verilerine göre, ülkemizde hanelerin yüzde 94'ü, bireylerin de yüzde 85'i internet erişimine sahip. Sosyal medya platformlarına baktığımızda da kullanıcı oranları şöyle özetleyebiliriz:

  • WhatsApp: yüzde 82
  • YouTube: yüzde 67,2
  • Instagram: yüzde 57,6
  • Facebook: yüzde 50,4
  • Twitter: yüzde 20,2
  • Telegram: yüzde 13,6
  • Tik Tok: yüzde 13,3
  • Snapchat: yüzde 8,3
  • BIP: yüzde 5,3

Cumartesi Anneleri ve sosyal medya

Cumartesi Anneleri, sosyal medya platformlarından en fazla tercih edilenleri aktif bir şekilde kullanıyorlar. Buna göre, sırasıyla etkileşimlerini şu şekilde belirtebilirim:

  • WhatsApp: Cumartesi Anneleri'nin sosyal medya hesaplarına baktığımızda kendi aralarındaki iletişim için WhatsApp kullandıkları ve bu şekilde daha hızlı bir fikir alışverişi yapabildiklerini görüyoruz.
  • YouTube: 24 Mayıs 2012'de açılan hesap şimdiye kadar toplamda 131,102 görüntüleme almış. En fazla görüntülenen içeriklerinin özellikle Sezen Aksu, Ceylan Ertem, Bandista ve Melek Mosso gibi popüler şarkıcıların yer aldığı videolar olduğunu görüyoruz. Kanaldaki içeriklerin, 2021-2022 yılları arasında görüntülenme sayısı ortalama 12,510. 2021'de yüklenen 88 videonun ortalama görüntüleme sayısı 199 iken, 2022'de yüklenen 255 videonun ortalama görüntülenme sayısı 264. Bu da hem paylaşımların hem de görüntülenmenin artışında bir düzenliliği işaret ediyor. Benzer şekilde yüklenen videoların beğenilme oranı da (2021'de ortalama 9,5; 2022'de 27 beğeni), videolara yapılan yorumlar da 2021 yılına (82 yorum) göre, 2022 yılında (153 yorum) daha yüksek.
  • Twitter: Cumartesi Anneleri tarafından en fazla kullanılan ve etkileşimin en yoğun olduğu sosyal medya kanalı Twitter. Mayıs 2012'de açılan hesabın şu anda 88 bin takipçisi var. 2021-2022 arasında 9,412 tweet paylaşılmış ve bunların özellikle 900. ve 917. haftalar arasındaki açıklamaları yaklaşık 226 bin görüntüleme almış. Paylaşılan 23 videonun da ortalama 10 bin görüntülemesi var. Bu videoların beğenilme oranı ortalama 458, retweetlenme oranı ortalama 154 ve videolara yapılan yorum sayısı da ortalama 4. Twitter'ın YouTube'dan daha fazla etkileşim alması da doğrudan YouTube'un eğlence, Twitter'ın haber alma motivasyonuyla kullanılıyor olması.
  • Cumartesi Anneleri'ne ait Her ne kadar Tumblr ve Flickr hesapları olsa da her ikisi de pasif görünüyor. Tumblr'da herhangi bir güncel paylaşım olmamakla birlikte Flickr'da 2 üye, 6 fotoğraf bulunmakta ama platformda herhangi bir tartışma yok.
  • Cumartesi Anneleri'nin Facebook hesabını da yaklaşık 45 bin kişi takip ediyor ve paylaşılan içerikler şu ana dek yaklaşık 45 bin beğeni almış.
  • Instagram hesabına baktığımızda da 1,319 gönderi olduğunu ve 1,689 kişinin hesabı takip ettiğini görüyoruz. Gönderilerin ortalama beğeni oranı da 73.
  • Her ne kadar Tik Tok platformunda herhangi bir hesapları bulunmasa da Cumartesi Anneleri içerikli paylaşılan videoların 3 milyona yakın görüntülendiğini söyleyebiliriz.

Pekiyi, bu veri bize ne anlatabilir? Dijital çağda, anneler ve aktivistler tarafından kullanılan dijital araçlar yoluyla barışçıl hareketler dönüşebilir mi ya da sokağın yerini alabilir mi?

Bu verinin analiz sürecinde İnsan Hakları Derneği, İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon'dan insan hakları savunucusu Sebla Arcan ile yaptığım görüşme sonrası bu sorulara şu şekilde yanıtlar verebilirim:

Öncelikle Cumartesi Anneleri aslında 2012'den bu yana çevrim içi araçları kullanmaya başladıklarını ifade ediyorlar. Yani, sosyal medyaya çok da yabancı değiller. Özellikle 780. haftadan itibaren sistemli bir şekilde sosyal medya kullanılsa da öncesinde de sosyal medya üzerinden çesitli çevrim içi toplantılar ve canlı yayınlar yapıyorlardı. Bunun olumlu etkilerinden biri, sokak protestoları yoluyla ulaşamayacağınız miktarda insana ulaşabilmenin imkânı. Örneğin, algıda seçicilik oluşmaya başlayabiliyor. Sebla Arcan, bununla ilgili bir gencin deneyimini örnek veriyor.

"Bir gün genç bir çocuk alana geldi ve internette Bandista'yı dinledikten sonra bizi tanıdığını söyledi. Sonra bir yıl boyunca bize alanda yardım etti. Kısa bir film çekti ve hatta ödüller aldı."

Bunun yanında Arjantin'de Plaza de Mayo Anneleri ya da Şili ve Lübnan gibi ülkelerde benzer deneyimler yaşayan insanlarla bir araya gelmenin daha kolay olduğu da bir gerçek. 1990'larda bu imkânların kısıtlı olması ve şu anda sosyal medyanın rolü, uluslararası dayanışmayı da daha kolaylaştıran ve hareketin gücünü çoğaltan etmenlerden biri. Ayrıca geçmişte sadece belirli gazeteler hareketi haberleştirirken artık daha geniş bir kitleye çok farklı kanallardan ulaşılabiliyor ve bu da Cumartesi Anneleri'nin seslerinin daha geniş bir alana yayılmasına olanak tanıyor. Her ne kadar "post atarak bir şeyler yapmış olma" hissi bir aidiyet duygusu oluşturmasa da en azından bu durum bir farkındalık da yaratıyor Arcan'a göre. Tüm bunların dışında sosyal medyada paylaşılan her türlü içerik, tek bir hesap üzerinden paylaşıldığı için direnişin kendiliğinden düzenli bir arşiv haline gelmesi de sağlanmış oluyor. Örneğin, süreç içerisinde hayatını kaybeden ya da mücadelenin bir zamanında bir parçası olmuş pek çok kişinin kayıtları da birer doküman olarak hafıza tazeleyebilmek ya da aşağıdan tarih yazımını güçlendirebilmek adına önemli. Sosyal medya üzerinden devam edilmesinin bir başka olumlu yanı da şu: Sosyal medya yoluyla Cumartesi Anneleri, iş yerlerini ya da evlerini kamusal ortama açıyorlar. Bu da onların mücadelelerinden vazgeçmediklerini mekân-bağımsız bir şekilde göstermesi bakımından önemli. Ayrıca annelerin çoğunluğu her ne kadar sosyal medya okuryazarı değilse de -hatta genel olarak okur yazarlık oranı da yüksek değil- bu oran ikinci kuşakta çok daha yüksek. Ayrıca ikinci ve üçüncü kuşaklar başkalarının hak ihlallerini de sosyal medya yoluyla daha yakından izleyebiliyor ve takip edebiliyor. Son olarak, 1999-2012 arasında kolluk kuvveti şiddeti nedeniyle eylemlere ara verildiğinde, alternatifler imkânlar ne yazık ki yaygın değildi. Ancak 2018 itibariyle fiziksel buluşmalar yasaklanmış olsa da eylemlerin online yapılabilmesi, harekete kesintisizlik imkânını veriyor.

Ancak, Cumartesi Anneleri özelinde online aktivizmin aşağıdaki olumsuz yanları çok daha mühim görünüyor.

