Taş Mektep'ten Meserret Kahvehanesine, Karpiç'ten Üç Nal Lokantasına, Dil-Tarih'ten Mülkiye'ye, ODTÜ'den Devlet Konservatuarı'na, Arı Sineması'ndan Ankapol'e, Ankara Sanat'tan Birlik Tiyatrosu'na, Gar Gazinosu'dan Ankara Palas'a… Edip Cansever, Cemal Süreyya, Orhan Veli, Ahmet Arif, Sabahattin Ali, Melih Cevdet Anday, Ece Ayhan, Oktay Rıfat, Bilge Karasu, Sevgi Soysal, Aziz Nesin, Arkadaş Zekai Özger, Barış Bıçakçı… Yeni Türkü, Cem Adrian, Pilli Bebek, Zakkum, Manga… Mahmut Tali Öngören, Onat Kutlar, Ulus Baker, Korkut Boratav, Sevda Şener, Turgut Özakman, Nurhan Karadağ ve hocaların hocaları…
Tarih boyunca bir okul işlevi görmüş Ankara. Tiyatrodan edebiyata, sinemadan müziğe kadar sanatın tüm disiplinlerinde yaşamış ve yaşatmış. Kuraklığından ya da bürokrasinin ağırlığından olsa gerek insanının sanata verdiği zaman ve emek geçmişten beri hep daha fazla olagelmiş. Elbette Ankara 1980 öncesi solun merkezi olduğu için sanat çalışmalarının da odak noktası olmuş. Bu şehrin denize çıkmayan sokaklarında pek çok sanatçı yetişmiş, denizi hayal etmiş, okyanusu yaratmıştır. Bu topraklar da o havayı içine çeken pek çok sanatçıya mekân olmuştur. 80 darbesi sonrası gitgide azalan rüzgâr, 90'larda alternatif müzikle birlikte yeniden yükselmiştir. Fakat sonra her güzel hikâye gibi memleketin makus tarihi Ankara'yı da derinden etkilemiştir. 2000'lerin ardından değişen ve dönüşen zaman şehri de kendisine uyumlu hale getirmiştir. Masalın sonu mutlu bitmemiştir.
Toplumsal mücadelenin düşüşe geçmesi önce üreten sanatçının, sonra da ürettiği, buluştuğu, paylaştığı mekanların azalmasına yol açmıştır. Bu süreçte birçok sinema, tiyatro, konser salonuyla birlikte kafe-bar gibi buluşma mekanları da kapanmış, kapanmayanların ise içi boşaltılmıştır. Ne kadar da doğal geliyor kulağa değil mi? Azalan toplumsal mücadele önce kendi şiirini öldürüyor, sonra şiiri yaratanların sayısını azaltıyor, sonra da şiirin paylaşıldığı mekanlar bir bir kapatılıyor. Acaba mekanlar açık kalsa yeniden şiir yazanlar olur muydu? Yoksa mekanları açık tutan zaten şiirleri de yaratan rüzgâr mıydı? Paradoks bu işte, sorunun cevabı ancak kendi döneminde doğrulanabilir.
İstanbul'da geçtiğimiz seçimde belediye yönetiminin değişmesiyle birlikte şehirdeki kültür sanat ortamı yeniden yükselişe geçti. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri kapanmış birçok tarihi mekânı yeniden restore etti. Kültür ve sanata ayrılmış arsalara kültür ve sanat merkezleri inşa etti. İki elin parmaklarıyla sayılamayacak kadar müze, sergi salonu, tiyatro, sinema ve konser salonu açıldı. Kapanmak üzere olan özel sinema ve tiyatro salonları belediye tarafından kamulaştırıldı, halka açıldı. Yerel inisiyatifler, kolektifler, dernekler, meslek odaları gibi sivil toplum kuruluşları o salonların içerisini kültürel etkinliklerle ve sanatla doldurdu. Şimdi İstanbul eskisinden daha güzel. Bu mekanları yaratanlara teşekkürler!
Peki Ankara'da değişen belediye yönetimleri kültür sanat alanında ne yaptı? Önce gazinoya sonra pavyona geçiş yapmış, otopark ya da düğün salonu olmuş, erotik sinemalara dönmüş ya da kapıları hâlâ kilitli o kadar çok örnek sıralanabilir ki bu şehirde. Mesela Yenişehir'de yani Çankaya'da terk edilmiş bir mekânı restore etti mi? Hala kapıları kapalı olan Batı Sineması'nı ya da Megapol Sineması'nı kamulaştırdı mı? Kerem Sineması'nı, Efes Sineması'nı ya da Eti Sanat Merkezi'ni üç film birden gösteren erotik sinema salonundan çıkarıp halka açtı mı? Gençlik Parkı'nın içindeki tarihi Göl Gazinosu'nu düğün salonu olarak kiralamaktan vazgeçti mi? Tunalı Hilmi'deki Talip Sineması'nı otopark olmaya terk etmek dışında bir şey yaptı mı? Kavaklıdere Sineması'nı ya da Çankaya Sahne'yi kültür mekânı olarak yaşatmaya çalışanların elinden tuttu mu? Ankara Sanat Tiyatrosu'nun Kızılay'daki tarihi sahnesine ne oldu? Yıllardır inşaatı devam eden Eskişehir yolundaki Atatürk Kültür Merkezi ne zaman bitecek? Artık bir harabeye dönüşen Saklıkent neden ölüme terk ediliyor? Bu şehrin tiyatroya, sinemaya ve müziğe ihtiyacı var!
Bu yazı vesilesiyle yaklaşan seçimlerdeki belediye başkan adaylarına seslenmiş olalım. Bu çağrı özellikle Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Çankaya Belediyesi'nedir. Lütfen vaatlerinize kültür ve sanat odaklı çalışmalar ekleyiniz. Kapanmış sinema salonlarını kamulaştırıp restore ediniz. Tarihi mekanları harabe olmaya terk etmekten vazgeçip kültür ve sanatla buluşturunuz. Var olanların adını değiştirmek yerine bu şehrin merkezine yeni çağdaş sanat merkezleri inşa ediniz. Sergi salonları, müzeler açınız. Özel sektörde direnen kültür sanat mekanlarına el uzatınız. Üniversitelerin deneme sahneleri açmasına, sivil toplum kuruluşlarının atölyeler kurmasına vesile olunuz. Şehir tiyatrolarının bağımsız olarak oyunlar üretmesine, yeni tiyatro sahneleri açmasına izin veriniz. Açık hava sinemaları ve konser alanlarını yeniden bu kentle buluşturunuz. Ankara seyircisinin kültür ve sanata olan açlığını doyurunuz. Ankara'nın tarih boyunca üstlendiği okul işlevini hep akınızda tutunuz ve yaşatınız. Yaşatınız ki yaşayınız.
Tufan Taştan kimdir?
Tufan Taştan, senarist ve yönetmen. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden ve çift anadal ile İletişim Fakültesi'nden mezun oldu. 2010 yılında kuruculuğunu üstlendiği Yapım-eki bünyesinde ödüllü kısa filmlere imza attı. Sen Ben Lenin (2021) senaryosunu Barış Bıçakçı ile birlikte yazığı ilk uzun metraj sinema filmidir.
|