TBMM Başkanvekili ve DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Abdullah Öcalan ve DEM Parti Milletvekili Pervin Buldan
“Demokratik bir devletin teröristlerle görüşme sürecine girmesi doğal bir şey değilse de, eğer bu süreç sorunun çözümüne katkıda bulunacaksa, hükümet böyle bir diyaloğa hazırdır.”
Ağustos 1987, bu cesur sözün sahibi İspanyol Başbakanı Felipe Gonzales.
İspanya bizdeki gibi, yıllarca terörle karşı karşıya kalıyor. Orada ayrılıkçı terör örgütü ETA, bizdeki terör örgütü PKK’nın benzeri. Orada çözüme ulaşılıyor, bizde sorun kırk yıldır devam ediyor. Üstelik, kırk yıl içinde PKK’nın diğer ülkelerden gördüğü her türlü destek olağanüstü artıyor, böylelikle Kürt sorunu uluslararası hale geliyor. Dolayısıyla, çözüm bugün daha çetrefil.
Felipe Gonzales’in sözünü BASK Milliyetçi Partisi (EAJ / PNV) lideri Jose Antonio Ardanza’nın çağrısı izliyor:
“Terörün sona ermesi ve barışın sağlanması amacıyla Meclis’te bulunan partilerin bu sürece katılmaları gerekir.” (Akın Özçer, Çoğul İspanya, s. 247)
Ardanza’nın partisi bizdeki DEM gibi.
Öcalan’ın önerisi
Öcalan’ın çağrısı da Ardanza’nın çağrısı gibi.
DEM milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder dört gün önce İmralı’da Öcalan’la görüşüyor. Görüşmeye ilişkin açıklamada Öcalan “sürece katkı açısından en önemli zeminlerden biri TBMM’dir” diyor.
İspanya benzeri bu çağrı bizde yeni değil. Geçmiş yıllarda çeşitli partiler çözümün Meclis’ten geçtiğine ilişkin çağrıda bulunuyor ancak, bir sonuç alınmıyor.
Şimdi:
Meclis’in devreye girmesi yeniden söz konusu.
Ne de olsa AKP iktidarı, ihtiyatlı davranmak adına, söz konusu olabilir.
Meclis ve AKP
Meclis tamam da...
2018’den bu yana tek adam rejimi ile birlikte Meclis parlamenter sistemdeki Meclis değil. Bütün yetkileri budanmış, iktidarı denetleme imkânı elinden alınmış bir Meclis.
Tek adam rejimi ne istiyorsa, Meclis o istekleri aynen yerine getiriyor.
Özellikle son altı yılda AKP Meclis’te herhangi bir konuda muhalefetin tek bir önerisini bile kabul etmiyor. O öneri doğru imiş, yararlı imiş, fark etmiyor. Anında ret!..
Dolayısıyla, çözüm görüşmelerine Meclis’in katılması ne ölçüde mümkün olabilir?..
Katılsa, muhalefetten gelebilecek önerileri AKP ne ölçüde dikkate alır?..
Partileri ziyaret
İmralı sonrasında Halk TV’den İsmail Saymaz’a konuşan Pervin Buldan Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk ile birlikte “Meclis’te bulunan partileri ziyaret edeceklerini” belirtiyor ve önemli bir ek yapıyor:
“Bu sürecin muhatabı Cumhur İttifakıdır.”
Hem Meclis vurgusu var hem muhatap AKP + MHP ortaklığı!..
Meclis işaret ediliyorsa, muhatap nasıl Cumhur İttifakı ile sınırlı?..
İfadede yanlışlık mı var?..
Yine de İspanya’daki gibi, Meclis’in devreye girmesi üzerinde duruluyor.
Tam bilgi için
Eğer sürece Meclis, yani muhalefet partileri de katılacaksa...
-İmralı’ya neden sadece DEM milletvekilleri gidiyor?..
-Neden muhalefetten de bir, iki milletvekili gitmiyor?..
Meclis’in katılımı sadece Meclis kürsüsünden görüş açıklamak mı?..
Ama, o görüşlere AKP hiç prim vermiyor.
Kaldı ki, çok daha önemli bir konu var:
Muhalefet ikinci elden yapılan açıklamalardan esinleniyor.
Elde tam bilgi yok.
Oysa, İmralı’ya gitseler, gerçek bilgiye sahip olacaklar ve ona göre politika oluşturacaklar.
İmralı’ya giden DEM milletvekillerine ve DEM’e güvensizlikte bulunmuyorum, tersine, AKP + MHP ortaklığının muhalefete tam bilgi akışını engelleyebileceğini söylüyorum.
Zaten o kadar açık ki...
Son görüşme üç saat sürüyor, ortaya çıkan yarım sayfalık bir metin!..
Malum, AKP’de “sorunu biz çözüyoruz” egosu her kararın önünde geldiği için Meclis’i yine ikinci plana atma ihtimali çok yüksek.
Meclis, yani muhalefet de çözümüne katkıda bulunacaksa, her türlü bilgiye sahip olmalı!..
İçine sindirmeli
İspanya örneği ortada.
Orada sorun çözülüyor ve kimse “ben çözdüm” diye caka satmıyor, çözümü kendi politikasına alet etmiyor.
Bu arada...
Asıl CHP’nin İmralı’ya gitmesi...
“CHP terörist başıyla görüşmek için İmralı’ya gidiyor” eleştirilerinden uzak durması gerekiyor.
CHP’nin bölge insanıyla, bölgedeki STK’larla yüz yüze gelerek, uluslararası örnekleri de inceleyerek, kendine yol haritası çizmesi gerekiyor. Günlük açıklamalarla işin içinden çıkılmaz.
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|