  • Travmatik olaylar ve videolar, her ne kadar sorumluluk duygusu yaratıyor olsa da daha az izlenme oranına sahipler, tabii eğer içeriğinde şiddet unsuru yoksa. Eğer polis şiddeti içeren bir fotoğraf ve/veya video paylaşılıyorsa, bunların izlenme oranları daha yüksek oluyor. Ayrıca bunların anaakım medyada paylaşılma ihtimalleri de daha fazla oluyor.
  • Bu hikâyenin bir parçası olmak nihayetinde bir seçim. Seçim ise sorumluluk almayı gerektiriyor. İnsanların çok ilgi göstermemesinin sebeplerinden biri de bu olabilir.
  • Galatasaray'ın terapi etkisi var. Meydandaki buluşmadan sonra da anneler bir araya gelip paylaşım da bulunuyorlar. Bu da sosyalleşmelerini ve acıyı sağaltmalarını sağlayan bir unsur. Online buluşmaların ise böyle bir etkisi yok; bir araya gelemiyorlar ve pek çok şeyi "içlerinde tuttuklarını" söylüyorlar. Alanda olmayla online aktivizmin aynı şey olmadığını, online olsa da birbirlerinin özlemini dindirmediğini dile getirmeleri, temasın ve dokunma duyusunun öneminin altını çiziyor. Birlikte çay içmek, birbirlerinin elini tutmak, birbirlerine sarılmak hem dayanışmayı hem de motivasyonu artırıyor. Tüm bunlar, sosyal medya yoluyla mümkün değil; dolayısıyla da Galatasaray'ın anlamı, onlar için hep başka. Bu kadar uzun süren bir direniş hareketi olmasının temel özelliği aslında aynı mekânda bir arada olmaları. Herkesin gücünü aldığı damar burası çünkü. Bu nedenle, seçimleri her zaman sokaktan yana, çünkü sokak, dayanışma ve aidiyet duygusunu veriyor.
  • "Meydanda da insanlar izliyor ve geçiyor, sosyal medyada da. Ancak sosyal medyada görüntülenme var; kaç kişi izliyor bilmiyoruz. Fakat Galatasaray'da biz insanların bize baktıklarında ne hissettiklerini anlayabiliyorduk," diyor Sebla Arcan.

Sonuç olarak, Cumartesi Anneleri toplumsal gerçekliklerini ontolojik olarak kamusal alanda yaratıyor ve anneliği, evdeki meleği evlerinde bırakarak ısrar, inat, duygu politikası, yas, hakikat ve hafıza yoluyla mücadelelerinin içinde dönüştürüyor. Mücadelenin de gösterdiği gibi sokak, insan hakları mücadelesinin can damarıdır ve online aktivizm yalnızca kullanılabilecek araçlardan biri olabilir.


 P. S. Bu yazı, 26-28 Ekim 2022 tarihlerinde İsveç'in Karlstad şehrinde düzenlenen 5. Ulusal Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Konferansı'nda yaptığım sunum verileri üzerinden hazırlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

2023 insan hakları endekslerinin satır aralarında Türkiye

Bu yazıda özel olarak Türkiye'ye ayrılan yerleri irdelemekten ziyade, metinlerin Türkiye'ye ayrılan özel kısımlarından ayrı olarak, farklı kısımlarda Türkiye'nin hangi durumlara örnek gösterilerek adının geçtiğini ortaya koyacağım

Yirminci yüzyıl öncesi Amerikan edebiyatı geleneğinde savaşlar, çatışmalar ve aykırı sesler

1700'lere kadar erken koloni döneminde Amerikan edebiyatının kanon eserlerinde, doğayla savaş başta olmak üzere yerlilerle çatışmalar detaylı bir şekilde anlatılarak Püriten ahlakına karşı barbarlığın savaşında, Avrupa medeniyeti ve inanışının gücü ve galibiyeti vurgusu yapılır. Burada karşıt güçler şeytani, barbar ve yıkıcı olarak düşmanlaştırılarak Amerikan tarihinin çatışmaları haklı bir zemine oturtulmaya çalışılır. Bu eserler, gelecek kuşaklar için Amerikan ulusunun tuğlalarını birbirine yapıştıran tutkallar olarak önemli bir rol oynayacaklardır

Savaşlar döneminde savaş karşıtlığının imkânı (2): Tim O'Brien'in Taşıdıkları Şeyler romanı üzerine

Romanda bir insanın öldürülmesi askerlerde farklı düzeylerde psikolojik travma yaratırken ve bu, birine yüklenmesi gereken bir suç olarak algılanırken milyonlarca balığın öldürülmesinde veya köpek ya da mandanın katledilmesinde aynı etki ortaya çıkmaz. Orman, pirinç tarlaları ya da nehir yaşayan bir öğe değil aksine taraflar için bir mücadele sahası ve hesaplaşma yeridir

"
"