23 yıla varmış bir iktidar. 23 yıldır ülkeyi yöneten bir lider. Dertleri ve “özeleştirileri” şöyle: “CHP nasıl bu kadar oy alabiliyor, belediye kazanabiliyor. Bunun müsebbibi AK Parti olarak biziz.”
Bu “kibirden azade olmayan özeleştiri”nin içinde, “Bu kadar bebek öldü, müsebbibi biziz” yok! “Bu kadar kadın katledildi, müsebbibi biziz” yok. “Bu kadar çocuk öldürüldü, müsebbibi biziz” yok. “Bu kadar yetişmiş insan gücü ülkeyi terk etti, müsebbibi biziz” yok. “Bu kadar gencin geleceği çalındı, müsebbibi biziz” yok. “Bu kadar emekli sürünüyor, müsebbibi biziz” yok. “Bu kadar hırsızlık, mafya faaliyeti arttı, müsebbibi biziz” yok.
“Bu kadar insan yoksullaştı, müsebbibi biziz” yok!
“Bu kadar insan zehirleniyor, müsebbibi biziz” de yok. Öyle ya, Romanya bile domatesini, Bulgaristan bile limonunu, Avrupa kuru incirini “zehirli” diye geri gönderiyor. Halkı sağlıksız yağlara mahkûm eden yüksek fiyatlı zeytinyağların içinde tohum yağı köpürüyor, hepsi katlanan fiyatlarla küçülmüş filelerin içine sızıyor. El âlemin dolarının sahtesi bile cirit atıp durmuş, sahtelikler memleketinde.
Ama zaten neye, neyine güveneceksin müsebbiplerin! Bebekler doğsun, yaşasın diye annelerin canını vermeye bile yattığı “kanka hastanelerde”, Sağlık Bakanlığı yapmış birinin hastanesinde bile, anneler bebeklerinin can verişine katlanmak zorunda kalmış.
Küçücük çocukların tek sığınağı aileleri, “iktidar kankası” aile büyükleri, o Narin çocukların celladı olmuş. Sözde yüceltilen kadınlar, en yakınlarının elinde kırılmış, yok edilmiş. İmamların yollandığı okullarda öğrenciler, öğretmenler temizlik yapıyor. Halkın sağlığını koruması gereken aile hekimleri “İlaç yazdı, hasta az gitti, il dışından gelen hastaya baktı” diye cezalara mahkûm edilmiş. “Nasıl bu kadar alıyormuş da, müsebbibi onlarmış” değil mi!
Kıyıları koruması gerekenler, onların işgaline vize veriyor. Ormanları koruması gerekenler ağaçların katledilmesi için “kanka” holdinglere kan ve can veriyor. Neymiş, “belediye kazanmış muhalefet, müsebbibi biz”mişiz!
Sanki “seçimde halkın oyuyla kazanan”a da demokratik saygınız var; muhtara bile kayyum atıyorsunuz, seçilmişlerin yerine atadıklarınızı yerleştiriyorsunuz. Sırf itirazı var, iktidarın ve devletin İsrail’le örtülü ticaretini eleştirdiler diye, “başörtülü kızlar, kadınlar” bile sürüklenmiş. Ki anlayalım, “mesele başörtüsü değil” esasında “itaat-biat” meselesi!
Özgürlükler sahte, haklar sahte, demokrasi sahte, hatta inanç sahte ve kirli. Müsebbibi hangi biziz! “Bu ülke tehlikeli” diye “tehlikeli” balon balıkları bile kaçıp uzaklaşıyor. Hiçbir canlı bu ülkede güvende, özgür, huzurlu değilken; “oy almışlar da, belediye kazanmışlar da, müsebbibi biziz”miş!
Bir de bunun üstüne “Ekonomik sıkıntıları geride bıraktık. Kara günler geride kaldı” gelmez mi! Sanki ekonomik sıkıntıların, kara günlerin müsebbibi biziz! “Geride kalanlar”ın içinde debelenen insanlar nerede peki? Onlar da “geride” kaldılar. İleriye dair umutları tükendi çoktan, geleceğe dair hayalleri kalmadı, başını sokacak ev, sofrasına koyacak ekmek, karnını doyuracak bir iş, şeklen yaygın bilimsel olarak baygın eğitimin peşinde “geride” kaldılar!
Oxford Sözlüğü yılın kelimesi olarak “Beyin çürümesi”ni seçmiş! Aşırı sosyal medya kullanımı yüzünden entelektüel kapasitenin düşmesi sebebiyle. Buralara hiç uğramamış olmalılar. “Aşırı iktidar” yüzünden çürüyen kurumları, değerleri, insani olan her şeyi, çoluk çocuk herkesi görselerdi, bu ülkenin milyonlarca insanı gibi… “Bey’in çürümesi” yaparlardı belki Türkçesini! Gerçi ne sözlük sığdırırdı hepsini içine ne gözlük yeterdi her birini görmeye.
Belki de burada ikisi de “yılın kelimesi” olmalı: “Beyin çürümesi” ve “Müsebbip.” Böylece birbirine bağlar, Çinli bilim insanlarının son keşiflerinden olan, “insan idrarından beyin hücresi üretimi”ne sığınır, sonra da sifonu çekerdik!
“Müsebbipler”e, kazık atıp yalnız bıraktıkları “Hocaları” Necmettin Erbakan’ın web sayfasından bir “Millî Görüş şiiri” dörtlüğü armağan ediyorum. Bunun bile “müsebbibi” oldular:
“Sorup araştırmaz cahil kalacak
Etrafına nasıl ışık salacak
Yüzme bilmez derin derya dalacak
Kendi helakine müsebbip insan”
Helal derken, helak olmak da böyle bir şey! 23 yıl sonra, sözlüğe gözlük gerekmez: Ne oldu ve olmadıysa, elbet bir müsebbibi de insanlık hakkı helak olan halktır!
Umur Talu kimdir?
Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.
Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.
Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.
Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.
İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.
Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.
Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.
Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.
|