Üzerinde güneş batmayan İmparatorluğun”, neredeyse devleti batıracak halihazırdaki süfli seçkinleri, Brexit meselesini tatsız bir vodvile çevirdiler. Belki de tam bu nedenle ülkenin ekonomik ve muhtemelen daha da derin bir siyasi faciadan kurtarılabilmesini sağlayacak ihtimaller ufukta belirdi.
Baş döndürücü bir tempoyla çalışan Birleşik Krallık Parlamentosu geçen hafta birkaç kez Brexit konusunda oylamaya gitti. Perişanlığı, kapasitesizliği ve genelde sınırlı beceriye sahip olanlara özgü inadıyla Theresa May Brexit meselesini kötü yönetti. Bu konuda kuşku yok.
Yalnızca kendi partisinin aşırılarını yatıştırmaya odaklandı. Ülkede bir mutabakat alanı yaratmaya çalışmadığı gibi muhalefetle ya da kendi partisindeki ılımlılarla, Brexit karşıtlarıyla diyalog kurmadı. Daha da kötüsü topluma Birleşik Krallığın önündeki gerçekçi seçeneklerin ne olduğunu, her seçeneğin maliyetini anlatmayı gerekli görmedi. İşin ilginç tarafı, selefi David Cameron’un sinisizmi nedeniyle ülkeyi referanduma götürdüğü sırada May, AB’de kalma yanlısıydı. Ne var ki ortaya çıkan tabloda Brexit meselesinin dört bir tarafında duran siyasi grupların hiçbirinin kendi istediğini elde edemeyeceği buna karşılık başkalarının hedeflerine ulaşılmasını engelleyebilecekleri de ortaya çıktı.
Bunların ötesinde Birleşik Krallık çok uzun zamandan beri ilk kez Parlamento ile yürütme arasındaki yetki ayrımını tartışmak zorunda kaldı. Sarsılmaz gözüken iki partili sistem epeyce sarsıldı ve belki de onarılmaz ölçüde hasar gördü. Açıkça ortaya çıkan gerçek Birleşik Krallık nedir, 21. Yüzyılın dünyasında ne yapmak istemektedir, Avrupa dışında bir siyasi ve ekonomik varlık olmanın maliyetiyle, AB içinde kalmanın kar/zarar hesabı nasıl yapılacaktır soruları gündeme yerleşti. Hazin olan, Birleşik Krallık siyasetinin bugünkü kördüğüm halinde bu soruları enine boyuna tartışacak, gerçekçi değerlendirmeleri yapacak mecalinin de yaratıcılığının da bulunmaması.
İmparatorluk gücü ve 19. Yüzyıla özgü bir egemenlik anlayışı içindeki katı Brexitçiler ortalığı velveleye verirken, aslında gizli bir Brexitçi olan İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn AB’de kalma yanlısı partisini zorla idare edebiliyor. May’in Parlamento çoğunluğuna sahip olmasını sağlayan Demokratik Birlik Partisi adlı, Kuzey İrlandalı Protestanların partisi İrlanda Cumhuriyeti ile Kuzey İrlanda arasındaki sınırın açık kalmasına yol açacak her türlü anlaşmaya karşı çıkıyor. Brexit’in sonucunun Kuzey İrlanda’ya en azından terörden kurtulma imkanı sağlamış olan Kutsal Cuma anlaşmasını bitirecek potansiyel taşıması onları pek ilgilendirmiyor. Şimdilik fazla sesleri çıkmasa bile İskoçya’da da halk ve siyasi seçkinler Londra’daki vodvili merak ve kaygıyla izleyip muhtemelen bağımsızlık oylaması için de hazırlıklarını yapıyorlar.
Geçen haftanın sonunda durum şöyle idi: Parlamento, Theresa May’in AB ile üzerinde mutabık kaldığı ve kendisine dayatmak istediği anlaşmayı reddetti. Katı Brexitçiler ve tabii İrlandalı milliyetçi Demokratik Birlik Partisi anlaşmanın İrlanda sınırının bir noktada kapatılabileceğini garanti etmediğini söyleyen Kraliyet’e bağlı Baş Hukuk Danışmanı Geoffrey Cox’un bu görüşü üzerine hayır diyenlere katıldılar. Bir gün sonra Parlamento az oy farkla anlaşma olmadan Brexit uygulamasına geçmeye hayır dedi. Bu arada ikinci referanduma gidelim diyen bir teklif de reddedildi. May, 29 Martta çıkılmayacağını açıkladı ancak bunun için AB’den bir uzatma alması gerekiyor. AB, bu uzatmayı vermeden önce uzatmanın ne için istendiğini öğrenmek istiyor. Zira Birleşik Krallık siyasetinin tümden rulmanı dağıtmış halinden ve gel-gitlerinden bıkmış durumda.
Bundan da önemlisi eğer bir uzatma alınacaksa o zaman AB, Birleşik Krallık’ta da Avrupa Parlamentosu seçimlerinin yapılmasını istiyor. Seçimlere bu kadar az süre kala bunun nasıl gerçekleşeceği meçhul.
Yeni haftaya başlarken ise durum şöyle: Geoffrey Cox İrlanda sınırının yeniden gerçek bir sınır olmasının Viyana Konvansiyonu sayesinde mümkün olduğunu söyledi. May, 20 Mart’ta kendi anlaşmasını üçüncü kez oya sunacak. Eğer bu kez anlaşma kabul edilirse May, teknik meselelerin çözülmesi için 30 Haziran’a kadar uzatma isteyecek. 21-22 Mart tarihlerinde de AB zirvesi var ve bu konudaki AB kararı verilecek. Eğer anlaşma üçüncü kez reddedilirse anlaşmasız bir Brexit ihtimal dahilinde. Ancak AB bu faciayı önlemek isterse fazla sıkıntı yaratmadan Birleşik Krallığın uzatma talebini onaylar. Ancak bu kez de uzatma 9 ay ile 21 ay arasında bir süre anlamına gelir.
O süre zarfında da yeni bir seçim ve ardından ikinci referandum ihtimali devreye girer. Ama bunun bahşedilmesi için de Avrupa Parlamentosu seçimlerinin Birleşik Krallık’ta da yapılması gerekir.