Tıp literarürüne yıllar önce yeni bir kavram girdi: "insidentaloma". "Oma" eki hem iyi huylu hem de kötü huylu tümörleri tanımlamakta kullanılıyor. İyi huylu yağ bezelerine lipoma, kanserlere de karsinoma deniliyor. İnsidentaloma en basit şekilde "tesadüfen bulunmuş tümör" olarak dilimize çevrilebilir. Tümör kelimesinin Latince "şişlik" anlamına geldiğini de unutmayalım.
Teknolojinin gelişmesi ile görüntüleme kalitesi çok arttı. Tomografi ve MR gibi cihazlar vücudun derinliklerine saklanmış, muayene ile bulunması imkansız küçük oluşumları ortaya çıkarabiliyor. Bulmasına buluyor da sorun ondan sonra başlıyor: Hekimler bunlara ne yapacak?
İnsidentaloma terimi ilk kez tomografi incelemelerinde saptanan böbreküstü bez (adrenal) tümörleri için kullanıldı. Bu organ her iki böbreğin üzerinde, büyük damarlara komşu ve derinlerde olması nedeni ile cerrahi olarak ulaşılması zor bir organ. Her görülen lezyon kanser olmadığından bu tümörlerin yıllık olarak izlenmesi ve eğer büyüme gösteriyorsa veya belli bir çapın üstüne çıkmışsa ameliyat önerilmesi fikri benimsendi.
Sonuçta kişinin vücudunda normalde olmaması gereken bir oluşum bulununca haklı olarak kaygı yaratıyor. Elbette bir kanserin bu şekilde erken dönemde bulunması ve tedavi edilmesi ciddi bir kazanç ama bunların büyük çoğunluğu iyi huylu ve herhangi bir tedavi gerektirmiyor. Yıllık kontrollerde kişi heyecanlanmasın da ne yapsın?
Check-up paketlerinde ultrason incelemeleri de yer alıyor. Boyunda yer alan tiroid bezi incelemelerinde bir nodül bulma oranı yüzde 85 civarında. Böyle olunca da dünyanın her yerinde hekimler bunlara ne yapacağız sorusunu soruyor. Genel yaklaşım bu nodülün çapı on milimetreden büyükse biopsi yapılması, daha küçüklerin ise yıllık ultrason ile izlenmesi.
Bir santimetreden küçük kanser olmaz mı? Olur elbette ama genelde tiroid kanserleri çok yavaş seyirli olduklarından tanının birkaç yıl gecikme ile konulması fazla bir sorun yaratmıyor. Ancak, sonuçta hastanın kafasını meşgul edecek bir sorun daha ortaya çıkmış oluyor.
Aynı durum karın ultrason incelemelerinde de yaşanıyor. Karaciğerde veya böbrekte bulunan kistler en azından izlenmesi gereken bir durum ortaya çıkarıyor. Daha kötüsü ise birçok hastada tesadüfen bulunan safra kesesi taşları.
Tüm araştırmalar gösteriyor ki bulgu vermeyen, tesadüfen bulunan safra kesesi taşlarının en az yüzde 80'i ömür boyu hiç sorun çıkarmadan sessiz bir şekilde duruyor. Bazı meslektaşlarımız "kansere döner veya patlamaya hazır bomba" diyerek hastaları ameliyat olmaya ikna etmeye çalışıyorlar ama neyseki sayıları az.
Ama al sana bir sorun daha: Ya bir gün yüzde 80'den çıkıp bulgu veren yüzde 20 içine giriverirsem endişesi bazı insanların uykusunu kaçırabilir. En önemli bulgunun da insanı hastanelik edecek bir karın ağrısı olduğunu hatırlatayım.
Bir de tümör belirleyiciler var. En çok bilinenleri CEA, CA19-9 ve benzerleri. Bunların esas yararları kanser tanısı almış olan kişilerde hastalığın seyrini belirlemesi. Bu değerler sağlıklı kişilerde de kansere bağlı olmadan yüksek olarak bulunabildiği gibi kanser varlığında da normal sınırlarda bulunabiliyor. İşte o zaman ayıkla pirincin taşını. Bu, hasta için de, hekim için de zor bir durum. Kuyuya atılmış olan taşı çıkarmak için birçok inceleme yapmak gerek. Bir hekim için en zor şeylerden biri de "Sizin hiçbir hastalığınız yok" demek.
Bu tetkiklerin hiç birini yaptırmayın demiyorum. Elbette bazıları yapılacak ve çok az oranda da olsa erken evre kanserler bulunabilecek. Burada sorun, elde edilecek verileri değerlendirecek bir hekim ve bu hekimin bunlara ayırabileceği yeterli zamanının olmaması. Sağlık sistemimiz maalesef buna olanak tanımıyor ve bu nedenle de muayene yapmayı unutmuş, sadece laboratuvar verilerine bakarak alelacele kararlar veren bir hekim ordusu yetişiyor. Böyle olunca da hastalar kafaları karışmış bir şekilde doktor doktor gezmeye başlıyorlar.
A. Özdemir Aktan kimdir?
A. Özdemir Aktan, Ankara'da doğdu. İlkokulu Rize'de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi.
1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu.
!982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988'de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu.
Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı.
İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2014 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı.
Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor.
Evli ve iki çocuk babası.
|