DİĞER
"Hepimiz biliyoruz ki, gerçekte zaman bir yönü gösteren oktur. Ancak bunun bir romanda olmayabileceğini de biliyoruz. Kronolojik anlatım, bir roman yazarken diğerleri gibi bir seçimdir. Marco Carrera’nın hayatında ortaya çıkan trajik olaylar kronolojik bir anlatı içinde birbirine eklenmiş olsaydı, okuyucu için neredeyse katlanılmaz olurdu diye düşündüm. Tersine, zamanda ileri geri sıçrayarak, kayıplara daha iyi tahammül edilir."
K24'te Ağustos ayının ilk vitrini: Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...
"Bıçakçı fotoğraf ve söyleşi vermeyi sevmese de 'flörtöz' bir yazardır: Gelen tepkileri (ve gelebileceğini tahmin ettiklerini) metnin içine sızdırır, hatta bu beklentileri yazara yöneltilmiş birer talep olarak 'konuya' dahil eder. Okurun sevdiği (kolay, külfetsizce zevk alabildiği) özellikleri öngörüp talebe uygun kitaplar üretmek değildir bu. Oyunlu, parodili, kendi üzerine dönen, tehlikeli de olabilecek bir ilişkidir."
“Sevim Burak’ın her satırında şiir var, hissetmemek imkânsız. Öte yandan Cemal Süreya da öyküyü ‘şiirin uzun saçlı kız kardeşi’ diye tarif edenlerden. Düzyazıda şiirselliğin etkisini savunan, vurgulayan Virginia Woolf gibi Edip Cansever de şiirlerinde öyküleme tekniğine sıkça başvurmuş. Bu benim için de geçerli.”
“Millî”lik başından beri bir inşa ve yerel olanın bastırılması ile işleyen bir inşa. Dolayısıyla insanın aynı anda hem yerli hem millî olabilmesi için, Schrödinger'in kedisi kadar marifetli olması gerekir
1975-76 yılları. Üsküdar’ın mandıralardan, domates, biber tarlaları ve çayır çimenden ibaret dış çeperini oluşturan, şimdinin finans merkezi Ataşehir’in rüyada görülse hayra yorulmayacak kadar uzak olduğu zamanlar...
Çocuklar, ister kurban, ister suçlu, ister saf, ister zalim gösterilsinler, sürekli karşıt grubu olan yetişkinler tarafından betimlenmektedir...
Çocuk, güvercin, köpek, kedi, kadın, tavşan, bebek, tilki... Sömürü ve ezilmişliklerinden akraba edilenler, eril ve türcü bir imgelemin kelimelerine, gazetelerin üçüncü sayfalarına, Twitter'ın “trend topic” listelerinin alt sıralarına sıkıştırılır
“O âna dek sinekler hakkında hiç düşünmemiştim” der yazar. Karşısında ölüme doğru giden sineğin durumunun yazılamazlığı, tümel dev anlamını, sınırsız yayılım içindeki o erişilmez anlamını tartarak ağır cümlesini kurar: “Yahudileri düşündüm”.
Genelde erdemleri ya da yararları değil de hataları ve yetersizlikleriyle gündeme gelen bir figür editör...
Evet, Kerem Görkem bu soruya yanıt arıyor... Bir okurun “Edebiyat bu değil” derken, “İşte edebiyat bu” diye bağırmak isteyen noktaya nasıl geldiğini dört tez üzerinden inceliyoruz
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık