29 Eylül 2024

Paranoyak casusluk modeli: KGB

İktidar üyelerinin dünyadan kopuk, gerçeklerden uzak ve her yere paranoya ile bakıyor olmaları Sovyetler’in sonunun gelmesinde büyük rol oynadı. KGB’ye bıraktıkları miras ise hala yaşamakta

Geçen hafta CIA’in 2. Dünya Savaşı’nda tasarladığı endüstriyel sabotaj kılavuzunu yazmıştım.

Amerika’nın siyasi emellerinin olduğu her ülkeye uzanan bu istihbarat örgütünün gölge savaşları ile mücadele edebilen az güç var oldu. 

Aynı dönemlerde doğan, Sovyet istihbarat ve polis örgütlerinin birleşimi ile 1954 yılında KGB olarak yeniden şekil alan Rus istihbarat örgütü bunlardan bir tanesiydi. (Günümüz Rus istihbarat servisinin eski yetkinliğinin olup olmadığı tartışma konusu.)

Milyonların ölümüne yol açan Stalin’in ünlü paranoyası KGB’in genlerine işlemiş, Stalin’in ölümünden sonra da devam etmişti.

Organizasyonel seviyede gerçekleri görmezden gelmemek, çarpıtmak veya bilgileri iktidardakilerin inançlarını destekleyecek şekilde sunmak Sovyetlerin sonuna kadar devam edecek ve siyasi kültürlerinin bir parçası olacaktı.

Bu analizi mümkün kılabilecek halka açık fazla arşiv bulunmamakta.

Beklenileceği gibi, güvenlik servisleri kendi arşivlerini korumak için ellerinden geleni yaparlar.

Batı demokrasileri yıl esası üzerinden gizliliği kaldırarak ve ‘resmi’ tarih kitapları yayınlayarak kısmen denetim mekanizmalarını korusalar da KGB arşivleri sadece Batı’ya kaçırılan arşiv belgeleri ve Sovyetlerden ayrılan Cumhuriyetlerdeki kayıtların kamuya açılmasıyla öğreniliyor.

Fakat eski Sovyet nükleer ve siyasi sırlarıyla dolu Ukrayna arşivleri bir yere kadar ışık tutmakta.  

Açılan belgeleri analiz edenlere göre KGB, CIA’in aksine manipülatif olmaktan ziyade paranoyak bir örgüt.

Kanıtlanamayacak şüpheler üstüne çalışıyor.

Suç oluşmadan suçun oluşabileceği düşüncesi hâkim.

KGB’nin dışardaki en önemli görevlerinin başında sürgün Sovyet vatandaşlarını izlemek geliyor.

Kamuya açık, en basit ikili devlet görüşmeleri bile KGB tarafından detayla raporlandırılıyor.

Çünkü KGB sözlüğünde Batı ülkeleri arasında siyasi ilişkiler ile Sovyetlere karşı askeri ittifak olmak arasında bir fark yok.

(Ayrıca Sovyet ajanlar yabancı liderler kadar kendi liderlerinin yolculuklarını ve faaliyetlerini de yakından izliyorlar.)

Her türlü yabancı aktivite kayda değer.

Örneğin, Temmuz 1982'den bir ajan Moskova’ya, Ukrayna genelinde bulunan tam 20.139 "yabancının" sayısını bildiriyor ve bunların ziyaret sebeplerinin dökümünü acil notuyla sunuyor.

Çünkü KGB’ye göre hiç kimse sıradan turist olacak kadar masum değil!

Bugün istihbarat örgütlerinin asıl sorununun, bilgi eksikliği değil, kontrol edilemeyecek yoğunluktaki dijital verileri nasıl analiz edecekleri olduğunu düşünürsek, KGB arşivcilerinin işinin gittikçe zorlaştığını tahmin ediyorum.

