14 Şubat 2024

Finans kapitalizmi - Silo yönetimi

Bir üretim sürecinde ne kadar çok. "silo", katman varsa bunları denetlemek o kadar zor olur

Silo kelimesi çimento, un ve kuru diğer maddelerin konulduğu beton yapıları akla getirmektedir.

Yıllar önce Brüksel'de "European Roundtable of Industrialists" çalışmalarında, AB'li şirket temsilcilerinin, AB Komisyonu'nun "silo" çalışma modelinden yakındıklarını ilk kez duyduğumda bu nedir diye düşündüm. İnceleyince şikayetlerin Komisyonun belirli uzmanlık alanları, konular itibariyle organize olduğunu, şirketlerin hedefleri, üye hükümetlerin uygulamaları sırasında karşılaştıkları sorunlardan kaynaklandığını gördüm.

Daha sonra çalışmalarımda şirketlerin nasıl şekillendiklerini, silo uygulamasının sadece finansal değil, bilgi yönetimi, insan kaynakları yönetimi bakımından da nasıl sorunlara yol açacağını görme fırsatını buldum.

Silo modeli ve NATO

D. Trump hafta sonunda yaptığı seçim kampanyası konuşmalarından birinde NATO üyesi bir ülke temsilcisinin "Rusya'nın ülkeme saldırması halinde bizi korur muydunuz?" sorusunu şöyle yanıtlamış: "Aslında canları ne istiyorsa onu yapmalarını söylerdim. NATO bütçesine olan borcunuzu ödeyin. Herkes katkısını yapmalı.[1] Yoksa düşman, hiç veya az katkı yapanlara istediğini yapabilir."

NATO'nun amaçları, kimin kimi kışkırttığı bir yana, kuruluş amaçları ve bugün geldiğimiz nokta bakımından "korkutucu", değil mi?

Silo konusunu konuşmaya bu örnekle başlamamızın nedeni, bu yönetim modelinin sakıncasını göstermek. NATO bir savunma antlaşması. Kuruluş nedeni üye ülkelere yapılacak saldırılara karşı onları korumak, ünlü madde 5, bir ülkeye yapılan saldırı hepsine yapılmış diyor. NATO'nun organizasyonunda ordu, insan kaynakları, malzeme tedariki, savunma, saldırı, finansman gibi farklı görevler yüklenen bağımsız organlar yok. Şirket benzetmesi yaparak, NATO bu görevleri şirketlerden oluşan bir organizasyonla değil, kuruluş amacı doğrultusunda tanımlıyor.

Şirket yöneticisinin tek hedefi hissedara kâr sağlamak mıdır?

Finansal kapitalizm modelinin, New York'ta Wall Street'in, Londra'da "City"nin ön plana çıktığı dönemde tek hedef, -Milton Friedman yöneticinin tek görevinin katma değer yaratma hedefini bir kenara bırakıp- kâr hedefine yönelik olarak örgütlenmesi olarak belirlenmiş oldu.

Hissedar kapitalizmi, Adam Smith'in "Essays in Moral Persuasion" adlı kitabındaki temel felsefesinden ayrılarak, tek amacı kâr etmek ve onu tekel modeliyle azamileştirmek olan bir giysiye büründü.

Bunun özellikle geçen yüzyılın son çeyreğinden itibaren gerçek yaşama yansıması, doğru yönetimin (good governance) temel ilkelerinden (denetim, hesap verebilirlik, sorumluluk, saydamlık) uzaklaşıp, her kendi içinde kâr maksimizasyonu ilkesini benimsemiş olan şirket organizasyonuna yol açması oldu. Silo modeli olarak benimsenen organizasyon şekli budur.

