04 Ocak 2025

İbrahim Kalın: Bir itiraftan daha fazlası

Orta Doğu’ya bakın, o coğrafyadaki İslam ülkelerinin hiçbirinde refah, özgürlük ve adalet yok. Türkiye AKP iktidara gelinceye kadar tam yakalayamamış olsa bile, belli bir adalet ve özgürlük, zaman zaman refaha yaklaşan bir ülke iken... Şimdi tipik bir Orta Doğu ülkesine dönüşüyor

MİT Başkanı İbrahim Kalın

“Dört asırdır tam anlamıyla bilim yapamayan ve iki asırdır Batı’dan bilim ve teknoloji transfer etmeye çalışan ama, bunu da hakkıyla başaramayan İslam Dünyası...”

Bu satırlar sosyal demokrat ya da liberal bir siyasal bilimciye ait değil.

Tayyip Erdoğan’ın yıllardır en yakınında bulunan, AKP iktidarının en Kalın iki dişlisinden biri, MİT Başkanı İbrahim Kalın’a ait.

İbrahim Kalın siyasal İslam çizgisinde ısrar eden, hele de eğitim, ekonomi ve dış politikada son beş, altı yıldır Batı’dan uzaklaşmış, Orta Çağ karanlığına gömülürcesine, İslami değerlere daha çok sığınmış bir iktidarın en önemli iki kişisinden biri. Diğeri Dışişleri Bakanı Hakan Fidan.

Kalın ve Fidan Anglo-Sakson jargonla “policy maker”, uygulanan politikanın ana hatlarını çizen önde gelen iki kişi.

İkisi de iyi eğitimden geçmiş, dünya görmüş ve fakat gelin görün ki...

Bilime, akla, çağa arkasını dönmüş, siyasal İslamcı bir iktidarın çarkını döndürmeye çabalıyorlar!..

“Zihinsel sıçrama”

İbrahim Kalın İslam'ı sorgulayan bir kitap yazıyor.

“İslam, Aydınlanma ve Gelecek”

Bu yazının girişindeki cümle, Kalın’ın kitabından alıntı. O paragraf şöyle devam ediyor:

 “İslam Dünyası kendi paradigmasını esas alan, inanç ve değerleriyle uyum içinde olan ve aynı zamanda toplumların pratik ihtiyaçlarını karşılayabilen bilimsel bir geleceği yeniden inşa edebilir mi?.. Bu zihinsel sıçramayı yapabilecek imkana şu anda sahip midir?..”

İslam’ın dört asırdır bilimden uzaklaştığını, teknoloji transferini bile beceremediğini tespit eden İbrahim Kalın, “İslam zihinsel sıçrama yapabilir mi” diye sorarak, bundan kuşku duyduğunu belirtiyor.

Osmanlı’dan beri

Hıristiyanlık ortaya çıkan her yeni mezheple kendini yeniliyor. En büyük reform Martin Luther (1483 - 1546) öncülüğündeki Protestanlık. Felsefenin, sanatın, bilimin kendini yenilemesi, Aydınlanma (Rönesans) aynı yıllarda başlıyor.

İslam’ın kendini yenilemekte geri kalması ise, dünyanın pek çok yerinde ele alınan konulardan biri. Hatta, bizde Osmanlı’dan bu yana, 19. yüzyılın başından itibaren tartışılıyor.

İki yüz yıldır “biz neden geri kaldık” sorusunu soran pek çok sosyolog, tarihçi ve iktisatçı var. Hemen tamamı, geri kalmışlığı İslam’ın kendisini yenileyememiş olmasına, İslam’ın devlet yönetimindeki etkisine, bilim ve felsefeden uzaklaşmasına bağlıyor.

Şimdi benzer bağlantıyı İbrahim Kalın kuruyor.

57 İslam ülkesi

Dünyada 57 İslam ülkesi var. Yaklaşık iki milyar insan, dünya nüfusunun dörtte biri İslam ülkelerinde yaşıyor.