İdeolojilerinin devamına tehdit oluşturan "kültür savaşını" kaybettiklerini örtülü bir şekilde kabul eder görünen başka bir KGB raporunda;

"Sanatsal aydınlar ve gençler arasında siyasi olgunlukları ve yanlış anlamaları nedeniyle ve herhangi bir düşmanca niyet olmaksızın Sovyet toplumuna yabancı görüşler yayanları sabırla ve hedefli bir şekilde etkilemeliyiz” tavsiyesi yer alıyordu.

Paranoyalarının altında yatan sebeplerden biri buydu.

New York'taki KGB Casus Müzesi'nde Sovyet gizli servisine ait orijinal parçalar sergileniyor

ABD Başkanı Reagan'ın Sovyet uzmanı danışmanı Jack Matlock’a bilgi veren bir Rus akademisyen; "Sovyet yetkilileri ve siyasi elit arasında artan yüksek derecede paranoya ve savaş korkusu takıntıları ve giderek artan ‘duygusallık ve hatta mantıksızlık’ hakkında uyarmıştı.”

1982’de bir KGB raporu, Soğuk Savaş’ı tanımlayan "Üçüncü dünya savaşı olasılığı gerçek mi? ABD ile SSCB arasındaki nükleer çatışma önlenebilecek mi?" sorularının 1980’lerde hala canlı olduğunu gösteriyordu.

Savaş korkusu "sokaktaki adama" kadar uzanmışken, liderlerin ve istihbaratçıların da farklı bir dünyada yaşamadıklarını gösteriyordu.

Bu paranoya kendisini çeşitli zamanlarda gösterdi.

Küba Füze Krizi belki doruğa tırmandığı andı.

1983 yılı kadar geç bir tarihte bile KGB’yi yöneten paranoya o kadar güçlüydü ki, ABD casus uçağı olduğuna inanarak (inandıkları arşivlerde ispat edildi) 269 yolcu taşıyan Kore Havayollarına ait sivil bir yolcu uçağını düşürmüştü.

Aynı yıl KGB olacağına kesin gözüyle baktığı nükleer savaşı kazanmak için görev tanımlarını genişletmişti.

Bu dönemin en kapsamlı KGB belgeleri İngiltere’ye kaçan KGB arşivcisi Vasili Mitrokhin’in kaçırdığı arşivlerinde yer alıyor.

Belgeler 1970 ve 80lerin başında Amerika’nın Sovyetler Birliğini ‘nükleer ilk vuruş’ saldırısı için hazırlandıkları paranoyasının iktidar üyelerinde ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor.

Dönemin bir KGB subayı kültürlerini ‘üstlerimizi memnun etmek için yanlış ve önyargılı bilgiler raporlardık. Prensibimiz her şeyde Amerikalıları suçlarsak, her şey okey olurdu,’ diye açıklıyor.

Tabii, 8 yıl içerisinde Sovyetler Birliği çökecek ve Soğuk Savaş sona erecekti.

İktidar üyelerinin dünyadan kopuk, gerçeklerden uzak ve her yere paranoya ile bakıyor olmaları Sovyetler’in sonunun gelmesinde büyük rol oynadı.

KGB’ye bıraktıkları bu miras ise hala yaşamakta.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir isyankâr seçim daha…

Seçmenlerin çoğunluğu, inanmasalar bile sisteme karşı olarak gördükleri adayı bütün engellere rağmen yeniden başkan olarak seçtiler

Vatana sadakat nedir?

Kendi ülkelerinin değerlerini yok sayan bir kültürden geliyorsa, ülkesine sadakat anlayışı da bambaşka olacaktır. Nitekim demografisi çok hızlı ve geri dönülmeyecek biçimde değişen Batı coğrafyasında David Lammy kararına benzer örnekler çoğalacaktır

Terör nasıl biter?

İstikrarlı bir strateji izleyip, yüksek kapasiteye sahip güvenlik güçlerine sahip olmak ve uluslararası iş birlikleri ile sınır ötesi faktörlerin geçebilmek gerekiyor

"
"