07 Eylül 2024

Kalbimin kaderi, halklar intihar edemez!

Halklar intihar edemez; hayat ve hakikat bazen kuşaklar atlar, derinlerde kim bilir kaç kış uykusu uyur, ıssız, ışıksız kalır; bazen kendi hakkına ihanet bile eder, bir zorbalığın ekmeğine kan sürer ama… Gün gelir tarih yapar… Devrim yapar…

Bu yazıyı daha önce okumuş olanlarınız vardır. Çünkü bu yazı, belki de çoktan 10 bini aşmış makalem arasından başka bazıları da, "kalbimin kaderi". O yüzden bazen kalbim kaderimle, bazen kaderim kalbimle yüzleşir. Bunun gibi bir yazı zaman tünelinden çıkar gelir, benimle hesaplaşır önce.

Yazıları genellikle kalbimle yazarım; tek başına kadere inanmasam bile, kalbin bir kaderi olduğuna inanırım. Burada hüküm süren "kader" umut dokur, sevgi yazar, bazen öfke öfke taşar, ama ne olursa olsun yazı kendi kaderini yaşar.

"Kayıp kuşaklar"a binlerce, on binlerce her manada "kayıp çocuk"un eklendiği bir ülkede, inanırım ki, yazının kaderi onların kaderinin değişebilmesi için onları ve olanları görebilmektir.

Bu yazıyı, yine ve yeniden, "darbeci Sisiciği" ile barışıp halkının önemli bir kısmına düşman olanlara da gönderiyorum buradan. Bir sokak röportajında ya da sosyal medya hesabında, eleştirisini veya bazen öfkesini dile getirip "halkı kin ve düşmanlığa teşvik ettiği" ya da "makama hakaret" veya "halkın bir kısmını aşağılama" gerekçesiyle, bazen de bahanesiyle insanlar toplanırken, halkının ruhunu yara yara, böle böle; önemli bir kısmına "hakaret"i, aşağılamayı mubah görenlere de.

Halklar intihar edemez…

Bunalınca belki ayaklanır…

Ayaklanır da belki katledilir.

Belki iyice siner… Siner de bir gün yine patlar.

Tek tek insan, güçsüz, takatsiz, nefessiz, çıkışsız kalabilir.

Yalnız kalan insanı koruyamayabilir, ıskalayabilir, unutabilir, bir uçurum kenarında bırakabilir, düşüşüne yetişemeyebilir ötekiler.

Ama halklar öyle değildir.

Evlatlarını verir, bazen aklını, ruhunu, haysiyetini, hakikatini bile verir.

Kendinden korkar, kendine düşman olur, düşmanını kendinde arar, kendini kaybeder, kendini şaşırır, kendini yaralar, kendi gururuyla aptallaşabilir bile…

Ama halklar intihar edemez; hayat ve hakikat bazen kuşaklar atlar, derinlerde kim bilir kaç kış uykusu uyur, ıssız, ışıksız kalır; bazen kendi hakkına ihanet bile eder, bir zorbalığın ekmeğine kan sürer ama…

Gün gelir tarih yapar…

Devrim yapar…

Altüst yapar.

Bir bakmışsınız, siz ve siz, hani devrimden kafadan nefret ederdiniz; bir gün mecburen bir devrim sevmişsiniz.

İstediğiniz kadar ayırın; o halkı şu halktan, şu devrimi berikinden koparın…

Bir bakmışsınız, bir devrime aynasız yakalanmışsınız.

Devrimin kelimesinden dahi nefret eden şahsınız, bir bakmışsınız, "devrim gibi; adeta devrim" diye şakımışsınız.

O yüzden, siz bile bilirsiniz:

Her mağrur bir gün karşısında mazlumunu bulur.

Her zorbalık yürür yürür de bir halkın duvarına vurur.

Her despotun kibri gün gelir bir meydanda toz olur.

Çünkü devrim, insanın ve tarihin esasıdır.

Çünkü her dinin yola çıkışı bile devrim; ötekiler gibi, dini zorbalıkları yıkan her şey de devrimdir.

Çünkü halkların son barınağı, son sığınağı, son yığınağı ve son umudu bazen bir devrim olur!

Nihayetinde, her kibrin sonu da bir kabir olur!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

Yazarın Diğer Yazıları

Canım kızım, sen yokken, burada…

Bu dünya ve hayat sizin hakkınız! Hakkını bu cehenneme helal etme kızım! Sesleriyle de sessizlikleriyle de bu suça ortak olduktan sonra, arkandan "Helal ettik" diye çemkirenlere de...

Bu dere buz bağlamış… Dibi Narin bağlamış!

Narin'in kalıcı bir vasiyeti olmalı; son nefesinde yazdığı, bir çuvalın içinde, derenin sularına bıraktığı! Derelerden damarlarımıza aksın ve aklımızı, kalbimizi hafızasız ve duyarsız bir çoraklıktan çıkarsın diye

Devletin kiri, hayatın pası!

Kirli devlet ülkesinin milyonlarca kendi halinde insanı var. Milyonlarca yoksulu, yoksunu. Milyonlarca çocuğu var, umut ve gelecek önlerinden çalınmış. Ve milyonlarca "mutedil"i yanında yüzlerce, binlerce çıldıranı var

"
"