03 Şubat 2024

Gümüş Kule’yi soydular!

Şarap mahzeni mutfağından daha ünlü olan Paris’in en seçkin restoranı Tour d’Argent’ın 300 bin şişelik kavı soyuldu. Kibar hırsızlığın öyküsü…  

Notre Dame kilisesi ve Seine nehri manzaralı Tour d'Argent ,asırlar boyu Paris'in en lüks restoranıydı.

2004 yılında danışmanlığını üstlendiğim Uzan Şarapları müzayedesinde, dünyanın en pahalı şaraplarından Château Petrus’lerin büyük bölümünü bir işadamı satın almıştı. İmar Bankası’nı batıran Uzan ailesinin devletçe satılan şarap koleksiyonunun dörtte birini alan işadamı, birkaç ay sonra rastladığımda gülümseyerek bir itirafta bulundu. “Birkaç şişe Petrus’üm var diye kendimi değerli bir şarap koleksiyonuna sahip sanıyordum” dedi, “Paris’te ise hayallerim yıkıldı...”

Şarapsever işadamı Paris’in şarap kavı en zengin restoranı Tour d’Argent’da yemek yemiş, şaraplarla çok ilgilenince someliyenin davetiyle mahzeni de gezmişti. “Adamlarda bir koridor sene sene Petrus’lerle dolu, Petrus’ün rafı değil koca koridoru var!” diyordu.

300 bin şişelik kavın şaraplarını zincirler de koruyamadı...

İşte bu dillere destan kav soyuldu, geçen hafta yapılan sayımda en değerli şaraplardan 1 milyon 600 bin dolarlık bir bölümün çalındığı ortaya çıktı. Hırsızlar şaraptan da anlıyorlardı; kaba tabirle hamallıkla uğraşmamışlar, “yükte hafif-pahada ağır” şişeleri tercih etmişlerdi. İçlerinde dünyanın en nadir ve değerli şarabı Romanée-Conti’lerin de bulunduğu 83 şişeyi çalmışlardı. Hırsızlık muhtemelen restoranın tadilat geçirdiği 2023’te yapılmıştı. Neyse ki değerinin 27 milyon doları bulduğu tahmin edilen yüz binlerce şişe şarap yerli yerindeydi.

Paris'in efsanevi restoranı 1973'de ünlü ressam Dali'nin unutulmaz bir sofrasına da ev sahipliği yapmıştı.

Gümüş Kule’nin renkli öyküsü…

Bir zamanlar 3 Michelin yıldızına sahip iken şimdilerde 1 yıldızla yetinen restoran, adını 1582’de han olarak inşa edilen binasından alıyor. Şampanya bölgesinden gelen açık renkli özel taşlarla inşa edilen bina, taşlardaki mika sayesinde günışığında parladığından halk arasında “Tour d’Argent” olarak adlandırılmış. Yani, gümüş kule… Ve daha o günlerden, soylularla zenginlerin tercih ettiği bir adres olmuş. Kral III. Henry av partilerinin ardından günün hasılatının tadına bakmak için mutlaka buraya uğrarmış. Yine bir akşam av dönüşü restorana gelen kral, etlerini elle yerken komşu masadaki Venedikli tüccarların et parçalarına bir metal sapladıklarını görmüş. İtalyanların icad ettikleri iki uçlu ilkel çataldan kralın emriyle düzinelerce yaptırılmış ve böylece bu modern gereç Fransa’ya Tour d’Argent sayesinde girmiş.

1789’daki ihtilalde yağmalanan ve o gün de hayli zengin olan kavı ihtilalciler tarafından açık arttırma ile satılan restoran, Napolyon döneminde ise İmparatorun aşçısı tarafından ayağa kaldırılıp ihtişamlı günlerine geri dönmüş. Napolyon’un zaferlerinin adını taşıyan Marengo, Magenta ve Valmy gibi sosları, o yılların unutulmazları arasına girmiş.

Eski patron Delair'in icadı kanlı ördeği yiyen her müşteriye arkasında ördeğin numarası yazılı bu kartpostal sunuluyor.

Milyon kez pişen kanlı ördek

1888’de ise restoranı bir başka ünlü şef, Frederic Delair devralmış ve bugün hâlâ servis edilen “imza yemeği” kanlı ördeği icat etmiş. Her ısmarlayana yediği ördeğin numarası yazılı bir kart verilen ünlü yemek, şimdiye dek 1 milyondan fazla kez hazırlanmış. 1 milyonuncu ördek 2003’de servis edilmiş, bu özel günün onuruna özel bir parti verilip havai fişek gösterileri yapılmış.

