Aktivizm ya da eylemcilik, kelime anlamıyla toplumsal değişim ya da politik değişiklik meydana getirmek için kasıtlı bir biçimde yapılan eylem olarak tanımlanıyor. Bu eylem tartışmalarda taraflardan birini desteklemek ya da muhalefet etmek anlamına da geliyor.
Bizde aktivizmin her türlüsü, -eğitim sistemiyle de DNA'larımıza 'uyum ve korku' olarak kodlandığından olsa gerek- 'cıs' olarak görüldüğünden aktivizmimiz genelde kapalı kapılar ardında, dost sohbetlerinde mahsur kalıyor.
Ancak son yıllarda iklim değişikliğinin geri döndürülemez boyutlara ulaşması, üzerine eklenen korona sürecinin görünür kıldığı, korkunç boyutlara varan eşitsizlik değişmesi gereken bir düzene işaret ediyor. Daha doğrusu köşeye sıkışan insan, öteki ile, kendisinden daha şansız olanla, yok olma tehdidi yaşayanla empati kurmasının zorunlu hale geldiğini, kaçacak yeri kalmadığını idrak ediyor. Kişisel gelişim aforizmalarıyla istediği kadar 'anda dursun, akışta kalsın' yetmiyor.
Bu yıl koronavirüs ile sınanan ve türünün yok olma tehdidini iliklerine kadar hisseden çağın insanı çıkışı 'birlikte' aramanın, klişe görünen 'ya hep beraber ya hiç birimiz' zorunluluğunu kavrıyor. Evet, özgecilik (alturizm) nasıl türün devamında önemli bir rol oynadıysa bugün de kaçınılmaz görünüyor.
İşte bu noktada özel, kamu, sivil demeden 'insana' ve 'dayanışmaya' odaklanan iş birlikleri, oluşumlar giderek daha ön plana çıkmaya başlamış durumda.
Türkiye'de odak toplumsal cinsiyet eşitliği
Bu kavramların üzerine kurgulanan IMPACT2030, özel sektör liderliğinde, çalışan gönüllülüğü alanında global bir girişim. Ülkelerdeki Etki Konseyleri, Birleşmiş Milletlerin küresel amaçlarından birisini seçerek ona odaklanıyor. Türkiye Etki Konseyi ise toplumsal cinsiyet eşitliğini seçmiş.
Geçtiğimiz günlerde katıldığım IMPACT2030 Etki Konseyi panelinde özel sektör çalışanlarının kendi içinde bulundukları kurumları sürdürülebilirlik, eşitlik konusunda değiştirmek için attıkları adımların sonuçlarını dinledim.
Headline Diversity Kurucusu Arzu Pınar Demirel'in moderatörlüğündeki panelde, Koronavirüs sürecinde 12 milyon TL'nin üzerinde destek sunan PepsiCo'nun, GAP Bölgesinde yürüttüğü "Kızlarımız Okuyor" projesinin sonuçlarını paylaşan PepsiCo'nun Türkiye ve Büyük Balkanlar Kurumsal İlişkiler ve İletişim Kıdemli Direktörü Esra İren, sosyo-ekonomik şartlar sebebiyle lise ve sonrası eğitimlerine devam edemeyecek durumda olan başarılı kız öğrencilerin eğitim masraflarına verdikleri desteğin umutlu sonuçlarını anlattı.
Enerjisa Yatırımcı İlişkileri Bölüm Yöneticisi İlkay Demirdağ'ın yatırımcıların sosyal etki ve cinsiyet eşitliğine yaklaşımı üzerine küresel, yerel trendleri anlattığı sunumu ise 'kurulu düzeni kendi içinde nasıl daha iyi, daha yaşanabilir hale getirebiliriz' sorusuna cevap verir nitelikteydi.