Bu tartışmayı yaparken dikkatli olmak gerekir. Şirket doğru bir modeldir, yeter ki katma değer üretmek olarak tanımlanan ana hedefine giderken paydaşların bazılarına zarar vermesin. Bu paydaşlar arasında başlıca, çalışanlar, sermaye, tüketiciler, vergi toplayan ve onu yasamanın benimsediği bütçeye uygun olarak kullanan kamu yönetimi bulunmaktadır. Modelin doğru işlemesi denetim mekanizmasıyla sağlanır. Başlangıçtaki örneğe geri dönerek, NATO'nun alışılmış bütçe denetim mekanizması yanında nihai amacı itibariyle en önemli denetim aleti üyelerin sahip olduğu "veto" hakkıdır.

Bir yemek zinciri düşünün ki, marka sahibi ana şirket yanında, tedarik, imalat, dağıtım, hizmet işlemlerini farklı şirketler olarak düzenlemiş olsun. Böyle bir durumda tedarikçi şirket kendi kârını arttırmak için en ucuz üreticiyle çalışacak, girdileri en ucuz şekilde muhafaza edecek, sonra imalatçı şirkete (mutfak) mümkün olan en yüksek fiyattan satacaktır. Mutfak aldığı girdileri kendi maliyetini, menülerin izin verdiği sınırlar içinde en aza indirecek şekilde işleyerek, yine mümkün olan en yüksek fiyattan, pazarlamayı yapan şirkete, lokanta zincirine satacaktır.

Girişimci, yemek zincirini kuran kişi veya kişiler için hayli cazip bir model, değil mi? Bu modelde her şirket kazanıyor, kaybeden lokanta müşterisi. Onu da marka, Michelin yıldızı, Gault-Millau gibi vitrinlerle belirli bir zaman için idare ettiğimizi düşünelim. Ama biraz abarttığımız bu model sürdürülebilir mi?

Kriz gelirken siz neredeydiniz?

Kraliçe Elizabeth 2008'de London School Of Economics and Political Sciences'ı yeni bir binanın açılışı için ziyaret etmektedir. Kraliçe kendisine krizle ilgili olarak yapılan tantanalı, bol grafikli, ekonometrik araştırmalara dayalı sunumun ardından etrafındaki anlı şanlı iktisat ulemasına sorar: "Madem sorunlar bu denli büyüktü, neden hiç kimse krizin gelmekte olduğunu görmedi?"

Sunumu yapan iktisatçı Luis Garicano'nun yanıtı: "Sorun iktisatçıların kötü niyetli veya cahil olmalarından değil, yanlış zamanda yanlış yere bakmalarından kaynaklanıyordu. Tuhaf olan, aslında bu analizleri yapanların şık matematik modeller uğruna iktisatın tamamını ihmal etmeleriydi." [2]

D. Kahneman "Thinking Fast and Slow"da ve daha önce Amos Tversky ile birlikte yaptıkları davranışçı ekol çizgisindeki çalışmalarda, insan davranışlarının önemini ortaya koymuşlardır. Dr. Türker Kılıç beyin alanındaki çalışmaların geldiği noktada, bugüne kadar yaşamın temeli olduğunu düşündüğümüz "atomun" yerini "enformasyon"a bıraktığını söylemektedir. [3]

Bunların karşısında "stokastik-değişken rastlantısal" modellerden yola çıkarak yapılan çözümlemeler regresyon analizleri biraz önce saydığımız pek çok para piyasası silosunun gösterge tablosunu oluşturmaktadır. Bunların kullandıkları veriler ne denli sağlıklı yol gösterme kabiliyetine sahiptir? Yoksa konuları olan siloların kısa vadeli yüksek kazanç hedeflerinin sağlanması yeterli midir?

Finansal sistemde "teminatlandırmak-securitization" gibi "buluşlar" doğru yerlere bakılmasını engelledi. Para ve sermaye piyasası çeşitli adlar altında birçok silolar şeklinde organize olmuştu. Özel sermaye fonlarından (private equtiy), özgün yatırım araçları (SIV-special investment vehicle), çok popüler CDO (collateralized debt obligation), gibi çok çeşitli ve her gün yenisi kurulan araçlar, yatırımcılara parlak kazanç vaat ediyordu. 

