27 Ağustos 2024

Telefonunuzu kimsenin elinizden almasına müsaade etmeyiniz!

Geleceğini "geride bırakmış" bir ülke ve millet, aklını ve kalbini toplamakta zorlanıyor belli ki; klavyeye sarılmış, ekrana aşık olmuş, teselliyi akılda değil "akıllı telefon"da bulmuş, "Yeni Telefon Türkiye'si"nin keyfini çıkarıyor

Çok sıradan "The Economist" şöyle yazmış:

"Türkiye'de zengin daha zengin, yoksul daha yoksul." Durmamış: "Ultra zenginlerin, yani 30 milyon dolar üzerinde servet sahiplerinin sayısı bir yılda yüzde 10 arttı." Durmamış. "Yeni süper zenginler" diye bir tabir kullanmış.

Ben "one minute" de olsa "The Economist"e değil, "Başekonomist"e bakarım. Bitlis nutkunda dediği gibi: "Eski Türkiye artık tamamen geride kalmıştır. Yasakların, baskıların, yokluk ve yoksullukların olduğu o eski günler artık bir daha gelmemek üzere tamamen geride kalmıştır." Çok ağır bedeller ödeyerek elde ettiğimiz kazanımlarımızı kimsenin elimizden almasına müsaade etmeyiz."

Orada değildim ama Bitlisli olsam, döner geriye bakardım. Ki yapmıştır beş Bitlisliden en azından biri.

"Gerideki" tarlaya, dükkana, çarşıya, sofraya, haneye, çocuklara bakmış olabilirler.

Bir gün önceki yoklukların, yoksullukların artık tamamen geride kalıp kalmadığını bir kontrol etmişlerdir muhtemelen. Gözlerine de sözlerine de inanmakta zorluk çekseler de, "geride kalmış" diyene bir diğeri "tamamen" diye katılmıştır.

Fakat "bakış açısı" öyle bir şey ki "geriye" döndüğünde, o artık senin "ilerin" oluyor.

Önden, ileriden, karşıdan, baktığın ve dinlediğin kürsüden gazı alıyorsun; sonra "geriye" dönüyorsun. "Yokluk, yoksulluk" yine önünde.

"Yasaklar kalkmış, baskılar bitmiş" müjdesi de pastanın çileği olmuştur, pasta varsa tabii.

"Yeni Türkiye"ye esas "Yeni Süper Zenginler" idrak etmiş ve "kazanımlarımızı kimsenin elimizden almasına müsaade etmeyiz" diye tekrar etmiş olmalı. Çünkü ikisi de "yeni" ikisi de kazmacı, kazımacı, kazanımcı.

"Yasaklar, baskılar" geride kaldığı için, "ayrımcılık" bittiği için olmalı; "modern kölelik" sıralamasında "Yeni" Türkiye ilk 10'da ve 5'inci sırada. Sıralama Kuzey Kore'den başlıyor, "Yeni Tur" şirketiyle Eritre, Moritanya, Suudi Arabistan derken, Türkiye aktarmalı Tacikistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya, Afganistan, Kuveyt'e uğruyor.

Doğru mudur bilemem. Çünkü "modern kölelik" diye adlandırdıkları gerçekten "post modern!"

"Angarya yani emeğe dayatma; zoraki ve köleymişçesine, ki çocukları da kastediyorlar herhalde, evlilikler; borç esareti; zorla ticari seks sömürüsü; insan ticareti; çocuk istismarı" gibi şeylermiş.

Ben yine de insafsız buldum. Bizim yeni yerimiz yine de ayrı olmalı, dedim.

Açıklamaları şöyle:

"Çünkü bunlar, kişi özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. Yasak ve baskı oluşturuyor. Bir işin dayatılmasını reddetme özgürlüğünü, iş değiştirebilme özgürlüğünü, ne zaman ve kiminle evleneceğine karar verme özgürlüğünü yok ediyor. Kişisel ve parasal kazançlar için bir başkasının istismarı anlamına geliyor."