"Kurumlar kapital düzenin içinde fayda görmezlerse adım atmazlar. Konunun ekonomik boyutunu vurgulayarak dikkat çekiyoruz. Artık yatırımınıza ek sermaye bulmak istiyorsanız toplumsal cinsiyet eşitliği, sürdürülebilirlik gibi kavramlara dikkat etmek zorundasınız" diyen Demirdağ, ABD'li yatırım bankası Goldman Sachs'ın temmuz ayından itibaren yönetim kurulunda kadın olmayan şirketlere halka arz hizmeti vermeyeceğini duyurduğunu hatırlattı. Türkiye'de Garanti Bankası'nın toplumsal cinsiyet endeksli kredi vermeye başlamasını önemli bir adım olarak niteledi.
Sürdürülebilir fonlara ilgi artıyor
ESG (Environmental, Social and Governance) kısaltmasıyla tanımlanan çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim (yönetişim) temelli yatırımların giderek daha fazla talep görmesi ise yine umutlandırıcı gelişmeler arasında…
Araştırmalar dünya genelinde korona virüsün ESG yatırımlarına ilgiyi giderek artırdığını gösteriyor. Araştırma şirketi Morningstar'a göre dünya genelinde yatırımcılar bu senenin ilk çeyreğinde ESG fonlarına 45.6 milyar dolar yatırdılar. Yine yakın zamanlı bir raporunda dünya genelinde 745 sürdürülebilir fon ve 4 bin 900 geleneksel fon performansını mercek altına alan Morningstar, 5 yıl içinde sürdürülebilir bir fonun ortalama yıllık getirisinin yüzde 7,3 geleneksel muadilinin ise yüzde 6,1 oranında olacağını öngörüyor. ESG fonlarında önümüzdeki 20 yıl içinde 20 trilyon dolarlık bir aktif artışı yaşanacağını tahmin ediyor.
Öte yandan bu konuda da dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü sektörün karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan birisi, neyin iyi kurumsal davranış oluşturduğu ve bir ESG fonunu neyin oluşturduğu konusunda netlik olmaması. Kurumlar ve yatırımcılar ESG kimlik bilgilerini abarttıklarında veya yanlış beyan ettiklerinde, bu belirsizlik sahte iddialarla yatırımcı desteği kazanmalarını sağlıyor. Örneğin, "gizli" bir endeks takip fonu, petrol şirketlerinde, tütün üreticilerinde ve fosil yakıtı finanse eden bankalarda hisse sahibi olabilir, ancak yine de kendisini çevresel olarak sağlam olarak nitelendirerek yatırımcıları yanıltabilir.
Arkadiko Partners'ın kurucusu Colin Melvin şöyle diyor: "Kariyerimin çoğunda yatırımcıların dile getirilmeyen amacı ,'Kârı en üst düzeye çıkarırsanız, diğer her şey yoluna girer' üzerine kuruluydu. Bununla ilgili sorun, dışsal sorunları hiçe sayarsanız, kendi sağlığınıza bireysel, kurumsal ve sistematik olarak zarar vermeniz. Şimdi bunun sonuçlarıyla yaşıyoruz. Yatırım sektörü değişiyor çünkü bu şekilde davranmaya devam edemeyeceğimizi artık biliyoruz."
Gönüllü çabalar, ortaklaşa aranan yollar, netleşmesi gereken mevzuatlar, yatırım dünyasının 'kâr maksimizasyonu' takıntısı ile geldiğimiz noktalardan U dönüşler… Umalım ki bu çabalar gerçek hayatta bir değişimin, dönüşümün fitilini ateşlesin. İnsan, kurumsal kimliğinin ötesine geçebilsin, güçlensin, sorgulasın, değişsin, dönüşsün ve değişim için içinde bulunduğu yapıyı zorlasın. Bunun ismine ister aktivizm, ister sosyal gönüllü çaba deyin fark etmez… Çünkü özde yaşanacak değişimin anahtarı yine de bireyin sahiplendiği alanda dönüşümü samimiyetle, ısrarla talep etmesi, etki alanını zorlaması, dayanışmayı sürdürmesi ve vazgeçmemesinden geçiyor... Bunlar da aslına bakarsanız aktivizmin ABC'si oluşturuyor…