Ahmet Oktay
"Sağın İslamcı ve milliyetçi söylemlerinin geçmişe ve geçmişin eşitlikçi, özgürlükçü ütopyasına sahip çıkmaya çalıştığı ve bu öğeleri kitleleri siyasal düzlemde çağırıcı olacak biçimde kullanmaya başladığı günümüz koşullarında, Tanpınar'ın geleneğe yaptığı vurgu, sol açısından eleştirilebilir düşünceler içeriyor olsa bile uyarıcı nitelikler de içeriyor. Çünkü bürokratik ve şematik bir gelecek anlayışına karşı çıkan/çıkabilen bir bakış açısına sahip olabildiğimiz takdirde, Ernesto Laclau'nun vurguladığı üzere, geçmişin ve geleneğin barındırdığı komünizan yankıları yeniden canlandırabilir, duyulabilir hale getirebiliriz."
Entelektüel Tereddüt, 2003
Ekrem Işın
"Hayatı taşrada keşfedenlerin ruh hâli, adeta kişiliğine sinmişti. Azla yetinmenin intikamını alırcasına zincirlerini kırmış bir hayal gücüne, basit ve sıradan olanın rüyasına yedi iklim padişahı edâsıyla kuruluverme becerisine ve hüzünlü bir çocukluğun mirasını hayatı boyunca koruyabilme sağduyusuna sahipti. Ama bütün bunlar sonuçta ne ifade eder? O yine hayallerini Narmanlı Yurdu'ndaki bekâr odasında kurmaya, merakını kamçılayan uzak coğrafyalara gidebilmek için ricacı kuyruklarına girmeye mahkûmdu. Sanki hayat sofrasında iştah kabartan nimetler, onun için yasak meyvalardı. Hamdi Bey, imkansızlığın şirretleştirdiği çarıklı erkânıharp ahlâkını, konfeksiyon kültürünü ve iğdiş edilmiş ruhların oynadıkları insan kumarını hiç tanımadı; kaderine karşı yalnızca kendi dünyasını mırıldanmakla yetindi. Oysa çevresinde ne bu sesi duyabilecek hassas bir kulak ne de algılayabilecek bir beyin vardı. (…) Ahmet Hamdi Tanpınar, bu ülke için bir vicdan azabıdır. Bu insan bu ülkenin zihniyet tarihini yazdı. Her zaman bizi düşündü. Yakalandığımız kimlik krizinin yol açtığı tahribatı gösterebilmek için ruhumuza aynayı ilk o tuttu. Sonuçta birkaç neslin üstesinden gelemeyeceği bir mucizeye imza atmayı başardı. Bütün bunların karşılığında ona yalnızlığı ve hiç arzu etmediği dar bir ideoloji adamı kimliğini uygun gördük."
A'dan Z'ye Ahmet Hamdi Tanpınar, 2003
Elif Türkislamoğlu
"Türk siyasi hayatında Ahmet Hamdi Tanpınar ve eserlerine nasıl bakılması gerektiği hususu yazarın kendi düşünceleri kadar çelişkilidir. Tanpınar'ın Yahya Kemal gibi muhafazakâr düşüncenin simge isimlerinden birinin öğrencisi ve takipçisi olması, Bergson felsefesine yaptığı göndermeler, eserlerinde kullandığı dil, geçmişe ve devam fikrine yaptığı vurgular itibarıyla hayattayken de sonrasında da onun siyasi çizginin sağ tarafında görülmesine yol açmıştır. Türk siyasi hayatında 1990 sonrası Ahmet Hamdi isminin daha çok anıldığı, düşünce dünyası ve romanları üzerine merakın ve tartışmaların arttığı görülmektedir. Ancak özellikle günlüklerinin yayınlanmasından sonra onun muhafazakâr çizgiden uzak hayatı ve düşünceleri Tanpınar'daki muhafazakârlık meselesini yeniden gündeme getirmiştir."
