15 Nisan 2025

Işık kimi aydınlatıyor: “Hayatlarımız bencil, cahil, savurgan ve bayağı"

Tykwer, filmin ana halkasını ötekini görmek, acısına dokunmak üzerine kursa da eleştirdiği perspektife kendisi de yerleşmekten kurtulamıyor

Alman yönetmen Tom Tykwer'in 75. Berlin Film Festivali’nin (Berlinale) açılış filmi olan Işık (Das Licht), 44. İstanbul Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluştu.

Koş Lola Koş ve Babylon Berlin’in usta yönetmeni Tykwer, son filmi ile sol-liberal orta sınıf bir Alman aile üzerinden Avrupa’nın kültürel vitrininde sunduğu evrensel insani değerlerin samimiyetini sorguluyor.

Değişen dünyada evlerine gelen Ortadoğulu yabancıyla hayatları da değişen Engels ailesinden Lars Eidinger’i markalar için reklam metinleri yazan ve sistem karşıtı söylemleri pazarlama yöntemlerinde kullanan Bohem ebeveyn Tim rolünde izliyoruz.

Nairobi'deki bir kalkınma projesine kendini adamış Milena rolünde Nicolette Krebitz’i görürüz. Projenin devamını sağlayan ama kendi başarısına bağlı olmayan daha iyi bir kaynak bulununca hayal kırıklığına uğrayan bir portre çizer.

Ailenin 17 yaşındaki ikizlerinden Jon (Julius Gause) dağınık odasında VR oynayarak tüm zamanını sanal bir dünyanın içinde geçirirken, Frieda (Elke Biesendorfer) uyuşturucu da kullanan aktivist bir grubun parçasıdır.

Kendi küçük hayatlarında önemli toplumsal rollere sahip olduğunu düşünen aile bireyleri aynı evin içinde birbirinden kopuk hayatlar yaşarken Polonyalı hizmetçilerinin evlerinde öldüğünü anlamayacak kadar kendi dünyalarına gömülmüştür.

Bu trajikomik olayın ardından yaşam biçimlerini sorgulayan ailenin genç üyesi Frieda “Hayatlarımız bencil, cahil, savurgan ve bayağı. Dünyanın uçurumun eşiğinde olmasının nedeni biziz, başkaları değil” der fakat bu sözler de reklam malzemesi olmaktan kurtulamayacaktır.

Engels Ailesi - Işık / Das Licht

Koş Lola Koş'ta farklı varyasyonlarla kurgulanan zaman, döngüsel bir ritim oluşturuyordu. Lola, her seferinde başa dönüp sevgilisini kurtarmaya çalışıyordu. Işık’ta filme ritmini veren yağmurdur. Zaman yine sınırlıdır ve yine bir kurtarıcıya ihtiyaç vardır.

Tykwer, istikrarsızlaşan dünyayı anlatmak için Büyük Tufan öncesi kırk gün kırk gece yağan yağmura alegorik gönderme yapar. Yağmur tufan gibi yıkımın, dönüşümün aynı zamanda da arınmanın habercisidir.

Dünya batarken batı kültürünün kendi bireysel sorunları üzerine gömülmeleri, mekânsal bir temsille de desteklenir. Tykwer filmlerinde mekânı bir karakter gibi ele alır. Berlin’in yağmurlu sokakları belirsizleşen dış dünyanın, Engels ailesinin dağıldığı evin her odası iç dünyanın temsilidir. Günlük hayatlarının akışını zorlaştıran sağanak yağmur, kontrolsüzlük ve belirsizlik duygusu yaratır. Görüşü kısıtlar, mekânın sınırlarını belirsizleştirir. Evlerinin içinde olup bitenden bihaber aile üyeleri kendi içsel kuyularında kaybolur. Zaman metaforunun kum yerine su damlalarıyla gösterildiği saat, zamanın tükenmekte olduğuna işaret eder.

Tekrar eden geç kalma sahneleri anlama hizmet eden sinematik sekanslar oluşturur. Gitmesi gereken her yere geç kalarak sorumluluktan sıyrılmaya çalışan Tim’in karakteristik özelliğine vurgu yapar. 

Sorumluluğa dair en çarpıcı anlatı Dio (Elyas Eldridge) karakteriyle kendisini gösterir. 8 yaşındaki Dio’yu sık sık Alman aileye bırakan Afrikalı baba “sorumsuz” gibi görünür. Ancak Dio’nun annesinin Milena olduğunu öğrendiğimizde algılarımız değişir; karşımızda doğurdukları sorunlara sosyal sorumluluk projeleriyle çözüm arayan Batı vardır.