Sorun neredeydi? Bütün bu yeni aletleri ve onları kurup işleten girişimleri denetleyen kamu veya yarı kamu nitelikli yapılar nerede atlamıştı? Yemek örneğinde olduğu gibi, bir üretim sürecinde ne kadar çok. "silo", katman varsa bunları denetlemek o kadar zor olur. İkinci olarak ve kantitatif yöntem tutkunu meslektaşlarımın gazabını çekmek pahasına, ne denli sofistike aletlerle risk ararsanız onu bulmak ve nedenlerini açıklamak o kadar zor olur. 

Suçlu, ülke ekonomisi yüzde 4 büyürken, yatırımın beş yılda kendisini geri ödeyeceğini hedefe koyan bu kurgudur, bunun mümkün olacağına inanandır. PE (private equity) yatırımlarının hedefi budur. Düzenleyici kurumlar bu kurguyu görmezden gelirse neler olacağı görülmüştür. Neoliberal iktisata, finans kapitalizmine, gelir dağılımının bozulmasına, üstteki onda birin bu denli zenginleşmesine, sokaktaki Maserati'lerin, Maybach'ların bu kadar çok olmasına yol açan budur. 

Bu konuda önemli olduğunu düşündüğümüz son konu, ülkemizde para piyasalarının yönetim, denetim görevinin farklı kuruluşlara verilmiş olmasıdır. Bu konularda asıl görevli Merkez Bankası'nın yanında BDDK, SPK, Hazine, Maliye Bakanlığı gibi ana oyuncuların, siloların, bulunması, Kraliçe Elizabeth'in sorusuna verilen yanıtın ülkemizde de tekrarına yol açar mı?

Bu konuda pek çok örnek vermek mümkündür. Okuyucular kendi bulundukları sektör ve şirketlerden bugün de geçerli örnekler düşüneceklerdir. Çeşitli uluslararası şirketlerden örnekler için Gillian Tett'in "The Silo Effect" adlı kitabını öneririm. Gillian Tett Financial Times yazarları arasındadır, Cambridge Üniversitesi'nde yaptığı doktora çalışması antropoloji alanındadır, halen gazetenin NewYork ofisini yönetmektedir.


[1] James Politi, Lauren Fedor, Henry Foy, Financial Times, 12.02.2024

[2] Gillian Tett, The Silo Effect, Simon Schuster Paperbacks, NewYork, NY, 2005

[3] Daniel Kahneman, Thinking, fast and slow, Allen Lane, 2011

Türker Kılıç, Prof.Dr., Yeni Bilim: Bağlantısallık, Yeni Kültür:Yaşamdaşlık, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2020

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A.Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eski geri gelseydi eski olmazdı

"Çin oyunu kurallara uygun oynamıyor, klübe katılsın ki yaptırımlarla karşılaşsın" derken... Bu kez "eski düzenin çözülmesi" ve Çin rekabetiyle başa çıkamayan, başta ABD, ardından AB ülkelerinin bu ülkeden gelecek ithalat üzerine önleyici gümrük vergileri koymalarıyla karşılaşıyoruz

E. Macron ve jeopolitik

A. Merkel'den sonra kendisini Avrupa'nın liderliğine hazırlayan E. Macron Avrupa'nın geri düşeceği ihtimali üzerinden öngörüde bulunuyor, Avrupa'nın ABD'nin "tebaası-kulu" olmadığını vurguluyor, kendi bağımsız savunma sistemini kurmasında ısrar ediyor

Ağam nerede, ben nerede!

Çip endüstrisi Türkiye'nin hayli uzağında durmaktadır. Eğitimdeki gerileme, felsefe, mantık derslerinden sonra matematikte entegral gibi konuların müfredat dışına çıkartılması akla aykırı. Dünya kuantum matematiği, fiziği ile uğraşıyor ve bunu sadece gündelik teknolojik çözümler için değil, sağlıktan tarıma, savunmadan gıda, giyim endüstrilerine kadar yaşamın tüm alanlarındaki ihtiyaçları karşılamak için yapıyor