Türk Düşünce Dünyasında Tanpınar, 2015
Hasan Öztürk
"Tanpınar'ın romancılığını, onun zengin dünyasından seçeceğim birkaç sözcük ile anlatacak olsaydım -bu olmaz ya- Tanpınar için kültürün, hüznün, zamanın ve insanın romancısı derdim herhalde. Benim burada dillendiremeyeceğim böyle bir genişlikle olmalı ki Tanpınar'ın kendisi gibi onun estetik kaygılı romanları da kategorik adlandırmaların dışındadır çok zaman. Kendisinin 'mütareke devrine ait bir romanım' dediği Sahnenin Dışındakiler, hiç olmazsa bir dönemle anılmaya uygun düşer ki bu dönemim adı da 'Millî Mücadele' ya da 'Kurtuluş Savaşı' dönemidir. Anılan dönemle ilgili onca romana bakıldığında, yazarının "mütareke" sözcüğüyle bir dönem arasında bağını kurduğu romanın kategorik belirlemedeki yeri tartışılabilir görünüyor. Anılan dönemin romanlarıyla ilgili çalışmaların bazılarında Sahnenin Dışındakiler adının geçmeyişi, bu belirsizliğin sonucu olmalıdır. Bir adım daha atıldığında, yaşanmış tarihsel gerçekliğin, roman denilen kurmaca metne aktarılmasındaki edebîlik, yani tarih ile romanın alışverişi sorunu çıkıveriyor karşımıza."
İktidarın Gölgesi ve Roman, 2022
Mehmet Aydın
"Tanpınar'ın modernleşme macerasının önceden görülemeyecek sürprizleriyle dolu olduğunu biliyoruz. Hazır bir sentez sunmaz. Arzu edilen tüm yeni değerler hayatın içinden çıkacaktır. Tanpınar, sorgulamalarında, hafızadan silinmesi istenen eskinin yerine traji-komik bir şekilde yeni mâzî icat etmeye kakan Tek Parti ideolojisinin tarih tezi ile ilgisini okuyucuya hissettirir: '… hep mâzîden şikayet ediyoruz, hepimiz onunla meşgulüz. Onu içinden değiştirmek istiyoruz. Bunun mânâsı nedir? Bir baba kompleksi değil mi? Büyük küçük hepimiz onunla uğraşmıyor muyuz? Şu Etililere, Frigyalılara, bilmem ne kavimlerine olan muhabbetimiz nedir? Baba kompleksinden başka bir şey mi?' (SAE, 95-96). Burada atıfta bulunulan konunun meşhur 'Güneş Dil teorisi' olduğunu anlıyoruz. Bu, Cumhuriyet ideolojisinin 'öteki' olarak inkâr ettiği Osmanlı mirasından sonraki kimlik arayışında Türklere yeni kökenler ararken 'öksüz' ve 'geçmişsiz' kalmama çabasıdır da."
'Kayıp Zamanın İzinde' Ahmet Hamdi Tanpınar, 2010
Mehmet Kaplan
"Ahmet Hamdi Tanpınar, bütün hayatı boyunca 'güzel' ve 'mükemmel' şiirler yazmayı düşünmüş, sosyal fayda ve tesiri mutlak suratta reddetmiştir. Şiirlerinin estetik değer bakımından ebedî bir değer taşımasını istemişti. Şiir üzerine bir ömür boyunca çalışmasına rağmen az eser yayımlamış olmasının sebebi budur. O, özlediği mükemmeliyete ulaşmak için şiirlerini bir elmas yontucusu gibi durmadan yontmuştur. (…) Tanpınar, 1900-1950 yılları arasında hece ile vücuda gelen şiirin şaheserlerini yaratmıştır. Bu devrin hececileri arasından tek bir isim seçmek lazım gelse, ben şahsen onu seçer ve son çağ Türk şiirinde tek başına mermer bir âbide gibi yükselen Yahya Kemal'in yanına yerleştirirdim. Kendisine has bir mantığı olan tarihin akışı, onun mezarını üstadının yanına koydurmak suretiyle bu seçmeyi şimdiden yapmış gibidir."