Suriyeli mülteci bir kadın olan Farrah (Tala Al Deen), yüksek mesleki niteliklere sahiptir ve üç dil bilmektedir. Ancak gizli gündemi nedeniyle düşük beceri gerektiren bir işi seçer. Ailenin ölen temizlik elemanından boşalan işe girer. Dışardan gelen ve güncel toplumsal sorunların merkezinde duran Suriyeli mülteciye düşen rol, kimlik bunalımları derinleşen aile bireylerinin sorunlarını açığa çıkarmak, kaçtıkları gerçeklerle yüzleşmelerini sağlamak ve kopan aile bağlarını onarmaktır. Kısacası birbirinden kopuk hayatlar yaşayan Engels ailesini iyileştirmek.

Tykwer filmin ana halkasını ötekini görmek, acısına dokunmak üzerine kursa da eleştirdiği perspektife kendi de yerleşmekten sıyrılamıyor. İzleyiciyi daha çok Berlin’in tipik entelektüel ailesiyle yakınlaştırıyor. Suriyeli mülteci Farrah’ın gizli gündemi tekinsizlik yaratıyor ve bağ kurmamıza izin vermiyor. Yönetmene yabancı bir kültürden olan Farrah, içeriden anlatılamıyor.

Farrah'ın "ışık terapisi" doğaüstü mistik bir ritüel gibi dursa da beyne sinyaller gönderen bilimsel bir terapi temeline oturur. Fiziksel değil, aynı zamanda düşünsel ve duygusal aydınlanmayı da simgeleyen bir metafordur. Koş Lola Koş’un açılış sahnesinde olduğu gibi filmin ilk sahnesinde şehri havadan yakalayan kamera Farah’ın odasına doğru yaklaşır, ışığa doğru çekilir.

Işık ile tezat oluşturan yağmurun ilerleyen sahnelerde güneşle birleşerek oluşturduğu gökkuşağı, filmin karamsar kasvetli havasını yumuşatır.

Berlin şehri, bu filmde de karakterlerin yalnızlığına vurgu yapan farklı kamera açılarıyla merkezi bir rol üstlenir.

Karakter olarak mekân

Potsdamer Platz, Tykwer’in önceki filmlerinde de (özellikle Cennet ve Koş Lola Koş) hem mekânsal bir bağlam hem de metaforik bir zemin olarak yer alır. Bu alanın Almanya’nın tarihsel dönüşümünde önemi dikkate alınırsa sinematik temsili daha da anlam kazanır. Cam kuleleri ve alışveriş merkeziyle Potsdamer Platz, bireyin içsel karmaşasını ve kaybolmuşluğunu vurgulamak için kontrast olarak kullanılır.

Lars Eidinger - Işık / Das Licht

Animasyon, müzikal sahneler ve dans sekansları filmi ağırlığından kurtarsa da bütüne iyi yerleşemediği için montaj etkisi yaratıyor. Queen’in– Bohemian Rhapsody’sine yazık edildiğini söylersem abartmış olmam.

Ama Christian Almesberger'in sinematografisi filmin final sahnesinde görülmeye değer.

Gülay Kazancıoğlu kimdir?

İlk, orta ve lise eğitimlerini doğduğu kent olan Trabzon'da tamamladı.

Ankara Üniversitesi'ndeki mühendislik eğitimini resim bölümünde okuyabilmek için yarım bırakıp 1992 yılında Gazi Üniversitesi Resim Bölümü'ne geçti. 

1996 yılında lisansını tamamlamasının ardından Hacettepe Ünversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı'nda “Resimde Trajik” konulu yüksek lisans teziyle sanatta yeterliliğini verdi.

Ankara ve istanbul'da görsel sanatlar öğretmeni olarak da görev yapan sanatçı resim, heykel ve dijital enstalasyon çalışmalarına devam etmektedir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yabancı Topraklarda | Kuşat kuşatıldığın yeri; her şeyini kaybetmiş olan artık özgürdür

Edward Said’in "Filistinlilerin kaderi, başladıkları yerde değil, beklenmedik ve çok uzak bir yerde son bulmaktır" sözleri, filmin ana hatlarını çiziyor

Satürn’ün Korkusu: Mitler içinde bulunduğumuz zamanda yaşıyor

Çocuklarını Yiyen Satürn’de iktidarın kendini korumak için önüne çıkan her şeyi yok eden karanlık doğası teşhir edilir. Resimde Satürn oğlunu yer ama zevkten değil, gözlerinden okunabilen korku ve paranoyadan…

Ay Işığıyla Dans: Birlikte yürüyelim o zaman korkusuzca…

Dzama, kural tanımayan iktidarlar, çevresel yıkım ve savaşın yol açtığı felaketlere karşı masallardan, süper kahramanlardan ve sanattan destek alan bir fantazyaya davet ediyor

"
"