Gazze etnik temizliğe maruzken…
Ya hem de kendileri tarihteki en büyük etnik temizliklerden birine maruz kalmışların bir kısım torununun kararı ve eliyle, aklıyla, vicdansızlığıyla…
"Aklı, kalbi, eli, vicdanı temiz" milletimizin bir kısmı da, "emperyalizmin ileri kaleleri" olan kahve, kola gibi ürünleri basarak, dökerek, içeni bazen kibar bazen zorla kuşatarak protesto ediyor!
Buna karşı olan veya duranların bir kısmı, aralarında vaaz veren ve içtihat yaratan bir hoca da var, "Siz asıl Mercedes'e binen devletluları protesto edin. İnsinler onlardan" diyor.
Böylece insanı çoluk çocuk tüketen bir dünyada, insanların, tabii bazılarının en büyük "protest" eylemi "tüketim maddeleri" oluyor.
Oysa şu olabilirdi?
Bir halk etnik temizliğe maruz kalıyor değil mi? Çoluk çocuk ölüme, katliama, kıyıma, kırıma, sürgüne, göçe, toprağından, evinden, vatanından ve hatta vatansızlığından koparılmaya.
O zaman bir ilkemiz, bir tutam tutarlığımız olabilirdi.
Ne olabilirdi?
Tarihte ve bugün, nerede olursa olsun, ister maruz kalalım ister maruz bırakalım, ister burada ister orada şurada, halklara, çoluk çocuğa, masumlara Bu tür zulümlere dair bir tarih bilgimiz, bilincimiz, tepkimiz, öfkemiz, gerekirse utancımız, yerine göre isyanımız olurdu.
Oysa seçiyor, ayıklıyoruz.
Kimimiz "din kardeşliği" arıyor ama bakıyorsun "din kardeşi" de başka "din kardeşi"ne kıyabiliyor bilhassa bu bölgede. Kendi ülkende bile!
Kimimiz sadece başımıza gelenlerle ilgili; başkalarının başına örülenlerin aklımızda, vicdanımızda bir yeri yok. İnkâr varken, gerek de yok.
İzninizle ben şimdi Mercedes'e bineyim; bir tur atıp ineceğim!
Mercedes esasında Krupps, Siemens, Volkswagen gibi büyük ve eski Alman gruplarının utancının yüküyle (doğruysa) 1 milyon avro gibi bir miktarı İsrail devletinin, başta solcular, nice İsrailli ve dünyadaki Yahudi'nin de protesto ettiği kanlı ellerine sunuyor.
Neden? Çünkü bunlar tarihin gördüğü en büyük soykırımlardan birinde, Nazi soykırım makinesinin ve Hitler'in "nihai çözüm"ünün motorları, tekerlekleri, zırhlıları, kaportaları, silecekleri, jantları, egzozları, gazları, benzinleri!
Nazi İmparatorluğunda, Mercedes'in Daimler Benz fabrikalarındaki işçilerin yüzde 70'e yakını, zorla çalıştırılan, toplama kamplarından fabrika forsası yapılan Yahudilerdi. Tutsak Yahudilerden gücü tükenen yine kampa gidiyor, tamamen tüketiliyordu orada.
Onların emeğinin istismarıyla da yapılan motorlar, tanklar ve benzerleri de Nazi savaş makinesine arz ediliyordu.
1 milyon avro İsrail'in Filistinlilere etnik temizliğine sunmadan 10 yıl kadar önce, Mercedes'in otomatik vitesli vicdanı, Nazilerin Yahudilere etnik temizliğinden 70 küsur yıl sonra, çok da utanmadan, merkezinin bulunduğu yere "bir kadın" adı vermeye doğru direksiyon kırdı.
Holdingin vicdanı önce bula bula şirket kurucularından Benz'in eşi, Hitler hayranı Bertha'yı ve markaya adını veren ve bir kurucunun kızı olan "Mercedes"i önerdi.
Belediye ise "Ulan bir utan" demese de, bu isimleri reddetti ve toplama kampından getirilip şirketin fabrikalarında zorla çalıştırılan Macar Yahudisi Edit Kiss Ban'ın adını verdirtti.
Bir sanatçıydı Edit, belki de 12 saat zorla çalıştırıldığı Mercedes'le anılmak istemezdi; son anda kaçıp kurtulduğu toplama kampında yaptığı resimler miras olarak onun ruhuna yeterdi.
"Az bilinen" ama önemli bir bir ressam olarak Paris'te bir otel odasında intihar ettiği 1966'da, henüz 18 yıl önce yola çıkan İsrail devleti Filistinlileri katletmeye, sürmeye, 2023 kırımının adımlarını çoktan atmaya başlamıştı.
Mercedes'in utancını, tarihin büyük soykırımlarından birine ortaklığını yıkamaya ne bizim oto yıkamaların ne de 1 milyon avronun gücü yeter!
Ağalarımız, reislerimiz, dini fetvacılarımız ister binsin ister insin!
Ama tutarsız protestlik, cahil ve ayrımcı öfkelerimiz de tarihte hiçbir insani, vicdani iz bırakmıyor!
Bir de görüyorsunuz, misal Mercedes, zamanında katledilen Yahudilerin üzerine üzerine “gaz”lamış, bugün de katledilen Gazze’nin üzerine gazlıyor! Çünkü motor gücü de paranın ırkçı gücüne park ediyor kolayca!
Gazze bir insanlık trajedisi. İnsanlık utancı, tarihe yazılan etnik temizliklerden biri.
Ona hakiki vicdan olabilmeniz için de, hakiki bir vicdanınız olması gerekiyor.
Zulmün, baskının, etnik nefret ve şiddetin hepsine, ayrımsız karşı olabilecek temel bir vicdan.
Ne içersen iç veya içme, neye binersen bin veya binme!
Umur Talu kimdir?
Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.
Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.
Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.
Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.
İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.
Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.
Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.
Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.
|