Tatma fırsatı bulamadığım bu spesiyaliteyi yiyen dostlarım, fırında kızartıldıktan sonra kemikleri gümüş bir preste ezilip çıkan su ile şaraplı bir sos hazırlanan ördeğin sertifikaya değer nefasette olduğunu söylüyor. İki kişi için ödenen 370 avronun bu yemeğe deyip değmeyeceği konusunda ise görüşler değişiyor…

Krallar kadar yıldızların da restoranı

1910 yılında bugünkü sahiplerine, Terrail ailesine geçmiş Gümüş Kule. Andre Terrail muhteşem mutfağı, olağünüstü kavı ve zarif servisiyle restorana 1933’de 3 Michelin yıldızını kazandırmış. 1917’de restoranın alt katında doğan yakışıklı Oğlu Claude Terrail ise yakasından eksik etmediği karanfili, karizmatik yapısı ve candan konukseverliğiyle dünya ünlülerinin adresi yapmış burayı. Gümüş Kule, kralların ve kraliçelerin yanında sanatçıların da baştâcı olmuş. “Zevkten daha ciddi bir şey yoktur” diyen Terrail, 90 yaşına kadar yönettiği restoranında Churchill, Roosevelt, Kennedy, Nixon, Clinton gibi devlet adamlarının yanı sıra Sartre, Orson Welles, Picasso, Hemingway, Maria Callas, Humphrey Bogart, Tom Cruise ve Nicole Kidman gibi sanatçıları ağırlamış. Krizli günler de geçirmiş, İkinci Dünya Savaşı’nda Paris Hitler ordularınca işgal edildiğinde ünlü mahzeninin bir bölümünü gizli bir duvar ördürerek kurtarabilmiş.

Pek çok ilke de öncülük etmiş; kadınlara ve misafirlere fiyatsız menü verilmesi geleneği bu restoranda başlamış mesela. Tuvalet kapılarına levha koymamış, bunun yerine üç ayrı garson müşterileri tuvaletlere birbirlerine devrede devrede yönlendirmiş. Ceket ve kravatsız müşteri alınmayan restoranda hazırlıksız gelen müşteriler için farklı kostümlerin bulunduğu bir giyinme odası bile yaptırmış.

Gümüş Kule, halen üçüncü kuşaktan Andre Terrail’in yönetiminde. 1996’da ikiye inen yıldızları, Claude Terrail’in ölümünden sonra bire inmiş, o gün bugündür Michelin’den 1 yıldıza sahip. Yemekleri eskisi kadar ağır değil, daha sade ve minimalist. Dekor daha modern, hatta fazla sade. Hardal renkli örtülerin yerini krem renginde sade olanlar almış. Ama üzerlerini yine restoranın sembolü olan gümüş suplalar ve su servisi yapılan gümüş kupalar süslüyor. Bir ara 450 bin şişeye çıkıp hantallaşan kavda “yeni şaraplara yer açmak” için 2009’da yapılan müzayede de Andre’nin fikri. 18 bin şişenin satıldığı ve en eski şişe olan 1788 tarihli konyağın 25 bin avroya alıcı bulduğu arttırma, bugün bile dillerde.

Hırsızlığın yapıldığı kavda 1800'lü yıllardan kalma konyaklar bile bulunuyor.

Andre Terrail adını taşıdığı dedesinin mirasını yaşatabilmek için günün koşullarına tavizler veriyor. Mesela kravat zorunluluğu artık yok. Restoranın alt katındaki Le Bar de Maillets d’Argent’ta Pazar sabahları 65 avroya brunch bile veriliyor. Genç patron, Camus konyaklarının kendisi için yaptığı özel harmana buz atıp fotoğrafını paylaşmak gibi hareketlerle, “Korkulacak kadar klasik değiliz…” mesajlarını veriyor.

Hazin olan, bugünün klasik zevklerden hoşlanmayan hoyrat yeni zenginlerinin lüksün ve kalitenin hakkını veren bu gibi mekânlar yerine, alevli şovlu, yanarlı-dönerli Nusret gibi restoranları doldurması. Ve asırların klasiği La Tour d’Argent gibi bir restoranın, ancak hırsızlık gibi bir haberle gündeme gelebilmesi…

Mehmet Yalçın kimdir?

Türkiye'nin ilk "içki yazarı" Mehmet Yalçın, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1984'ten itibaren haber ajansı ve dergilerde muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine uzanan görevlerde bulundu.

1997'de modern yaşam tarzı dergisi Gurme'yi, 2001'de de Türkiye'nin ilk içki kültürü dergisi Gusto'yu çıkardı. Sabah ve Milliyet gazetesinin Pazar eklerinde 17 yıl gastronomi alanında köşe yazarlığı yaptı.

"A'dan Z'ye Viski", "A'dan Z'ye Şarap" ve "A'dan Z'ye Bira" kitaplarını yazdı.

Dünyanın dört yanında sayısız şarap ve sert içki tadım ve eğitimine katılan Yalçın, danışmanlık ve eğitmenliklerini sürdürüyor, her hafta Türkiye'nin en çok okunan bağımsız internet gazetesi T24'te yazıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fındıkağacı malikânesi

İskoçya'nın bir numaralı malt viski üreticisinin miras bıraktığı paha biçilmez fıçılar şişelendi, Türkiye'ye kadar geldi…

İçki dünyasından bir Levent Kömür geçti

İçki dünyamızın en büyük şirketi Mey Diageo’yu 7 yıl boyunca yöneten, görevini soranlara “Yeni Rakı’nın genel müdürüyüm” diyen sıradışı bir insanın serüveni…

“Ramazan'ın gülü” giderek soluyor…

Güllaçlarda gül tadının “eser miktarlara” indiği, gül reçelinin hepten unutulduğu, gül likörünün anılarda kaldığı günlerde, sitemli bir Ramazan yazısı…