Sonra baktım, "modern kölelik" nüfusu bakımından elbette kalabalık ülkeler, Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan zaten cehennem. Biz onların yanında cennetiz. Fakat şunu belirtiyorlar: Sıralama, her 1000 kişiye düşen "modern köle" oranıymış. 1000'de 100 civarı Türkiye; artık kendinizi 900'de de 100'de de görebilirsiniz.

"Walk Free"nin internet sitesine bakıp kendi kararınızı da verebilirsiniz. "Walk Free"yi siz ister "Özgür Yürü" diye anlayın, ister "Yeni Türkiye"de "Beraber yürüdük biz bu yollarda" diye çevirip "Her şey seni hatırlatıyor" diye tamamlayın! Yeter ki azcık yürüyün.

Neyse ki öyle beşinci sıra yüzünden bronz madalyadan bile olmadığımız yarışmalar da var; özgürlük, eşitlik, mutluluk, huzur, adalet olimpiyatlarında.

OECD'de birinciyiz mesela. 38 ülkeli bir yarışma ve rakipler hep "economist."

Fakat biz "başekonomist" olduğumuz için, resmi tenzilatlı rakamla yüzde 71.6 enflasyonla, ikinci sıradaki süper güç Yeni Kolombiya'nın 10 katı bir fiyat-performans başarısı elde etmişiz.

Bronz madalya yüzde 5,8 ile "içimizdeki İrlandalı"nın. Yeni Meksika ve Yeni Şili gibi süper ekonomiler ise, yüzde 5 ve 4 ile ilk üçü kaçırmış oluyorlar ki, zaten çeyrek altın madalyaya bile ulaşmaları imkansız!

Bütün bu ahval ve şerait içinde "halklar neyliyor" derseniz, "telefonla internet ve sosyal medyada geçirilen süre" bakımından Yeni Brezilya, Yeni Kolombiya, Yeni Meksika'nın ardından "Yeni Türkiye" geliyor. Günde ortalama 7 saat! İnternet ve insanlar pek özgür olmasa da, telefon özgürlük, özgürlük telefon.

Ya da bu da bir çeşit "modern kölelik." Telefon için tabii!

Bundan şunu anladım:

Çarşı pazardan geliyorsun kan ter içinde, etiketler dijital artıyor, sen analog erimişsin; sofran, ufkun, umudun küçüldükçe küçülmüş; fakat "yokluk, yoksulluk" geride kalmış.

Diyorlar ki "sizde modern kölelik" var epeyce; fakat "yasaklar ve baskılar geride kalmış."

N'apacaksın ki. Telefona sarılıyorsun: Yok Kolombiya ne durumda, yok Meksika nasıl, yok Afganistan iyi mi! Al sana 7 saat!

Geleceğini "geride bırakmış" bir ülke ve millet, aklını ve kalbini toplamakta zorlanıyor belli ki; klavyeye sarılmış, ekrana aşık olmuş, teselliyi akılda değil "akıllı telefon"da bulmuş, "Yeni Telefon Türkiye'si"nin keyfini çıkarıyor.

Başekonomist ne dese haklı, ne yapsa yeri!

Çok ağır bedeller ödeyerek elde ettiğiniz telefonunuzu kimsenin elinizden almasına müsaade etmeyiniz!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

Yazarın Diğer Yazıları

Canım kızım, sen yokken, burada…

Bu dünya ve hayat sizin hakkınız! Hakkını bu cehenneme helal etme kızım! Sesleriyle de sessizlikleriyle de bu suça ortak olduktan sonra, arkandan "Helal ettik" diye çemkirenlere de...

Bu dere buz bağlamış… Dibi Narin bağlamış!

Narin'in kalıcı bir vasiyeti olmalı; son nefesinde yazdığı, bir çuvalın içinde, derenin sularına bıraktığı! Derelerden damarlarımıza aksın ve aklımızı, kalbimizi hafızasız ve duyarsız bir çoraklıktan çıkarsın diye

Kalbimin kaderi, halklar intihar edemez!

Halklar intihar edemez; hayat ve hakikat bazen kuşaklar atlar, derinlerde kim bilir kaç kış uykusu uyur, ıssız, ışıksız kalır; bazen kendi hakkına ihanet bile eder, bir zorbalığın ekmeğine kan sürer ama… Gün gelir tarih yapar… Devrim yapar…

"
"