Tanpınar'ın Şiir Dünyası, 1983
Nurdan Gürbilek
"Tanpınar'ın gücünün de güçsüzlüğünün de aynı kaynaktan, aynı kurumuş pınardan beslendiğini görmek gerekir. Gücünü: Tam da tamlık kaygısı yüzünden kaybı bu kadar iyi anlatabilmiştir. Ama güçsüzlüğünü de: Aynı imgeye, aynı hayale olan çözülemez bağı, yapıtlarının yarım kalmasına neden olmuş gibidir. Ama romanlarının konusu da bu değil mi zaten: Sahnenin Dışındakiler'de Cemal'in yazdığı trajedi, Aydaki Kadın'da Selim'in iflası, Huzur'da Mümtaz'ın Şeyh Galip romanı, hepsi de tıpkı içine yerleştirildikleri romanların kendisi gibi yarım kalmıyor mu? Anasız büyümüş Ophelia'nın 'yarım kalmış türkü"sü değil mi zaten Tanpınar' kendine çeken?"
Kör Ayna Kayıp Şark, 2004
Oğuz Demiralp
"Atatürk sisteminin bizim için en iyisi olduğunu söylemiştir. Atatürk sevgisinin yanı sıra İnönü hayranıdır. Buna karşılık, Cumhuriyet dönemini en iyi eleştiren romancımız da belki odur, hem de ironi yaparak. Bizdeki yarım akıllılar bun Tanpınar'ın çelişkisi olarak görürüler. Oysa Tanpınar yoluyla Cumhuriyetin eleştirisidir söz konusu olan. Bunu bizimkiler pek anlamadı. Sağcı zibidiler Tanpınar üzerinden Cumhuriyete kara çalmaya çalışırlar. Solcu enayiler de Tanpınar'ı Osmanlıya sahip çıkıyor diye Cumhuriyet karşıtı sayarlar. Bizim solun, ancak 1970'lerde Tanpınar'ın farkına varması entelektüel bir skandaldır."
Sözcükler, Kasım-Aralık 2023, Sayı: 106
Selahattin Hilav
"Tanpınar, duygu ve düşünce dünyasının irdelenip canlandırılmasında usta olduğu gibi, dış gerçeklerin dile getirilmesinde de başarılı. Romanın, tamamen 'psikolojik' gerçekleri dile getirdiği, ya da her şeyden önce özne üzerinde duran bir roman olduğu söylenemez. Tanpınar'da 'dışa dönük gerçekçilik' diye adlandırabileceğimiz anlayışın başarılı örneklerine sık sık rastlanır. Bununla birlikte onun romanını tarihî bir roman türüne de, töre romanı türüne de sokamayız. Kimi zaman, gerçek kişileri romanlaştırılmış tarzda canlandırdığı halde, 'anahtarlı roman' (roman a clés) yazdığını da söyleyemeyiz. Öte yandan, kahramanın dünya karşısında gösterdiği tutumun gelişmesini ve eğitilerek olgunlaşmasını dile getiren 'Bildungsroman'dan tam anlamıyla uzak olduğu da ileri sürülemez. Eserlerinde gerçek-dışı unsurların ve hayalin ağır bastığı göz önünde tutulursa 'fantastik roman ' türüne yaklaştığını iddia etmek imkânsız değildir. Fikir yanı her zaman ağır bastığı ve belirli görüşlerini eserlerinde ustaca ileri sürdüğü bir gerçektir ve bundan ötürü tezli roman yazdığı söylense pek yanlış olmaz. Ne var ki, bütün bunlara rağmen, Tanpınar'ın her şeyden önce bilinç, düşünce ve duygu hayatını dile getirmek isteyen bir romancı olduğunu kesinlikle ileri sürerek, bir 'zihin romanı' ya da 'fikir romanı' (İngilizlerin deyişiyle 'novel of ideas') ortaya koymak amacını güttüğünü ve bunu gerçekleştirdiğini söylememiz daha doğru olur."
