07 Aralık 2024

Kadınların fendi Netanyahu’yu yendi

Kamuoyunda “Lahey’i basma yasası” olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”, (ASPA) ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) 21 Kasım’da çok önemli bir karara imza attı. Fransız Yargıç Nicolas Guillou’nun başkanlık ettiği ve Benin ile Slovenyalı iki kadın yargıçtan oluşan UCM’nin üç kişilik Yargılama Öncesi Dairesi (Pre-trial chamber) İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, eski İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Hamas’ın askeri kanadı komutanı Muhammed Deif hakkında tutuklama emri çıkarılmasına karar verdi. Ne yazık ki tarihi nitelikte sayılabilecek UCM’nin bu kararı, Trump tartışmaları ve geçtiğimiz hafta sonu Suriye’de ortaya çıkan gelişmeler nedeniyle kamuoyunda fazla yankı bulmadı, tabiri caizse güme gitti. Konuyla ilgili olarak medyada yer alan az sayıdaki haberlerde de 7 Ekim saldırılarının mimarı olduğu düşünülen Hamas’lı Deif için çıkarılan tutuklama emrinden hiç söz edilmedi.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tarihçesi

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Birleşmiş Milletler çerçevesinde Roma’da toplanan bir konferans sonucunda 1998 yılında kabul edilen Roma Statüsüyle kuruldu. Statü gereği 60 ülke tarafından onaylandığı tarih olan, 11 Nisan 2002 tarihinde faaliyete geçti. Bugün itibariyle 124 ülke UCM’ye taraf. Savaş suçları, insanlığa karşı suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçları mahkemenin yargı yetkisine giriyor. UCM, devletleri yargılamaya yetkili değil, sadece kişileri yargılayabiliyor.

UCM kuruluşundan bu yana bazılarında birden fazla şüphelinin bulunduğu 32 davaya bakmış. Yargılama Öncesi Daire bugüne kadar 62 kişi hakkında tutuklama emri çıkarmış. Bunlardan 21’i taraf devletlerin iş birliğiyle yakalanarak mahkeme önüne çıkarılmış. 33 kişi hâlâ tutuklanmayı bekliyor. Yargılananlardan 11’i hüküm giymiş, dördü beraat etmiş.

UCM ilk mahkûmiyet kararını, 2012 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyetindeki milislerin lideri Thomas Lubanga için vermiş. Çocukları savaşa sürerek savaş suçu işlemekten yargılanan Lubanga, 14 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkemenin diğer ünlü müşterileri arasında Netanyahu’nun yanı sıra eski Kenya Cumhurbaşkanlarından Kenyatta, eski Sudan devlet başkanı Ömer-el- Beşir ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de yer alıyor.

ABD ve Uluslararası Ceza Mahkemesi

ABD Roma Statüsü’nün müzakerelerine katılarak ortaya çıkan nihai metni 31 Aralık 2000 tarihinde imzaladı. Ancak George W. Bush döneminde, baştan beri sıcak bakmadığı Statü’den imzasını geri çektiğini açıkladı. ABD, daha sonra kendi vatandaşlarını UCM’nin yargı yetkisi dışında tutabilmek için 100’ün üzerinde ülke ile ikili dokunulmazlık anlaşmaları imzaladı. Bunlarla da yetinmeyen ABD 2002 yılında kamuoyunda “Lahey’i Basma Yasa”sı olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”nı (ASPA) kabul etti. Bu yasaya göre, UCM’ye taraf ülkeler, ABD ile ikili dokunulmazlık anlaşması imzalamayı ret ettikleri takdirde, bu ülkelere yapılan askeri yardım kesilebiliyor. Yasa ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir.

21 Kasım tarihli Yargılama Öncesi Dairesi’nin tutuklama emri

21 Kasım tarihli Netanyahu, Gallant ve Deif’in tutuklanma emrine giden süreç Filistin’in 2015 yılında UCM’ye taraf olmasına kadar uzanıyor. UCM, 2021 yılından bu yana da Filistin topraklarında savaş suçu işlenip işlenmediğine ilişkin bir soruşturma yürütmekteydi. Geçen yıl 7 Ekim’den sonra bu soruşturmanın kapsamını genişletti.