Bununla beraber...

“106 trilyon dolarlık dünya gayri safi yurt içi hasılasının sadece yüzde 10’u Müslüman nüfuslu 57 ülkeye ait. Dünya nüfusunun dörtte biri ama, toplam dünya üretiminin yüzde 10’u bile değil.

57 İslam ülkesinin toplam üretimi üç aşağı beş yukarı Almanya’nın üretimi kadar.” (Mehmet Altan, Bir Başka Açıdan, 23 Aralık 2024 Artı Gerçek)

Mehmet Altan’ın ekonomik bulgusu İbrahim Kalın’ın şu tespitiyle bütünleşiyor:

“Müslüman toplumlara sinmiş olan derin atalet sadece İslam Dünyası için değil, tüm insanlık için büyük kayıptır.”

Uygulamalar

Kalın kitabında “akıl, bilim, teknoloji, ahlak, özgürlük” kavramlarına yer veriyor.

Harika!..

Madem bu doğru tespitler var, Kalın’a sormadan edemiyorum:

- AKP Siyasal İslama neden hala bu kadar sıkı sıkıya sarılıyor?..

- Neden hala bilime sırtını dönüyor, ekonomide milyonlarca insanın sefalete uğramasına yol açan İslami ‘Nass’ düşüncesine dönme eğilimi neden hala var?..

- Okullarda neden akıl ve bilim dışı, insanları cahil bırakan Orta Çağ özentisi eğitimle, saçma sapan sahnelerle çocukların beyni yıkanmak isteniyor?..

- Fiziği, kimyayı, biyolojiyi, astronomiyi, jeolojiyi hurafelerle açıklama sapkınlığı?..

- Ya o Diyanet İşleri?..

Benzer daha pek çok soru var. Asıl soru şu:

Sayın Kalın,

AKP’de önemli rol oynayan biri olarak, bu itirafı birlikte çalıştığınız insanlarla paylaşmıyor musunuz?..

Siz bu görüşlerinizle, AKP iktidarının yıllardır nasıl en önemli kişilerinden biri olabiliyorsunuz?..

Orta Doğu’ya bakın, o coğrafyadaki İslam ülkelerinin hiçbirinde refah, özgürlük ve adalet yok.

Türkiye AKP iktidara gelinceye kadar tam yakalayamamış olsa bile, belli bir adalet ve özgürlük, zaman zaman refaha yaklaşan bir ülke iken...

Şimdi tipik bir Orta Doğu ülkesine dönüşüyor, sizin itirafınızı haklı çıkartan biçimde.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

2009’da FETÖ, şimdi Amerika: Bahçeli’nin “emperyalizm böler” kaygısı

2013’te Araştırma Komisyonuna üye bile vermeyen Devlet Bahçeli bugün ne oluyor da çözüm arayışının öncülüğüne soyunuyor? Şimdi hem Erdoğan hem Bahçeli “emperyalizmin oyunu” diyor da, başka bir şey demiyor. Kürt sorunu ise daha çetrefil hale geliyor

İmralı’ya neden sadece DEM’liler gidiyor?

Son altı yılda AKP Meclis’te herhangi bir konuda muhalefetin tek bir önerisini bile kabul etmiyor. O öneri doğru imiş, yararlı imiş, fark etmiyor. Anında ret! Dolayısıyla, çözüm görüşmelerine Meclis’in katılması ne ölçüde mümkün olabilir?

2024: Demokrasi en gencimizdi bizim

İfade özgürlüğünün askıya alındığı, adalet arayışının tıkandığı, her türlü haksızlığın kurala dönüştüğü, bilgi ve liyakat sahibi olanın dışlandığı, çevre katliamının ülkenin dört bir yanını sardığı, eğitimin Orta Çağ karanlığına sürüklendiği, yolsuzluk iddialarının arkasının kesilmediği... 2024 yılında bütün bunların ve daha başkalarının toplamı olarak, rayından asıl çıkan ne?

"
"