Edebiyat Yazıları, 1995
Seval Şahin
"Tanpınar'da şimdi vurgusunun yanı sıra bugünden geçmişin inşa edilmesi de önemlidir. Tanzimat dönemi ve Cumhuriyet devrimleri hakkındaki yazılarında eski ve yeniyi bir potada birleştirmekten, ikisinin bir arada yürümesinden bahsederken özellikle 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi'nde ve dünya savaşlarıyla ilgili yazılarında bugünden geçmişi inşa etme vurgusuna ağırlık verir. Nâmık Kemal'e "mevcudu muhafaza etmekten" bahsetmediği için kızar. Nâmık Kemal, bu sözlerle birden Ahmed Midhat ya da Ali Suavi seviyesine iner. Her birini bir roman kahramanı gibi anlattığı Nâmık Kemal, Şinasi, Muallim Naci, Ahmed Midhat ve Abdülhak Hamid tıpkı Hayri İrdal'ın yaptığı gibi kültürün bilinçaltını da kendi yaşamlarıyla ortaya koyarlar. Hepsi birer roman kahramanıdır."
Talih, Tesadüf ve İrade, 2019
Zeynep Bayramoğlu
Huzur'da yan yana gelen yabancı, Osmanlıca ve Türkçe kelimeler, Tanpınar'ın düşüncesinin birden Batı medeniyetinin en değerli şaheserlerinden, en kıymetli Türk şaheserlerine geçmesi insanı hiç rahatsız etmez. Huzur yukarıda değindiğim gibi durmadan akan bir ırmak gibidir, Mümtaz'ın düşüncesi birden Ferahfezâ'dan Beethoven'in La Minor Kuarteti'ne geçer, ama bu öyle bir doğallıkta olur ki kendisi bile bu iki ayrı eseri kafasında böylesine birleştirebildiğine şaşırır. Nuran kâh Matisse tablolarından, Venedik ressamlarının portrelerinden çıkmış gibidir, kâh Mevlevî bir IV. Murat devri kadınıdır. Mümtaz'ın ikiz ruhu birbirine yabancı iki ögeyi Doğuyu ve Batıyı büyük bir ustalıkla birleştirir, harmanlar ve bu yalnızca dilsel düzeyde kalmaz, kitabın yapısına da yansıyarak onu armoniyle birleşen seslerden ibaret bir müzikal roman haline getirir."
Huzursuz Huzur ve Tekinsiz Saatler, 2007
Hasan Öztürk kimdir?
Hasan Öztürk 1961'de Trabzon'un Araklı ilçesinde doğdu. İlkokulu ve ortaokulu Araklı'da okudu, ardından Trabzon Erkek Öğretmen Lisesini bitirdi (1978).
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Selçuk Üniversitesi) mezunu (1983) Hasan Öztürk, yazıya 1980'li yılların ortalarında Yeni Forum dergisinde, 'kitap' eksenli yazılarıyla başladı. Sonraki yıllarda -bir ya da iki yazısı yayımlananlar kenarda tutulursa- Millî Kültür, Türk Edebiyatı, Matbuat, Türkiye Günlüğü, Polemik, Virgül, Liberal Düşünce, Gelenekten Geleceğe, Dergâh, Arka Kapak ve Cumhuriyet Kitap adlı dergiler ile 'Edebiyat Ufku' , 'K24' ve 'Gazete Duvar' adlı sanal ortamlarda yazıları yayımlandı.
Bazı yazıları ortak kitaplar içinde yer alan Hasan Öztürk, kısa süreli (2018/2019; 6 sayı) ömrü olan mevsimlik ve mütevazı Kitap Defteri adlı 'kitap kültürü' dergisini yönetti ve dergide yazdı.
Hasan Öztürk, 2000 yılının başından bu yana yayıma hazırladığı iki aylık Mavi Yeşil yanında Roman Kahramanları, Kitap-lık, Edebiyat Nöbeti ve KE adlı dergiler ile 'T24 Haftalık' ve 'Aksi Sanat' sanal ortamlarında aralıklarla yazmaktadır.
Edebiyatın, daha çok kurmaca metinlerine yönelik yazılar yazan Hasan Öztürk'ün; Kitabın Dilinden Anlamak (1998), Yazının İzi (2010), Aynadaki Rüya (2013), Kurmaca ve Gerçeklik (2014), Kendine Bakan Edebiyat (2016), Gündem Edebiyat (2017) ve Üç Duraklı Yolculuk (2021) adlı kitapları yayımlanmıştır.
|