UCM Savcısı Karim Khan, geçtiğimiz 20 Mayıs günü yaptığı açıklamada İsrail Başbakanı Netanyahu, eski Savunma Bakanı Gallant, Hamas lideri Yahya Sinwar, Hamasın askeri kanadının komutanı Muhammed Deif ve Hamas Siyasi Bürosu Başkanı İsmail Haniye hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işledikleri gerekçesiyle tutuklama emri kararı verilmesini talep etti. UCM’nin Yargılama Öncesi Dairesi bu talebi, 21 Kasım’da kabul ettiğini açıkladı. Aradan geçen süre içerisinde katledildiklerine ilişkin kesin kanıtlara ulaşıldığından Sinwar ve Haniye hakkındaki iddialar düşürüldü.

Netanyahu ile Gallant’a isnat edilen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları arasında açlıktan ölüme terk etmeyi bir savaş aracı olarak kullanmak, kasıtlı olarak adam öldürmek, saldırıların kasıtlı olarak sivil halka yönlendirilmesi, zulüm ve insanlık dışı eylemler gibi iddialar sıralanıyor. Hamas’ın askeri kanadının komutanı Muhammed Dief ise öldürme, rehin alma, ırza tecavüz, rehinelere insanlık dışı eylemler ve işkence ile suçlanıyor.

Nereye kadar?

UCM çalışma yöntemi olarak sanıkları gıyaplarında yargılayamıyor. Bu nedenle Netanyahu, Gallant ve Deif taraf ülkelerce tutuklanıp mahkemeye teslim edilmedikleri sürece, UCM’nin yapabileceği bir şey yok. Ama yine de uluslararası hukuku hiçe sayan bunca eylemine rağmen dokunulmaz denilen Netanyahu’ya mahkemenin dokunmuş olması başlı başına takdire şayan bir karar.

Genelde UCM savcılarının tutuklama taleplerini mahkeme ortalama 3-4 haftada karara bağlıyor. Putin’e üç haftada çıkarılan tutuklama emri Netanyahu için tam altı ayda verilebildi. Bu süre içerisinde Yargılama Öncesi Daire’nin üç yargıcı üzerindeki baskıları ve tehditleri tahmin etmek zor değil.

Acaba iki cesur kadın yargıç Beti Hohler (Benin) ve Reine Alapini Gansou olmasa bu karar alınabilir miydi? Her hâl ve kârda Yargılama Öncesi Daire’nin üç yargıcı da övgüyü hak ediyor.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Nerede kaldı Avrupa Birliği’nin ortak dış ve güvenlik politikası?

Bugün gelinen noktada AB’nin ortak bir dış politikasından bahsetmek mümkün değil. Kıbrıs ve Yunanistan’la ilişkiler babında Türkiye’yi kınamak haricinde hiçbir konuda ortak politikalar üretilemiyor. İsrail’in Gazze’deki katliamları, Suriye, Ukrayna gibi Avrupa güvenliğini doğrudan ilgilendiren sorunlarda sessiz kalıyorlar. Esasen uzun bir süredir can çekişmekte olan ortak dış ve güvenlik politikasına 1 Temmuz’da AB dönem başkanlığını devralan Orban’ın Macaristan’ı son noktayı koydu

Suriye sarmalında kırk yıllık kani olur mu yani?

Türkiye’nin işi o kadar kolay değil. Suriye’nin Afganistanlaşması, Güneyimizin Peşavirleşmesine yol açabilir. HTŞ’nin içerisinde çok sayıda cihatçı gruplar yer alıyor. Bu grupların HTŞ’ye egemen olması halinde YPG/PYD’nin terör koridorunu önleyelim derken güney sınırlarımızda HTŞ’nin oluşturacağı bir terör koridoru ile karşılaşmamız pekâlâ mümkün

“Amerika’yı seversen, İsrail’i sevmek zorundasın”

Kesin olan bir öngörü varsa, o da Trump 2.0’ın İsrail’e olan desteğinin her hâl ve kârda artarak devam edeceğidir. Türk-Amerikan ilişkilerinde önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en fazla başını ağrıtacak konuların ilk sıralarında da İsrail ile ilişkiler, Filistin meselesi ve Hamas konusundaki görüş ayrılığı gelecek gibi görünüyor

"
"